Hapiste Yazmak ve Edebiyat ... Tutsak Kitapları Sergisi...

Görülmüştür Kolektifi ile Görüşeceğiz Kolektifinin 3-4-5 Haziran’da gerçekleştirdikleri “100 Tutsak 100 Hapishane Sonsuz Edebiyat” başlıklı kitap sergisi söyleşi ile son buldu.

Görülmüştür Kolektifi ile Görüşeceğiz Kolektifinin BEKSAV’ın ev sahipliğiyle 3-4-5 Haziran’da gerçekleştirdikleri “100 Tutsak 100 Hapishane Sonsuz Edebiyat” başlıklı kitap sergisi söyleşi ile son buldu. Sergi kapsamında imza etkinlikleri, söyleşiler ve kitap tanıtımları yapıldı. Serginin ilk gününde açılışın ardından Görülmüştür Kolektifi Gönüllüsü ve Yazar Adil Okay “Firari Yazılar” adlı, cezaevindeki yazarlarla yaptığı söyleşileri içeren kitabını tanıttı. 3 gün boyunca ziyaretçilerin yoğun ilgi gösterdikleri serginin son gününde Gökhan Arslan, Işık Sungurlar, Rıdvan Ardıç, Mustafa Köz, Levent Gümüş, Erkut Tokman ve Zinar Karavil tutsak yazarların kitaplarını imzaladı. İmza etkinliğinin ardından “Hapiste Yazmak ve Edebiyat” başlıklı söyleşi gerçekleştirildi.

SEBZE ARTIKLARI VE REGL KANIYLA RENKLİ BOYA 

Adil Okay, İpek Özel ve Hasan Polat’ın konuşmacı oldukları söyleşide cezaevindeki yazarların koşulları, yaşadıkları zorluklar ve ürünleri ele alındı. İlk konuşmayı yapan Adil Okay “Hapishane Edebiyatı” adlandırmasına dair tartışmalara atıfta bulunarak içerideki yazarların buna dair rahatsızlıklarını dile getirdi. Bu adlandırmanın bazı kesimlerde bir küçümsemeyi içerdiğini ve yazılanlarda sanki sadece cezaevinin ve oradaki yaşantının resmedildiği, konunun orayla sınırlı olduğu algısı yarattığını ifade eden Okay cezaevindeki yazarların eserlerinde sadece içeriyi değil dışarıyı da anlattıklarını ve iyi edebiyat örneklerinin var olduğunu belirtti. Bu eserler ele alınırken yazana ve onun nerede bulunduğuna değil yazılana bakmak gerektiğini ve bu ürünlerin ciddiye alınıp edebi yönleriyle eleştirilmesi gerektiğini söyleyen Okay, ardından “Firari Yazılar” adlı kitabından örneklerle içerideki yazarların yaşadıklarını, sansür-otosansürle başa çıkma yollarını, yazan insanların kitap temininde yaşadıkları sorunları anlattı.

Okay, resim çizen insanların resim malzemesi; boya, kalem vs. bulmakta yaşadıkları sıkıntılardan, cezaevi idarelerinin keyfi uygulamalarından, yasaklarından bahsederken, bir dönem cezaevinde yatan Ressam Zehra Doğan’ın içerideyken kendisine yazdığı bir mektupta; sebze artıkları ve regl kanıyla renkli boya elde etmeye ve böylece resim yapmaya çalıştıklarından bahsettiğini ifade etti.

KENDİNE AİT BİR ODADAN KENDİNE AİT BİR MASAYA

Akademisyen İpek Özel ise hem bir akademisyen hem içeriden okumaya çalışan öğrencilerin vasisi hem de bir yazar vasisi olarak burada olduğunu ve bu üç alandan yola çıkarak cezaevlerindeki duruma bakacağını belirterek söze başladı. Çoğunlukla politik tutsakların maruz kaldığı hak ihlallerinden bahsedildiğine oysa normalde hangi suçtan hüküm giymiş olursa olsun, en ağır adli suçtan yatanların bile temel insani haklarının korunması gerektiğine ve bu Anayasa’da yer almasına rağmen bu ihlallerin normalleştiğine değinen Özel, vasisi olduğu öğrencilerle ilgili konuşurken cezaevinin fonksiyonlarından birinin de Anayasa’ya göre öğrencilerin eğitim ile bağlarını kurmak ve korumak olduğunu fakat bugün bunun oldukça zorlaştığını ifade etti. Ardından vasisi olduğu İlhan Sami Çomak’tan yola çıkarak onun şahsında içerideki yazarların yaşadıkları zorluklara değinen Özel aylarca İlhan’a bir masa almaya çalıştıklarını ve Woolf’un yazarlığın olmazsa olmazı olarak aldığı kendine ait bir odanın cezaevindeki yazarlar açısından kendine ait bir masa seviyesine indiğini, bunun bile çok zor elde edilebildiğini belirtti.

Cezaevindeki yazarların ürünlerinin sadece duyurulması, tartışılması değil aynı zamanda geri dönüşlerle, eleştirilerle beslenmesi de gerektiğini ifade eden Özel, burada herkesin sorumluluk alması gerektiğini, uluslararası kuruluşlardan, basın yayın organlarına, yazar ve şairlere herkese iş düştüğünü belirtti. “Eğer içeriden nitelikli eserler bekliyorsak onları ciddiye alarak takip etmeli ve yazdıklarının boşa gitmediğini hissetmelerini sağlayacak geri dönüşleri yaparak ürettiklerinin niteliğini artırmalıyız” diyen Özel, İlhan Sami’nin de aynı ihtiyaçtan ötürü kendisine “Sen benim gözümsün” dediğini ve  dünyayı, dünyadan beslenip daha iyi eserler verebilmesi için hükümlü yazarın gözüyle de görüp, bir kamera gibi ona göstermek, o da dünyayı deneyimleyebilsin diye onu besleyecek detaylara dikkat kesilip ona aktarmak ve içerideki yazarı da bütün bunları gören objektif bir göz olarak dışarıya göstermek/anlatmak gerektiğini ifade etti.

"YAYIMLAMADAN ÖNCE KORUMAK GEREK!"

0 yılın ardından yakın zamanda tahliye olan Yazar Hasan Polat hapishane edebiyatı adlandırmasından yola çıkarak içeridekilerin de tıpkı dışarıdaki yazarlar gibi yazdıklarını, içeride olmalarına rağmen sadece hapishane ile sınırlı bir dünyaları olmadığını ve içeride yazmanın çok katmanlı bir şey ama en başta da bir varoluş biçimi olduğunu ifade etti. Simgesel, çok tanınmış isimlerin kitaplarının dışarıda daha geniş yankı bulduğunu ama bunların dışında da içeride çok güçlü bir üretim olduğunu söyleyen Polat özellikle edebi bir tür olarak mektubun çok güçlü örneklerinin bugün cezaevlerinde verildiğini ve içerideki tutsakların birçoğunun iyi birer mektup yazarı olduklarına dikkat çekti. Kitaba erişimde yaşanan zorluklara da değinen Polat, Basın İlan Kurumundan ilan alamayan gazetelerin bile pandemi döneminde yapılan bir düzenlenmeyle cezaevine girişinin yasaklandığını, dışarıdan içeriye bilgisayar çıktısı ya da fotokopi ile çoğaltılmış herhangi bir şeyin alınmadığını, alınabilecek kitap sayısına sınırlama getirildiğini belirtti. Yazılan ürünlerin içeriden dışarıya ulaştırılmasındaki zorluklardan önce onu içeride korumanın zorluklarından bahseden Polat, cezaevi yönetimlerinin ani baskınlarla, talanla yazılanlara el koyduğunu ve bütün hukuki yollar tüketilse bile geri vermediğini ifade etti.

Rekl

Kaynak: Evrensel