Sesimizi Duyan Var mı?

Bir gece evde otururken sosyal medyadan birkaç arkadaşımın ‘bu akşam gezi parkında nöbet tutuyoruz’ iletisini yazdığını gördüm. Birkaç saat sonra bu iletiler artamaya başladı ve ben de yakın bir arkadaşımı arayarak Gezi Parkı’nda buluşmayı önerdim, o da kabul etti. Saat gecenin ikisiydi her şey çok sakin ve eğlenceliydi; çoğu arkadaşımız ordaydı. Saat epeyce ilerlemiş artık yatma vakti gelmişti; birçok kişi getirdiği çadırlarda uyuyorlardı. Saat tam 04:45 sıralarında bir kıpırdanma başladı ve destek için gelen müzisyenler (Bandista) davullara vurup ‘uyanın polisler geliyor’ uyarılarında bulundular. Ben ve arkadaşım zaten dışardaydık. Biraz sonra herkes uyandı ve karşımızda, sağımızda, solumuzda biber gazlı, maskeli, tomalı kolluk güçleri duruyordu. Daha ne olduğunu anlamadan etraf biber gazlarıyla doldu. Birbirlerini ezenler, vücudu biber gazı kapsülü ile yaralananlar, kurşunlar vb.! Herkeste bir panik havası vardı. Divan Hotel’inin ilerisine kadar kolluk güçlükleri dağıtmaya başladı ve bu müdahale ortalama 4 saat sürdü.

İşte ne olduysa o günün akşamında başladı; tekrar Gezi Parkı’ndaydık ama bu sefer 100-150 kişi değildik binlerce insan gelmişti. İçimden bu kalabalığa müdahale etmezler artık diye geçiriyordum ki; işte saat yine 05:00 olmuştu ve daha kalabalık kolluk güçleri hiçbir anons yapmadan biber gazı sıkmaya başladı. 9 yıldır eylemlere katılırım ama hayatımda toplasanız bu kadar gaz yememişimdir. Manzara o kadar korkunçtu ki sinirlerimiz bir hayli gerilmişti. O gün öğlen vaktindeki polisin biber gazlı müdahalesinde yaklaşık 10-15 metreden kafama kapsül yedim. O an bayılmışım, gözümü açtığımda ambulanstaydım. Beyin travması geçirmişim ve bir ay müşahede altında kalmam gerektiği söylendi ama eylemler devam ediyordu. Her gün gezi parkındaki revire gidip pansuman yaptırıyordum. Ara sıra da bağlı bulunduğum ve parti meclisi üyesi olduğum Sosyalist Demokrasi Parti’sine gidip orada tedavi oluyordum.

Direnişin 15. günü (11 Haziran 2013), sabah kalktım ve tedavi için parti binasına girdim ortalama 20-30 dakika sonra sesler duymaya başladım. Dışarı çıkmak istedim fakat tehlikeli olduğu için çıkamadım ve ne olduğunu anlamadan cam sesleri geldi, içerisi gaza boğuldu. Parti binasının önünden ve arka tarafından biber gazı sıkmaya başladılar; kırılan cam parçaları insanların yüzüne geliyordu. O anları anlamanız için ‘Hayata Dönüş’ operasyonunu bilmeniz gerekir. Gerçi bizim durumumuz o olaya göre daha cılız kalıyor fakat tam seksene yakın kişi, ufacık merdiven aralığında ve çoğunun lise öğrencisi olduğunu düşünecek olursak durumu ve o anları, panik havasını daha iyi anlarsınız.

Ve olan oldu polisler (özel harekat polisleri) bizleri darp ederek gözaltına aldılar. Tam 4 gün TEM şubede kaldık; çoğu liseli arkadaşlarımızı gecenin köründe (tahminimizle gecenin körü diyorum çünkü saatten bihaberiz) üst katlara çıkarıp psikolojik işkence yapıyorlardı. Çoğu arkadaşımızın ellerine gözaltına alınırken eldiven verdiler, tornavida koydular ceplerine. Hiç çekinmeden söyleyeceğim ellerinde daha birçok suç unsuru dedikleri malzemeleri gencecik insanların üzerlerine koyduklarını veya koymaya çalıştıklarını gördüm. Sonra ifadeye çağırdılar ve fezlekeyi okudular; fezlekeyi okurlarken kendi kendime ‘vay be 80 öncesi ve sonrası bu suçlamalar insanı idama götürür’ dedim. Sırasıyla yazayım; anayasal düzeni değiştirmek, yıkmak, Türkiye Cumhuriyet’ini yıkmaya teşebbüs, adam öldürmeye tam teşebbüs, bomba bulundurmak ve polislere atmak, kundaklama, yaralama, gösteri vb. unuttuğum birçok atılı suçlama vardı.

Mahkemeye sevk edildik 32 kişiydik ve sabah 06:00’a doğru karar açıklandı; SDP MYK üyesi Ulaş Bayraktaroğlu terör Anchorörgütü üyeliğinden, Ceyhun Dönmez, Furkan Tombul ve ben Doğukan Öci terör örgütüne üye olmamakla beraber örgüt adına suç işlemek iddiasıyla 15 Haziran günü tutuklandık Metris T tipi cezaevine ve daha sonra Edirne F tipi cezaevine getirildik.

Bizler Gezi Direnişi’nin ilk tutuklularıyız. Bir ayı geçkin süredir buradayız ve inanın hala daha neden buradayız bilmiyoruz. Ceyhun arkadaşımız İzmir’den geldiği gün tutuklandı; sabah 07:00 gibi İstanbul’a geldi saat 10:00 gibi gözaltına alındı. Hala daha gülüyoruz ve bu yaşananların adını koymaya çalışıyoruz! Hala daha iddianame çıkmadı ve daha hangi örgüte üye olduğumuzu bilmiyoruz. Kendimize örgüt seçiyoruz! Yaklaşık bir aydır televizyonlarda ev operasyonları, tutuklamalar, insanların yaralandığını, öldürüldüğünü görüyorum; kinleniyoruz! Bir yazı da biz yazalım dedik ve sesimizin duyulmasını istedik. Her şeye rağmen gülmeye devam. Yaşasın Taksim Direnişimiz!

Doğukan Öci