Tülay Hatimoğullarından: "CEZAEVLERİ TÜRKİYE’NİN KANAYAN YARALARIDIR"

İnsan Hakları Derneği (İHD) Hatay şubesinin ev sahipliğinde gerçekleştirilen Firari Yazılar söyleşi ve imza gününde, Milletvekili Tülay Hatimoğulları Oruç ile Yazar Adil Okay, tutsak olan binlerce insanın tutulduğu cezaevi koşullarının insan haklarına aykırı olduğuna vurgu yaparken, cezaevlerinin Türkiye’nin kanayan yaraları olduğunu söyledi. İHD’de düzenlenen etkinlikte konuşan İHD MK Üyesi, Hatay Şube Sekreteri Servet Üstün Akbaba, konuklarını tanıttıktan sonra yaptığı konuşmada, cezaevleriyle ilgili hazırladıkları raporlar hakkında bilgi de verdi.

Devletlerin, özgürlüğünden yoksun bırakılmış kişilerin sağlığa erişim hakkı konusunda özgür bireylerle eşit şartlarda bulunmasını sağlamakla yükümlü olduğuna da değinen Akbaba, “Hapishaneler ve infaz sistemi, kapatılmanın doğasına içkin bu acı ve ezayı arttırmamalı, ayrı bir cezalandırma aracına dönüştürmemelidir. İnfaz sistemi insan haklarıyla bir bütünlük içinde olmalıdır.

Demokratik sistemlerde mahpuslar, yaşamlarıyla ilgili hiçbir söz hakkına sahip olmayan, sindirilmeleri, hiçleştirilmeleri gereken bireyler olarak görülemez. Mahpuslar insani ölçüler içinde belirlenmiş kurallara uyarak, zamanlarını hapishanede geçirmek zorunda olan, toplumsal özgürlüğü kısıtlanmış bireylerdir. Mahpusların kendilerini geliştirme, dış dünya ile iletişim kurma, diğer mahpuslarla sosyal bağlar kurma, sağlıklı yaşama gibi bireysel hak ve özgürlüklerine dokunulamaz. Aksine, bu özgürlüklerin kullanımı Devletler tarafından güvence altına alınmalıdır” dedi.

Türkiye cezaevlerinde 30 Eylül 2021 itibari ile 278.711’i erkek, 11.467’si kadın ve 1896’sı çocuk olmak üzere 294.074 tutuklu ve hükümlü bulunduğuna da değinen Akbaba, “Türkiye hapishanelerinde 2020 yılı Haziran ayı tespitlerimize göre; 604’ü ağır olmak üzere en az 1605 hasta mahpus bulunmaktadı” dedi.

DÜŞÜNCE TUTSAK EDİLEMEZ

İHD üyesi olmaktan onur duyduğunu belirterek konuşmasını başlatan HDP Adana Milletvekili, Hataylı Tülay Hatimoğulları Oruç da, Firari Yazılar kitabının imza gününde cezaevlerinde baskılar ile hasta mahpusların serbest bırakılmasına yönelik başvuru taleplerinin arttığına işaret ederek, “Hapishanelerde pek çok sağlık hakkı ihlali yaşanmaktadır. Hasta mahpuslar bir devlet politikası olarak ya hapishanelerde ölüme terk edilmekte ya da hastalıkları nedeniyle ölüm sınırında tahliye edilmektedir. İdarenin de baskıları devam etmektedir. Bu durum açıkça yaşam hakkı ihlalidir. Buna rağmen anlaşılıyor ki düşünce tutsak edilemez. Cezaevlerinden firar eden görüş ve düşünceleri Firari Yazılar eserinde de görebilmekteyiz. Ne hapishaneler ne de baskılar boğun eğdirmeyecek” dedi. Geçen hafta içerisinde ziyaret ettikleri İskenderun Cezaevi’nde 2 yaşındaki çocuğun sağlıksız beslenme şikayetine tanıklık ettiklerini belirten Oruç, yakın zamanda Selahattin Demirtaş’ı ziyaret edip, Efsun kitabında belirtilen Beyrut cezaevini bilmediği ve görmediği halde anlattığını ifade eden Oruç, “Cezaevleri, bu ülkenin kanayan yaralarıdır” ifadesini kullandı.

MAHPUSLARA BİR MEKTUP GÖNDERİN

Firari Yazılar eserini mahpus bir doktor olan Ayhan Kavak ile hazırlayan Şair-Yazar Adil Okay, konuşmasını babası merhum yazar Süleyman Okay’ın mahpus döneminde yazdığı bir şiirin dizelerini okuyarak başlattı. Mahpus edebiyatı gibi yanlış algılar yerine içerdekilerin dışarısı ile ilgili yazılarla düşüncelerini ortaya koyduklarına dikkat çeken Okay, tüm kesimleri mahpusların gıdası olan mektup göndermesini önerdi. Aydınların, yazarların, çizerlerin genellikle sol kesimin mahpuslarda tutsak edildiğini de konuşmasında yer veren Okay, “Türkiye’de AKP’nin maskesi düşünce ceberrüt bir dönem yaşanmaya başladı. Yaptığımız çalışmalarla tutsak olan arkadaşlarımızın düşünce ortaya koyduğunu yansıtmaya çalıştık. Zulüm bitmiyor ama bizim için direnç ve mücadelenin devamlılığı önemli” dedi. Gültan Kışanak’tan Selahattin Demirtaş’a, Gülazer Akın’dan Erol Zavar’a, Ergül Çiçekler’den Laleş Çelikel’e kadar 38 mahpus yazar ve şairin katkı sunduğu Firari Yazılar kitabını anlatan Okay, kitapla ilgili çalışma hakkında da şunları söyledi: “Tüm engellere rağmen bu kitabın hazırlanış sürecinde gördük ki, özellikle politik mahpusların düşünce üretimleri, içeride karanlığın zifiri hale gelmesine rağmen devam ediyor. Tutsak yazarların düşlerinde hapishane kapıları, prangalar, tabular yıkılmış, mikro ve makro iktidarların yasakları, iç ve dış mahalle baskısı ve sansür metaforlarla delinmiştir.

Firari Yazılar’ın bu bağlamda bir boşluğu dolduracağı söylenebilir. 40 civarı yazar ve şair kotarıldıysa da hapishanelerde bu sayının misliyle yazar-şair olduğu yadsınmamalı. Hepsine ulaşmak mümkün olmadı. Sonuç olarak, mahpusların en büyük gıdası mektuptur. Hapishanelerden dışarısını betimleyecek kadar başarılı düşüncelerin devamı için görülmüştür sitesinden herhangi bir mahpusa mektup göndermenizi öneririm. Umarım bu da yarınlara umut olur.”

Kaynak: Hatay Güney Rüzgarı