“2024 son aylarına doğru üç kitabınızı göndermiştiniz. ‘Zaman’ ve ‘sayı sınırlaması’ nedeniyle kitapları gecikerek aldım. Kitaplar için bir kez daha teşekkürler.
Kitapların ismi ‘Arkası Yarın’, ‘Korona Günlerinde Mahpusluk’, ‘Tekel İşçisi Bir Kadının Uyanışı’. Üçünü de okudum. Emeğinize sağlık. Aklınız ve duygularınız çok güzel. Vefalı bir insansınız.”
Bülent PARMAKSIZ
2 No’lu F Tipi Hapishane
Sincan/ANKARA
27.01.2025, Sincan F
Sevgili Adil,
Öncelikle sizi sevgiyle kucaklıyorum. İyi, sağlıklı ve mutlu olmanızı diliyorum.
Yeni yılınızı, gecikmeli de olsa bir kez daha kutlamak istiyorum. 2025 yılı için ilk dileğim sağlık. Hepimize–sonrasında ‘tekrar’ olmaması. ‘Tekrar’, bizi çok yoruyor. Sonra ‘özgürlük’ diliyorum. Mahpuslar başta olmak üzere bütün memlekete. Bir de hayatımızın her anına, her alanına nüfuz edecek şekilde sanat, edebiyat, müzik, resim, tiyatro, sinema, dans… diliyorum. Sanat/edebiyat olmasa bu memleketin kahrı çekilmez. Acısı çok fazla çünkü.
2024 son aylarına doğru üç kitabınızı göndermiştiniz. ‘Zaman’ ve ‘sayı sınırlaması’ nedeniyle kitapları gecikerek aldım. Kitaplar için bir kez daha teşekkürler.
Kitapların ismi ‘Arkası Yarın’, ‘Korona Günlerinde Mahpusluk’, ‘Tekel İşçisi Bir Kadının Uyanışı’. Üçünü de okudum. Emeğinize sağlık. Aklınız ve duygularınız çok güzel. Vefalı bir insansınız.
Kitaplardan anlaşılıyor. Yazdıklarınıza, fikirlere, ütopyalarımıza, kaybettiğimiz arkadaşlara, değerlere… bağlılığınız çok güçlü.
Hem siyaset hem sanatın üstelik sanatın/edebiyatın birçok alanında emekleriniz/ürünleriniz çok. Tebrik ediyorum sizi. Hem sanatı hem de siyaseti bir arada yürütmek çok kıymetli. İkisini bir arada yürütüyorsunuz. Zengin, çok yönlü, renkli bir duygu dünyanız var. İlgi alanlarınız da geniş.
‘Korona Günlerinde Mahpusluk’ çok yaratıcı bir fikir olmuş. Mahpuslar için ‘korona’, mahpusluk içinde mahpusluk oldu. Bunu göstermiş oldunuz derlediğiniz kitapla. Tarihe tanıklık hem de bu. Yaşananları belgelediniz, tarihsel hafızaya kaydettiniz. Korona’nın dışarıda nasıl yaşandığını herkes kendi tanıklığıyla gördü/öğrendi. Ya hapishanelerde nasıl yaşandı? Kimsenin bilmediği kuytuluklarda?.. Gözlerden saklanan kapalı duvarlar ardında?.. İşte siz bunu gösterdiniz. Tebrik ediyorum.
Ben/biz de 2020 Ekim’de tutuklandık. Tam ‘korona’ günlerinde. Tecrit içinde tecride düştük biz de. Karantinalarda kaldık. Girişte, hastane dönüşlerinde… yazılanlar tabii çok tanıdık. Sincan YGC ve F’de de benzer hikayeler yaşandı. (ilk tutukluluk günlerinde Sincan ‘Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde –YGC-‘de kaldık. Tek kişilik hücrelerde. Oradan F’ye getirildik. Burada hiç olmazsa ‘havalandırma’ var. YGC’de günde 1 saat idi.)
‘Tekel İşçisi Kadının Uyanışı’ da bir belge niteliğinde olmuş. O da tarihe tanıklık. Yaşananları unutturmamak/hafızaya kaydetmek/yeni nesillere aktarmak çok önemli. Sanatın/edebiyatın bir işlevi de bu değil mi? Tanıklığı, bir edebiyatçı duyarlılığı ile ve estetize ederek gayet iyi yapıyorsunuz.
‘Arkası Yarın’ ise ‘cesur’ bir kitap. Siz de gayet iyi biliyorsunuz, sol’da bazı konular tabudur. O konularda kalem oynatmak zordur. Tabii tabulaştırma sadece sol’da yok. Bu toprakların kültüründe tabulaştırma çok. Sol’a da oradan bulaştı. Tabulaştırma tabii bir zayıflık ve problemli bir hal. Güney Amerika devrimcileri mesela bu türden problemlerle neredeyse hiç uğraşmamış. Orada ilişkiler kendi doğasında/doğal haliyle yürümüş. Bizde/’Doğu toplumları’nda duyguları bastırma, doğal olanı yok sayma, tabulaştırma çok fazla. ‘Arkası Yarın’ kitabıyla tabulaştırılmış bir konuya parmak basmışsınız. O yüzden ‘cesur’ bir kitap dedim. Kadın/erkek ilişkilerindeki problemleri, doğal olmayan halleri/hastalıklara bakış açılarını, ortak egemen zihniyetin hepsini gayet iyi biçimde tartışmışsınız.
Sosyalistlerin, kişi olarak ‘sürgün’de veya gündelik hayattaki zaaflarını/açmazlarını da cesurca tartışmışsınız. Ne olursa olsun, ‘insani olan hiçbir şey bize yabancı değildir’ düsturundan hareketle konuşursak, her türden problemi konuşmak önemli ve gerekli. Kitapta bunu yapmışsınız. Yaralar/zaaflar başka türlü iyileştirilemez zaten.
Türkiye, geç kapitalistleşen, dolayısıyla geç zehirleşen/geç modernleşen bir ülke. Geleneksel yanlarını yüz yıllar boyu devam ettirmiş. Bazı yanlarıyla iyi bir durum bu kuşkusuz. Ama bazı yanlarıyla da problem. Zamana/çağa ‘ayak uyduramamayı’ bir sorun olarak görmek gerekiyor. Son tahlilde ‘değişim’ kaçınılmaz. Değişim gerçekleşmezse var olan hayat veya gündelik hayat içindeki birçok hâl ve hareket ‘ayak bağı’ olmaya başlıyor. Bizde de öyle olmuş. Geç modernleşme, birçok problemi beraberinde getirmiş. ‘Ayak direme’ halleri basbayağı zaaflara/problemlere neden olmuş. Eskide/geçmişte kalan ‘köy dünyası’/’köy ilişkileri’ yeni döneme ayak uyduramayınca problemler başlamış. Bastırma/tabulaştırma/doğal olanı yok sayma… türünden zaaflar yaratmış. Bu toplumsal problemler kuşkusuz sol’a da sirayet etti. Kimi toplumsal hallerden ne kadar ileride olursak olalım son tahlilde bu toplumun bir parçasıyız ve oradaki problemler sol’a da bulaşıyor. Sosyalistlerin güzel yanı şu. Sorunlarını-gecikerek de olsa- konuşabiliyorlar. Gecikmeli de olsa tabuları yıkıyorlar. Siz de bunu yapmışsınız. Tebrikler.
Kitaplar için teşekkürler. Sizi yormayacaksa ‘Filistin Günlüğü’ kitabınızı da okumak isterim. Acelesi yok.
Güzel işler yapıyorsunuz. ‘Görünmez’ kılınanları/üstü bastırılan insanları/direnişleri ‘görünür’/bilinir hale getiriyorsunuz. Teşekkürler.
Sizi sevgiyle kucaklıyorum.
Bülent PARMAKSIZ
Not: Karalama yok.
23 Aralık 2024 tarihinde bir kart yollamıştım. Herhalde almışsınızdır?
Bülent PARMAKSIZ
2 No’lu F Tipi Hapishane
Sincan/ANKARA
- 115 gösterim