‘Cezaevinde İnsan Olmak’: Çıplak arama yıllardır var

Türk Tabipleri Birliği, insan hakları aktivistleri HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Zafer Kıraç’ın katılımıyla ‘Cezaevinde İnsan Olmak’ başlıklı panel düzenledi. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini anlatan Gergerlioğlu, “Pandemi ortamında işler iyice çığırından çıktı. Sağlık hakkına erişmek daha da zorlaştı” dedi. Kadın, LGBTİ, yaşlı mahpuslara ilişkin konuşan Kıraç ise, “Türkiye’de hapishaneler bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir” ifadelerini kullandı.

25 Şubat Perşembe 2021

ANKARA- Türk Tabipleri Birliği (TTB) İnsan Hakları Kolu, ‘Cezaevinde İnsan Olmak’ başlığıyla insan hakları aktivistlerinin katılımıyla online panel düzenledi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Dr. Metin Bakkalcı’nın moderatörlüğünde gerçekleşen panelde konuşan insan hakları aktivisti Zafer Kıraç, “Hepimiz için artık, ne zaman hapishaneye alınabilirim, hangi tweetimden, hangi protesto gösterisine katıldığım içi tutuklanabilirim diyerek hapishane sendromu başladı. O yüzden Türkiye’de hapishaneler bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir” dedi.

‘HAK İHLALLERİ ÇOK DERİN’

“Cezaevinde insan olmak” başlığının çok yakıcı bir başlık olduğunu belirterek panelin açılışında konuşan TTB Merkez Konsey Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Türkiye’de fabrikada, okulda, evde insan olmanın da zorlukları ortada. Hele ki pandemiyle birlikte insan olarak, bir hak öznesi kimliğimizi ortadan kaldırmaya dönük dönemlerden geçiyoruz. Bütün alanlarda ciddi sorunlarla Türkiye karşı karşıya. Özellikle son günlerde hak öznesi olarak insanların görülmediğini AKP kongrelerinde gördük. Bu pandemide maske mesafe söylemleriyle konuşurlarken kongrelerinde kendi seçmeninin dahi sağlıklı yaşama hakkını gözetmeyen bir yerden lebalep dolu salonlar övünç kaynağı olabildi. Dolayısıyla hak ihlalleri çok derin. Ama en derini cezaevlerinde yaşadıklarımız. Pandemide sağlık hizmeti alabilmenin bedeli tecrite dönüştü. Hak ihlallerinin görünür kılınması hepimiz için çok önemli” dedi.

Devletlerin cezaevlerindeki insanların haklarını korumakla mükellef olduğunu ve buna dönük adımların atılması gerektiğini belirten Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Dr. Metin Bakkalcı ise son yıllarda cezaevlerinde tutuklu sayısındaki artışa dikkat çekerek, “Bu ülkede 2005 yılında yaklaşık 55 bin insan hapishanelerdeydi. 31 Ocak 2021 itibariyle 271 bin insan cezaevinde. On beş yıllık sürede beş mislinden fazla bir artış var. Bu bütün toplumsal hikayemizin de okuması. Cezaevleri denen meseleyi donuk rakamlarda sınırlamayın. Bu ülkede her yıl yaklaşık 290 bin civarı insan cezaevinden çıkıyor 280 bin küsur insan cezaevine giriyor. Olağanüstü bir makine bu. Toplumların aynası denilen şey gelinen noktada Türkiye açısından bu boyutlarda” ifadelerini kullandı.

‘SON BEŞ YIL İÇİNDE EN ÇOK YAPILAN ŞEY CEZAEVİ OLDU’

Cezaevinde tutuklu bulunan binlerce kişinin hak ihlalleriyle karşılaştığını belirten HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, buralarda yaşanan hak ihlallerine dair örnekleri panelde anlattı. Cezaevlerinde insan kalabilmenin mücadelesinin verildiğini belirten Gergerlioğlu, “İnsan kalabilmek önemli çünkü sağlığınız gidiyor. İnsanlıktan sağlığınızı kaybederek uzaklaşıyorsunuz. İnsanların kanser olma ihtimali artıyor. Savunma mekanizmalarınız zayıfladığınız zaman cezaevinde insan olmak zor oluyor” dedi.

Türkiye’nin siyasal durumuyla cezaevlerinin durumunun çok ilişkili olduğunu belirten Gergerlioğlu, “Son beş yıl içerisinde planlanan cezaevi sayısı 225 idi. Devlet büyüklerimiz 193 tane yapabildiler. Hâlâ yapıyorlar. Son beş yıl içerisinde en çok yapılan şey cezaevi oldu. Devlet o kadar fabrika yaptı mı? Bu sormak lazım. Ama biz bol miktarda cezaevi yapıldığını görüyoruz. Bu cezaevleri devlete ve topluma yük. Adaleti sağlamadan istediğiniz kadar cezaevi yapın. 225 değil beş yıl içerisinde bir 225 daha yaparsınız. Bu işler böyle gider. Yaptıkça tepe tepe doluyor. İnsan haklarından uzaklaşıyorlar ve adalete dönme niyetleri yok” ifadelerini kullandı.

‘PANDEMİ ORTAMINDA İŞLER İYİCE ÇIĞRINDAN ÇIKTI’

Cezaevlerindeki en büyük ihlal meselesinin “mahpusların sağlık hakkının ihlali” olduğunu belirten Gergerlioğlu, özellikle pandemi döneminde mahpusların sağlık hakkı ihlallerinin arttığını ifade ederek şunları söyledi: “Pandemi ortamında işler iyice çığırından çıktı. Sağlık hakkına erişmek daha da zorlaştı. İnsanlar zaten revirlere gitmekte zorlanıyordu. Gecikme oluyordu. Pandemide hastalar hastaneye gitmiyor. Çünkü dönüşte karantina koğuşlarına koyacaklar. Karantina koğuşları normal koğuşlardan berbat koğuşlar. ‘Lanet olsun neden gittim bu hastaneye’ diyorsun. Birisi gidince hastaneye karantina koğuşunun ardından normal koğuşa geliyor, ‘Aman arkadaşlar ölseniz gitmeyin’ diyor. Hiçbiri gitmemeye başlıyor. Cezaevi yöneticileri de gayet memnun. Hastalar nasıl gitsin? O kötü koşullardaki karantina nedeniyle mahpuslar gitmek istemiyor.”

Cezaevinde kadın ve çocuk olmanın özellikle zor olduğunu belirten Gergerlioğlu sözlerini şu ifadelerle sürdürdü: “Cezaevi ziyaretlerinde bebek ve çocukların psikolojisini kötü gördük. Bir tanesi bile bize ‘iyi bakıyorlar’ demedi. Hangi cezaevinde bebeklerin çocukların durumunu görmüşsek bizim için en unutulmayacak anlar oldu. Çocuk, insanlarla ilişkisini koparmış. Doğru dürüst oyuncağı yok. Oyuncağı elinden alınan çocukların hikayelerini biliyorum. Bir şekilde oyuncak cezaevine girmiş ama sonradan alınıyor. Cezaevleri çocuklar için bir yer değil. Cezaevinde çocuk olamaz. Cezaevinde çocuk kalınmaz, çocuklukla alakanız kalmaz. Cezaevinden çıktıktan sonra kediden, ağaçtan, topraktan, kuştan korkan çocuklar var.”

‘ÇOCUKLARIN ÜZERİ KREŞE GİDERKEN DÖRT KEZ ARANIYOR’

“Cezaevinde çocukların beslenmelerinin de çok kötü olduğunu gördük. Dışarıdan bakmakla içeriden bakmak ayrı oluyor. O anneleri dinlemek gerekiyor. Çocukların üzerleri kreşe giderken dört kez aranıyor. Bir anne, ‘Günde dört kez üzeri aranan çocuğun psikoloji nasıl olur Ömer Bey’ diye mektup yazmıştı. Bu konuda yasa teklifleri verdik. Altı aya kadar infaz erteme yapılıyordu 18 ayda karar kıldılar. Olması gereken bu çocuklu anneler, kadınlar apart dairelerde kalmalı. Onlar için cezaevinde farklı mekanlar yapılmalı. İktidar bu konuda çok acımasız.”

‘SAKIN MİLİM GERİ ADIM ATMAYIN’

Son dönemde cezaevlerinde yaşanan çıplak arama olaylarını gündeme getirdiği için hedef alındığını belirten Gergerlioğlu şöyle devam etti: “Bakıyorsunuz tepelerden bir iktidar sesi geliyor. ‘Çıplak arama yoktur’ diye. Biz bunları söylediğimiz zaman bizi yalancılıkla, teröristlikle suçlayan bir devlet dili var orada. İki aydır bu konuda büyük bir mücadele verdim. Belki de bize bir fatura ödettiler. Çıplak aramalarda menstrüasyon dönemindeki kadınların pedlerinin çıkarılıp incelenmesi, onların utanç içerisinde bırakılması, onların cezaevi girişlerinde, hastaneye giderken çıplak aranması gibi ne kadar iğrenç olaylar yaşandı. Ben bunu gündeme getirdikten sonra bana cezaevlerinden mektuplar yağdı. ‘Sakın milim geri adım atmayın’ diyenler var.

‘TALİMATLA HAMİLE KALIYORLAR DİYEN’ VİCDANSIZ DEVLET DİLİ’

İzmir Cezaevi’nde bana mektup yazan bir mahpus vardı. Çıplak aramaya maruz kalmamak için cezaevinden hastaneye gitmiyoruz diyordu bu mahpuslar. Genel kurulda defalarca gündeme getirdik. Baskılar sonrasında bir teşekkür mektubu geldi ve artık çıplak arama olmaksızın hastaneye gidebildiklerini söylediler. Ama onlar hasta oldukları halde çıplak arama olduğu için hastaneye gitmiyorlardı. Bakın kaç hasta kaybı var burada. En son yükseklerden bir devlet dili geliyor. ‘Çıplak arama diyen teröristtir, çıplak aranan neden bunu bir yıl sonra söylüyor onursuzlar’ diyor. Cezaevindeki bebekleri hatırlatıp vicdanlarını sızlattığınız anda sana en vicdansızca cevabı verebilen bir devlet dili var. ‘Efendim talimatla hamile kalıyorlar’ diyen bir vicdansız devlet dili. İnsanı kalbinden vuran şeyler bunlar. “

‘SÜREKLİ BİR İNŞAAT VE HAPSETME HALİ VAR’

Gergerlioğlu’nun ardından panelde, yıllardır cezaevlerindeki hak ihlallerine ilişkin çalışmalar üreten insan hakları aktivisti Zafer Kıraç konuştu. Cezaevlerinde çalışanlara seslenen Kıraç, “İnsan hakları herkes içindir. Onun hangi suçla ilişkili olarak olduğu sizin meseleniz değildir. Siz orada insan haklarına uygun davranmak zorundasınız. Arkadaş dost olmak zorunda değilsiniz ama temel insan hakları kurallarını uygulamak zorundasınız” dedi.

Bu zamana dek ülkeyi yönetenlerden artan mahpus sayısına ilişkin, “Biz bu durumu problem olarak görüyoruz. Bunu çözmek için de çareler arıyoruz” dediklerinin duyulmadığını ifade eden Kıraç, “O kadar normal görünüyor ki. 2005 yılında mahpus sayısı 56 bindi. Bugün geldiği sayıda 300 bin civarından konuşuyorsak bu korkunç. Peki bunu niye tartışmıyoruz? Sürekli bir inşaat hali var. Sürekli kampüs hapishaneleri denen dağ başlarında insan erişimine uzak yerler yapılıyor. Sürekli bir inşaat ve hapsetme hali var. Bunu çok tehlikeli görüyorum. Tartışılmamasını anlayamıyorum. Devletin böyle bir problemi yok. Bu başlı başına hedefi, amacı, yöntemi göstermiyor mu bize? Yukarıdaki iradenin böyle bir derdi yok. Mahpus sayısının artmasıyla ilgili bir derdi yok” ifadelerini kullandı.

‘ÇIPLAK ARAMA YILLARDIR VAR’

Hapishanelerdeki kadınların sayısının son dönemde ilk defa 14 binlere ulaştığını belirten Kıraç, “Bunların bir kısmı bebekli anneler, hamile kadınlar. ‘Bu yok’ demek mümkün değil. Neyi gizlemeye çalışıyorsunuz bu var. Çıplak arama yıllardır var. Özlem Zengin’in bu konuda diretmesi enteresan. Herhangi bir hapishaneyi arasa herhangi bir gardiyan ya da hapishane müdürü çıplak arama yaptıklarını yıllardır zaten söylerdi. Bu konuda diretmesine gerek yoktu” dedi.

Özellikle kadınlarda suç tekrarının çok fazla olduğunu belirten Kıraç, kadınların hapishanede olma nedenlerine yönelik bir çalışmanın yapılmadığını ifade ederek şöyle devam etti: “Bir kere suçla ilişkilenip hapishaneye girdikleri zaman ve tekrar dışarıya çıktıklarında çok çabuk bir şekilde tekrar kendilerini hapishanelerde buluyorlar. Çünkü şartlar girdiklerinden de ağır. Çocuklar. Bu çocuklar içeride hiçbir rehabilitasyon çalışmasına özellikle son bir yıldır da aileleriyle görüşme olanağından da yoksunlar. Açık görüşü onlara bile yasakladık. İçerideki travmayı büyüttük. Hapishaneler konusunda çocuklar çok önemli. Çünkü çocuk geleceğin genç suçlusu olarak maalesef geri dönüyor. Suçla ilişkilenmeye devam ediyor. Çünkü onlar için de tahliye sonrasına dair herhangi bir planlama yok. Onların tahliye sonrasında nasıl yaşayacaklarına ilişkin bir program yok. Çocuklar da gözden çıkarılmış durumda.”

‘LGBTİ MAHPUSLARIN İHTİYAÇLARI VAR’

Siyasi partilerin hapishaneleri tartışan seminerler düzenlemeleri gerektiğini, “Bu ülkede neden mahpus sayısı artıyor” sorusunun tartışılması gerektiğini belirten Kıraç, çözüm yolları bulunması gerektiğini ifade ederek hapishanelerdeki kadın ve çocuklar dışındaki diğer gruplara dair şunları söyledi: “LGBTİ mahpuslar. Yıllardır özel ihtiyacı olan mahpuslar diye bir tanımlama yapıyoruz. Bu konuda Birleşmiş Milletler’in kitaplarını çevirdik, Adalet Bakanlığı’na sunduk. Bir insanı siz içeride ‘Ben bunu bir şekilde diğer mahpuslarla aynı biçimde göreceğim’ diyemezsiniz. Özel ihtiyaçları var. Lüks ihtiyaçlardan bahsetmiyorum. İnsan olmaktan ve o durumuyla ilgili kendi cinselliğiyle ilgili ihtiyaçları var. Bunları sağlamak zorundasınız. Bir diğer grup yaşlı mahpuslar. Yaşlılık üzerine düşünülmesi gereken bir şey. Niye ev hapsini kullanmıyoruz? Israrla hapishanelerde tutmaya ve onu orada birilerine ya da gardiyanlara muhtaç haline getiriyorsunuz. Bunu neden yapıyorsunuz?

Bir diğer grup yabancı mahpuslar. Türkiye’de bulundukları süreçte suçla ilişkilenmiş gruplar var. Bunların sayısı da 10 bini geçti. O kadar büyük problemler yaşıyorlar ki. Bir dil sorunu yaşıyorlar. Yakalandıkları ya da ilişkilendikleri suç genelde fuhuş sektörü ya da uyuşturucu oluyor. Bunun üzerinden onlara hapishanelerde yaklaşım da çok sert. Çok fazla kullanılıyorlar. Özellikle kadın hapishanelerinde yabancı uyruklu mahpuslar oradaki kişilerce ucuz emek olarak kullanıyorlar. Eğer elçilikleri ilgilenmiyorsa kimseleri yok. Bir diğer grup müebbet cezası almış mahpuslar. Ömrünün sonuna kadar oradan çıkamayacak bir ceza verilmiş. Ne durumdalar? Onların oradaki günlük yaşamdaki hakları olabildiğince kısıtlanmış durumda. Ağırlaştırılmış müebbetle yatan mahpus gruplarını da ayrıca tartışmamız gerekiyor.

‘HAPİSHANE SORUNU ARTIK BİR HALK SAĞLIĞI SORUNU’

Hapishane sorununun bir halk sağlığı sorunu haline geldiğini belirten Kıraç sözlerini şu ifadelerle noktaladı:
“Hapishane sorunu bir halk sorunu artık. İçerideki 300 bin kişi için de bir sağlık sorunu. Hepimiz için artık, ne zaman hapishaneye alınabilirim, hangi tweetimden, hangi protesto gösterisine katıldığım içi tutuklanabilirim diyerek hapishane sendromu başladı. O yüzden Türkiye’de hapishaneler bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir.”

Kaynak: Gazete Duvar