Adil Okay: "Buradan savcılara kendim ve yasakçı hapishane Eğitim Komisyonları hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. "

Görülmüştür Grubundan yazar Adil Okay bu gün Mersin İHD Şubesinde hapishanelerde yasaklanan kitaplarımız hakkında basın açıklaması yaptı. Bilgi ve belge sundu. Okay'ın basın açıklamasını yayınlıyoruz.

" Son yasak haberi de henüz yeni yayınlanan, çiçeği burnunda kolektif bir kitabımız olan “Duvarları Delen Çizgiler” hakkında geldi. Bu kadarı fazla dedik. Zira benim yayına hazırladığım, Görülmüştür kolektifi’nin, Homur Mizah Grubunun desteğini alarak hazırladığı bu kitap hapishanelerdeki çizerlerin “görülmüştür” mührüyle bize yolladıkları karikatürlerden oluşuyor. Yani zaten denetimden geçmiş. Bu yasak kararı da tutuklulardan Seyit Oktay’ın dediği gibi Aziz Nesin’lik bir vaka. "

BASINA VE KAMUOYUNA

Anayasanın 64. maddesine göre, devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı destekler. Anayasada böyle yazar ama konu “muhalif sanatçı” olunca yasalar rafa kalkar.  Sanat ve sanatçı desteklenmez, kösteklenir. İşte bu basın açıklamasına konu olan da muhalif sanatçıların, mevcut yasalar hiçe sayılarak, yasal satılan ama hapishanelerde yasaklanan kitaplardır.

Bildiğiniz gibi özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Türkiye’de hapishaneler, tutuklu ve hükümlülerin rehabilitasyon merkezi değil, kişiliksizleştirme, hasta etme laboratuarları haline gelmiştir. Dönem dönem mücadele sonucu geçici rahatlamalar olsa bile keyfiyet başat olmuştur. Bu keyfiyeti bazı cezaevi müdürlerinin, gardiyanların, eğitim komisyonlarının bırakınız yasaları, etiği, vicdanı bile yok sayan uygulamalara imza atmalarından biliyoruz. Gerekçesiz, tamamıyla keyfi kitap, gazete, mektup yasakları, zorla çıplak arama, tekmil dayatması, kelepçeli muayene, hatta kelepçeli doğuma zorlama, işkence, sürgün haberleri dur durak bilmiyor. Bu sözünü ettiğim vergilerimizle maaş alan görevlilerin, özellikle politik tutuklu ve hükümlülere nefretle yaklaştıklarını biliyoruz. Bu nefreti, kimi zaman dışarıdan posta yolu ile gelen kitapların, dergilerin incelenmeden, okunmadan “yasak” diye geri çevrilmesinden (ki son yıllarda yüzlerce kitabım geri döndü) veya “sakıncalı- tehlikeli” diye damgalanıp emanete kaldırılmasından biliyoruz.

Örneğin Ütopya Yayınlarından çıkan “Hapishanelere Esinti Yollayalım” adlı kitabım, “Kurumu tehlikeye sokar, içeriğinde devlet kurumlarını aşağılama var” denilerek onlarca hapishanede yasaklandı. Yine aynı yayınevinden geçen yıl çıkan  “Arkası Yarın – Bir Ayrılık Hikâyesi…” adlı romanım da birçok hapishaneye hiçbir engele takılmadan, serbestçe girerken bazı hapishanelerin “Eğitim Komisyonları” tarafından yasaklandı. Sinan Bülbül adlı mahpusun, Maltepe hapishanesinde romanımı okuyabilmek için verdiği hukuk mücadelesi de ibretlik: Önce hapishane idaresi, Eğitim Komisyonu oy birliği ile kitabımın yasaklanmasına hükmetmiş. Tutuklu itiraz etmiş. İstanbul Anadolu 1. İnfaz Hâkimliği hapishane idaresinin kararını doğru bulmuş. Bu defa tutuklu İstanbul - Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurmuş. Bu kez olumlu karar çıkmış. Düşünebiliyor musunuz, ne kadar masraf yapılmış, kaç mahkeme bu konuyu görüşmüş. Ama bu son olumlu karar emsal olamadı. Aynı romanım Bafra T Tipi kapalı hapishanesinde kalan tutuklu  Haydar Demir’e “sakıncalı” diye verilmedi. Haydar Demir’in itirazı da hem İnfaz hakimliği hem de Bafra Ağır Ceza mahkemesi tarafından reddedildi. Demir bana yolladığı mektubunda mahkemeye itirazda bulunacağını bildirdi.

“Merhaba Adil Bey, ne yazık ki kitabınızı alamadım. Eğitim Kurulu "Müstehcen" bulduğu için vermedi! Ben de şu itiraz süreçleri bittikten sonra yazayım dedim. Eh, süreç yavaş işliyor. Bu "Arkası Yarın"a yönelik diğer cezaevlerinde bir sorun yaşandı mı bilmiyorum. Fakat sorun kitabınızdan çok bakanlığın "size" yönelik bir tutumu gibi geldi bana. Diğer kitaplarda sorun olmuyor.” Haydar Demir. T Tipi kapalı hapishane. Bafra.

Son yasak haberi de henüz yeni yayınlanan, çiçeği burnunda kolektif bir kitabımız olan “Duvarları Delen Çizgiler” hakkında geldi. Bu kadarı fazla dedik. Zira benim yayına hazırladığım, Görülmüştür kolektifi’nin, Homur Mizah Grubunun desteğini alarak hazırladığı bu kitap hapishanelerdeki çizerlerin “görülmüştür” mührüyle bize yolladıkları karikatürlerden oluşuyor. Yani zaten denetimden geçmiş. Bu yasak kararı da tutuklulardan Seyit Oktay’ın dediği gibi Aziz Nesin’lik bir vaka. Oktay yolladığı mektubunda karar hakkında şunları yazmış:

" Maalesef Aziz Nesinlik bir vaka daha! Duvarları delen çizgiler adlı kitabın bana verilmeyeceğine dair Tokat T-Tipi Cezaevi Müdürlüğüne bağlı Eğitim Kurulu kararı tebliğ edildi. Ben şakadır herhalde diyemedim! Karikatürleri "kurum güvenliğini tehlikeye düşüren yazı ve resimleri kapsadığı görüldüğü" bağlamında değerlendirip vermediler.

Daha ayı dolmadı güya "ifade özgürlüğünü" genişleten yargı paketi tumturaklı bir söylevle basına duyurulmuştu. (…) Gelen karar sayesinde öğrendim ki Adil Okay Dostumun yolladığı kitap, "Duvarları Delen Çizgiler", cezaevlerinde çizilmiş kendilerine yollanmış ve kitap haline getirilmiş çalışmaydı. Maalesef çizgiler bizim cezaevinin duvarlarını aşamadı.“

Seyit Oktay. T Tipi Ceza İnfaz Kurumu. Tokat

Şimdi dikkatinizi çekmek istediğim soru şu: Bu ülkede kaç Adalet Bakanlığı var? Bu ülkede kaç adet birbiriyle çelişen hapishane yönetmeliği var? Nasıl oluyor da Tokat , Diyarbakır, Elazığ hapishanelerinde “Kurumun güvenliğini tehlikeye düşürür” diye yasaklanan bu kitap, Kocaeli, Burhaniye, Trabzon, Tekirdağ ve Bolu gibi hapishanelerde serbest olabiliyor. Ekte sunduğum “Görülmüştür” damgalı mektuplar bu dediklerimi kanıtlamaktadır. En hazini de kitapta eseri yer alan tutuklardan M. Enes Tunç’a kitabının yasaklanmasıdır: Tunç, avukatı aracılığıyla kitabı alabilmek için hukuk sürecini başlatmış AYM’e kadar gideceğini söylemiştir.

Oysa mevcut yasalar bile yasakçıların en hafif değimle “haksız” olduğunu söylüyor:

Mülga son fıkra 3/2/1994-94/5382K. “Kütüphaneye konulacak veya hükümlü ve tutuklularca getirilecek veya dışarıdan gönderilecek basılı yayınların mahkemelerce yurda sokulması veya dağıtılması yasaklanmamış olması koşuluyla kuruma sokulmasına idarece izin verilir.

Buradan sizin aracılığınızla Adalet Bakanlığı’na sesleniyorum: “Mevzuat, yasa aynıysa, yani tek devlet, tek anayasa var ise bu çelişkiyi çözün. Yasal kitaplarımızın tutuklulara verilmesini sağlayın. Keyfi yasakçılar hakkında yasal işlem başlatın.

Buradan Kültür Bakanlığı’na sesleniyorum: İSBN Numarası verdiğiniz yasal kitaplarımızı inceleyin. Size göre sakıncalı ise yasaklatın. Biz de dünya çapında kampanya açalım. Değilse bu kitaplar ülkenin her yerinde yasaldır diye açıklama yapın.

Buradan savcılara kendim ve yasakçı hapishane Eğitim Komisyonları hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. Kitaplarım(ız) sakıncalı ise toplatın. Değilse keyfi yasakçılar hakkında yasal işlem yapın.

Burada son verirken diyorum ki: Ve elbette ben – biz böyle duyarlı, kararlı okuyucularımız / izleyicilerimiz / dinleyicilerimiz  olduğu sürece, yasaklara, baskılara inat yazmaya, çizmeye, bestelemeye, yontmaya, oynamaya ve mahpuslara eserlerimizi ulaştırmaya devam edeceğiz.

27 Eylül 2019

Adil Okay

Yazar / Görülmüştür kolektifi kurucularından