HAZIR OLALIM, ŞAFAK BİZİ BEKLEMESİN…

“Haftalık telefon hakkımız var; 10 dakika. O sürede ne kadar bilgi edinebiliriz ve bilgi aktarabilirsek kârdan sayıyoruz. Mazgal-kapı sadece ekmek – yemek – deterjan – telefon için açılıyor.”

Tayyar EROĞLU
2 NO’LU F TİPİ HAPİSHANESİ
TEKİRDAĞ

***

Hapishanede Coronalı yaşamın farklı bir versiyonunu yaşıyoruz. Bir günlük de ben yazsam hiç fena olmaz hani. Kıskandıran güneşli bir günden mi başlasam, ha yağdım ha yağacağım diyen bir günden mi orasını kestiremedim. Maraton yedide (sabah) başlıyor. Kahvaltı eşliğinde güncel gelişmeler. Gazeteler haftalık verildiğinden – önlem amaçlı? TV’den gazete manşetlerini okuyabiliyoruz gazete niyetine. Hoş Korona öncesi de sabah okuma şansımız olmuyor. Sayım geliyor. Hücre içinde girmeden, havalandırma kapısından alıyorlar sayımı. Maskeli ve eldivenliler. Havalandırma kapımız 10’da açılıyor. O saate kadar okuma ya da yazma. Zaman göz açıp kapanıncaya geçiyor. 1 saatlik havalandırma süremiz başlıyor. Uzatılsın diye çok talep ettik ama karşılık bulmadı. O bir saate herşeyi sığdırmaya çalışıyoruz. Temizlik, spor, iletişim vs. ve vazgeçemediğimiz spor. 23 saatlik hareketsizliğin pasını üzerimizden atacak ağırlıkta yükleniyoruz tenimize. Tüm spor saatinde mazgal vuruyor. Haftalık çamaşır suyu ve sıvı sabun dağıtımı gelip sporu buluyor. Ne ilginç tesadüf neyseki arada bir oluyor.

Sporu 1. Çinko 2. Çinko diye diye (burada çinkolar ağırlık derecesini ifade ediyor) bitiriyoruz “Sızlanarak” yani sonrası keyf oluyor. Tabi ki banyo. Sıcak suyu 24 saat yaptılar. Korona için. Ve epey sıcak. Öğlen yemeğine kadar serbest vezin.
Çoğu zaman bağlamayla ilgileniyorum. Yemeklerde değişin bir şey olmadı. Klasik devam ediyoruz. Bazen yağlı, bazen az, bazen çok, bazen az pişmiş, bazen çok güzel. Yarı sömürge bir ülkenin ekonomisi gibi bir istikrarı yok yani! Aklımız tabi ki de dışarıda. Ne oluyor acaba, sevdiklerimiz (dostlar, yoldaşlar, aileleri güzel insanlar, hepsi yani) nasıl? Görüş yok, Avukat yok. Haftalık telefon hakkımız var; 10 dakika. O sürede ne kadar bilgi edinebiliriz ve bilgi aktarabilirsek kârdan sayıyoruz. Mazgal-kapı sadece ekmek – yemek – deterjan – telefon için açılıyor. Son ikisi haftada bir. Zaman bize kalıyor. Kitapları, her biri farklı olan dünyaya dalıyoruz. Politik muhabbetlerle ülkede, dünyada gidişatı analiz etmeye çalışıyoruz. Sınırlı bilgilerle, dışımızdaki – duvarların ötesindeki dünyada ne olup bittiğine kafa yoruyoruz. Politik atmosfere bakıp nereye gidiyoruz sorusuna cevap arıyoruz. “Evde kal” çağrısına uyup sokağa çıkmadığımız için akşamları film takılıyoruz. Tabi ana akım medyada ve otuz-kırk arası kanalda izlenecek bir şey bulursak. Yoksa çalışmaya devam. Marksist teorinin eşsiz dünyasında keşifler yapmaya…

İnfaz yasasını yakinen takip ederken, her satırın, satır aralarına bakmayı da ihmal etmedik. Şu meşhur “Kime yarar?” sorusunu sormadan edemedik. Huyumuz kurusun! Acaba okumasa mıydık diyalektiği! İlla incık-cıncık edeceğiz! AKP’nin içinde bulunduğu düşme eğilimi, güçler arası çatışma, her kesime yönelen saldırganlık vs vs.. Yok dedik bizi kapının önüne koymadan gerisi yalan! Daha okunacak çok kitap var!

Akşam yemek arabasının sesi maltada yankılandı. Ne acaba? Bahisleri açıyoruz. Tahminler ard arda. Ekseri tutturuyoruz. Ufak bir hazırlık gelen yemeğe göre salata veya cacık ve haber eşliğinde bazen de müzik eşliğinde ritüelimizi tamamlıyoruz.
Yemek üstüne yürünmeden olmaz. Yürürken de konuşmadan olmaz. Daldan dala… Kırk adımdan sonra bağlama dersine. Hocası ben, öğrencisi de ben sınıfı üst kat olan bir ders bu. 6 Mayıs’ta Şarkışlayı çaldım. 18 Mayıs’ta İbrahime Ağıt’ı çalacağım. 31 Mart’ta Kızıldereyi çalmıştım. 31 Mayıs’ta Nurhak’ı tabi ki. İbrahim Gökcek için Gel ki şafaklar tutuşsun’u çaldım. Dersin konusu hep değişiyor…

Bitirirken her birinizi sıkıca kucaklıyorum. En zifiri karanlığın gücü bile küçücük mum ışığımızı söndürmeye yetmez. En sonunda pes eder. Hazır olalım, şafak bizi beklemesin… daha yazardım da gün bitti… selamlar ve sevgiler bizden.

Tayyar EROĞLU
2 NOLU F TİPİ HAPİSHANESİ
C-İ-122
TEKİRDAĞ

Fotoğraf: Arif Kılıç