T.C. Anayasa’sının 5.maddesinde, devletin temel amaç ve görevleri bölümünde şöyle yazar. “…kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
Ülkemizde, bırakın vatandaşın mutluluğunu, en temel hak olan “yaşam hakkı” dahi, hasta mahpusların ellerinden pervasızca alınıyor, bir işkence yöntemi olarak yavaş yavaş ölüme sürükleniyorlar. Yazılı bir metinden öteye geçmeyen Anayasamızın bu süslü maddesi, tedavi edilmediği için bir gözünü tamamen, diğerini de kaybetmek üzere olan ve başında, bedeninde şarapnel parçalarının dayanılmaz ağrılarıyla baş başa bırakılan Süreyya Bulut için ne kadar da trajikomik.
Devletin yasayla değil, intikam hırsıyla yönettiği hapishaneler sayısız insanın dünyasını karartıyor. Bunlardan biri de Süreyya Bulut. Sizlere biraz Süreyya Bulut’an bahsetmek istiyorum. Süreyya Bulut, 1994 yılında ağır yaralı olarak tutuklanır. Bu durumdayken, hastaneye değil sorguya götürülür. 16 gün gözaltında bekletilir. Hastaneye gidebildiğindeyse artık çok geçtir. Sağ gözü bu süreçte kör olmuştur. Önce Sivas E Tipi Hapishane’ye götürülür. Bir süre sonra Kayseri’ye sürgün edilir. Buradan, Ankara Hacettepe Üniversitesi’ne sevk edilir. Yapılan tetkikler sonucunda sorunun yalnızca göz olmadığı, beyinde, kolda, bacakta şarapnel parçaları olduğu tespit edilir. Kafasındaki şarapnel parçasının çıkarılması çok riskli olduğu için ameliyat edilemez. Bulut’a, 2002 yılındaki açlık grevlerine katılır. Bu eylem onun sağlığını daha da bozmuştur. 2003 yılında “Wernicke Korsakoff Sendromu” tanısı konur. Bulut’un sol gözü de kör olmak üzere ve sürekli dayanılmaz baş ağrısı çekiyor, sese karşı aşırı duyarlı, hafızasını toparlamakta ve yakın dönemi hatırlamakta zorlanıyor, havalar soğuduğunda bacak ve koldaki şarapnel parçalarının verdiği ağrı ve sızı daha da artıyor. Aşırı yorgunluk ve halsizliğe neden oluyor.
Wernicke Korsakoff tanısı konulduğunda, heyetin “hayati tehlike arz ediyor raporuna karşın Süreyya o dönem tahliye edilen hasta tutsaklara dâhil edilmez. Bingöl Cezaevinde uzun bir süre kalan Bulut Gebze M Tipi Kadın Kapalı Cezaevine gönderilir. Burada arkadaşların yönlendirmesi sonucu 2013 Kasım’ında Adalet Bakanlığı’na başvuran Bulut, gönderildiği İstanbul Adli Tıp Kurumu (ATK)’dan uzun süre rapor bekledi. ATK 5 ay boyunca herhangi bir rapor vermedi.
En son geçtiğimiz günlerde Süreyya Bulut’un Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesine tedavi amaçlı yollanmasına karar verdi. ATK rapor vermek yerine muğlak bir rapor vermesi aslında bu kurumun siyasi tutsaklara yaklaşımının bir göstergesidir. Günümüzde Wernicke Korsakoff Sendromunun tedavisi ne yazık ki yoktur. ATK rapor vermeyerek Bulut’u ölüme gönderiyor.
Hasta tutsaklar konusunda toplumda yeterli bir duyarlılık olduğunu söyleyemeyiz. Cezaevlerinde ölen tutsaklar değildir, asıl ölen bizlerin vicdanıdır. Başta Süreyya Bulut olmak üzere hasta tutsakların adım adım ölüme gidişinini daha ne kadar izleyeceğiz. Hangi ulustan, hangi inançtan olursa olsun insan en değerli varlıktır. Günümüzde insanlığımızda çıkmaya devam ediyoruz. Herkesin yapacağı bir şey vardı. Gün susma günü değildir.
İnsanım diyen herkesi ses vermeye çağırıyorum.
Erdoğan ZAMUR