Geçtiğimiz sene intihar eden bir müebbet hükümlüsü, Şakran Kadın Hapishanesi’ndeki tutukluların hayatını sarsıcı bir şekilde değiştirdi. Adalet Bakanlığı intiharı engellemek için çok parlak bir fikir buldu.
Şakran Kadın Hapishanesi’nde 9 Mayıs 2014 tarihinde bir kadın hükümlü intihar etti. Ardından Adalet Bakanlığı başka intiharları (!) engellemek için çaresiz bir talimat gönderdi. O talimat bu yazının vesilesidir.
İntihar ederek yaşamına son veren hükümlünün adı Yeter Akçakoca‘ydı. Onun intiharı söz konusu hapishanede tutulan 9 ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü kadının hayatını sarsıcı bir şekilde değiştirdi. Bu mahkumlar hücrelerinde tek tutuluyorlar, diğer mahkumlarla görüşmeleri her şekilde yasak ve her gün çıkarıldıkları bir saat havalandırmada da yalnızlar. Günlerinin büyük kısmını uyuyarak geçirirken, artık uyumak da onlara çok görülüyor.
Çünkü hapishane idaresi başka bir kadın mahpus daha intihar etmesin diye bir tedbir uygulamaya koydu; söylediklerine göre bu Adalet Bakanlığı’nın talimatıydı. Artık gece ve gündüz 30 dakikada bir mahpusların intihar etmedikleri tespit edilecekti. Gündüz çok rahatsızlık vermeyen bu yeni uygulama geceleri katlanılmaz bir hal alıyordu. Tutuklular yarım saatte bir (Eylül 2014’ten sonra her saat başı) uykudan uyandırılacak ve “iyi misin” sorusuna cevap vereceklerdi. Bu durum nedeniyle mahpusların günlük yaşamları, uyku düzenleri ve giderek psikolojileri bozuldu. İtiraz ettiler, müdüre ile görüştüler. Ancak bir sonuç elde edemediler.
Bu kadınların çoğu yoksuldu, geleni gideni olmayan mahpuslardı. Seslerini duyuramadılar. Bu nedenle 10 ay boyunca kamuoyunun haberi bile olmadı.
İntihar ve müebbet
Aklı başında olan herkes bilir: Bu şekilde saat başı kontrol ederek hükümlü kadınların intihar etmesinin önüne geçmek mümkün değil. Ancak Adalet Bakanlığı işkence ve eziyetten başka bir sonucu olmayan bu uygulamada ısrar ediyor. Hiçbir hükümlü bu uygulama ile intiharı önleme arasında bir ilişki kurmadığı gibi, artık uygulamanın neden dolayı başladığı da anlamsızlaştı.
Biraz düşünelim. Adalet Bakanlığı neden bu kadar çaresiz davranıyor? Bu anlamsız talimat, gerçekten başka bir hükümlü kadın intiharı olmasın diye mi verilmiştir? Ya da Bakanlık gerçekten hükümlü kadınların intihar etmesinden mi korkmaktadır? Bakanlık ve hapishane idaresi bu kadınların sağlık raporlarını, daha önce intihar girişiminde bulunup bulunmadıklarını, psikolojik rahatsızlıkları olup olmadığını biliyor. Dolayısıyla hapishanede intihar olasılığı hiç de gerçek dışı değil.
Tecrit koşulları nedeniyle hükümlülerde kaçınılmaz olarak zamanla ruhsal rahatsızlıklar çıkıyor, ağır ilaçlar kullanmak zorunda kalıyorlar.
Burada tutulan kadınların genel olarak intihar eğilimli kişiler olduğunu söylemeye çalışmıyorum. Ancak tutulma koşulları nedeni ile istisnalar dışında hepsinde zamanla ruhsal rahatsızlıklar ortaya çıktığı, ağır ilaçlar kullandıkları düşünüldüğünde, intihar bu koşullarda bir kurtuluş (!) olarak görülebilir.
İster gerçek bir intihar kaygısına dayansın ister başka bir nedenle yapılsın; bu uygulama, kişilerin tek başına yada 3 kişi tutularak (dar grup) hapis cezalarının infaz edilmesini tasarlayan mevcut yasadaki tecrit-tredman modelinin iflas ettiğini gösteriyor. Bu uygulama, özellikle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının tek kişilik odada infaz edileceğini düzenleyen yasa maddesinin uygulanamaz olduğunu kanıtlıyor.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası kavramı, 2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’nda ve Ceza İnfaz Kanunu’nda ilk defa yer alıyordu. Bu cezayı öngördüğü infaz şekli ve infaz süresi açısından değerlendirmek gerekliyse de, ben burada sadece infaz şekline değineceğim.
Asıl hedeflenen şey hükümlüyü tecrit etmektir
Henüz tasarı halindeyken ağır eleştirilerin konusu olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının öngördüğü infaz şekli 10 yıldır uygulanıyor. Eleştirilerin ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmış durumda: Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası tek başına infaz edilen mahpusların diğer mahpuslara göre çok daha fazla psikolojik tedavi gördüklerini ve ilaç kullandıkları bilindiği gibi, intiharın da tek tutulan mahpusların daha çok başvurduğu bir kurtuluş (!) yolu olduğunu görüyoruz.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, infaz şekli açısından neyi öngörüyor?
5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu’nun (CGTİHK) [1] 25. maddesine göre:
Hükümlü tek kişilik odada barındırılır, Hükümlüye, günde bir saat açık havaya çıkma ve spor yapma hakkı tanınır… Risk ve güvenlik gerekleri ile iyileştirme ve eğitim çalışmalarında gösterdiği gayret ve iyi hâle göre; hükümlünün, açık havaya çıkma ve spor yapma süresi uzatılabileceği gibi kendisi ile aynı ünitede kalan hükümlülerle temastabulunmasına sınırlı olarak izin verilebilir.
2005 yılında yürürlüğe giren 5275 sayılı yeni infaz kanunu politik tutukluların tecrit ve izolasyona tabi tutulmasını öngörmüş olup tredman-iyileştirme yani ıslah hedeflemiştir. Buna göre tutulanlar hastadır ve cezaevi idaresi bu hastaları iyileştirecektir. Tredmana uyum sağlamayanlar ise gerekirse cezaevinde “imha” edilecektir.
Yeni hapishane rejimine göre içeridekiler hastadır ve hapishane idaresi bu hastaları iyileştirecektir.
Bu kanun çıktığında F tipi hapishanelere ve tecrit uygulamasına karşı başlatılan ölün oruçları devam ediyordu, o tarihe kadar 107 kişi hayatını kaybetmişti. 2007 yılında bu sayı 122 oldu. Adalet Bakanlığı hiçbir şarta bağlı olmaksızın; “10 kişinin, haftada 10 saat bir araya gelebileceğini” duyurdu. Bu tecritin bir nebze olsun yumuşatılması anlamına geliyordu.
Sonuç olarak devletin tecrit\tredman modelinde ne kadar ısrarlı olduğunu ve bunun politik suçlarla mücadele kapsamında ele aldığını görüyoruz. Ancak hapishaneye giren tüm mahpuslar artık o ya da bu ölçüde bu modelin muhatabı ve mağduru olacaktır. Ağırlaştırılmış müebbetten hükümlü adli tutuklular da hapishanede ağır tecrit altında tutulan kitle içerisindedir.
Kanunun 25. Maddesi adli tutuklulara “3o yıl sizi tek başınıza tutacağız. Sizi günde bir saat tek başınıza havalandırmaya çıkaracağız. Eğer uslu mahkumsanız, idare sizi seviyorsa ve ödüllendirmek istiyorsa günde 3 saat yine tek başınıza havalandırmaya çıkarabiliriz. Ve hatta çok usluysanız kısa bir süreliğine (haftada en fazla 10 saat) diğer mahpuslarla temas kurmanıza izin verebiliriz” diyor.
Tecrit işkencedir
Hapishanelerde tecridin iki boyutu vardır. İlki hapishaneye konulmakla başlar, haliyle hapishaneye girince dış dünyadan tecrit edilirsiniz. Ancak daha da beteri, hapishane içinde diğer mahpuslarla temasınızın kesilmesidir ki bu tecrit içinde tecrittir.
Mahkemenin verdiği hapis cezası özgürlüğün kısıtlanması anlamına gelir. Ancak bu infaz modeli ile özgürlüğün kısıtlanmasının yanı sıra iyileştirilme de cezanın bir parçası olarak düşünülüyor. Bu nedenle hapishanede sahip olunan tüm haklar (ki kısıtlı haklardır bunlar) ödül ve cezanın konusu haline getirilerek tecritin daha da ağırlaştırılması için kullanılır.
Hapishane idaresi bu uygulamaya mahkum mu? Başka bir çözüm yok mu?
Uygulamada hapishane idareleri ağırlaştırılmış müebbetlerin 1 saat olan havalandırma hakkını en fazla 3 saat tek başlarına kullanmalarına izin vermekte ve haftada en fazla 10 saat, diğer ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerle bir araya gelmelerini sağlamaktadır. Ancak “iyi” mahpuslara sağlanan bu koşulların da tecriti-yalnızlaştırmayı ortadan kaldırmadığı gün gibi ortada.
Şakran kadın hapishanesinde tecrit altında tutulan hükümlü kadın mahpusun söylediklerine bakalım;
Dilekçe için kağıt alacak param yok, gelenim, gidenim yok, yıllardır tek tutuluyorum, yalnızım, günde 1 saat havalandırmaya da tek çıkarılıyorum, başka mahpuslarla birlikte kalmama izin vermiyorlar, param yok, hapishanede çalışmak istiyorum, ona da ağır müebbetim diye izin vermiyorlar, psikolojim bozuldu, 1.5 yıl Manisa’da tedavi gördüm, şimdi iyiyim, tek kalmak çok zor, son intihardan sonra 10 aydır geceleri bizi uyandırıyorlar, istemiyoruz, yapmayın dedik, bakanlık talimatı var diyorlar, ama koşullarımızı düzeltmiyorlar, sesimizi duyuramadık.
Biliyoruz ki insan sosyal bir varlıktır. Ve sosyal olarak varlığını sürdürebilmesi, ruhsal bütünlüğünü koruyabilmesi için, gün içinde yani güneşin doğuşundan batışına kadar en az 10 kişiyle temas etmesi gerekir. Mahpus gün içerisinde yeterli sayıda kişiyle temas etmezse zamanla ruhsal\psikolojik sorunlar yaşayacaktır.
TCK’nın 94. maddesi kamu görevlilerinin her türlü eziyet verici davranışını işkence olarak tanımlanmaktadır. Buna göre mahpusların yıllarca tek kişilik hücrelerde tecrit edilmeleri ya da 3 kişilik hücrelerde grup tecritine tabi tutulmaları işkencedir. Çünkü bu koşullarda yıllarca tutulan ve tecrit edilen mahpusların özellikle ruhsal bütünlüklerini korumaları mümkün değildir.
İnsanın sosyal varlığını sürdürebilmesi için güneşin doğuşundan batışına kadar en az 10 kişiyle temas etmesi gerekir.
Tecrit ve izolasyona dayalı infaz modeli değiştirilmeden hapishanedeki intiharlar önlenemez. Ağırlaştırılmış müebbetlerle ilgili yasal düzenleme yapmak yerine mahpusların günlük yaşamını cehenneme çeviren ve onların ruhsal ve fiziksel sağlığını bozan bu tedbirlere başvuranlar yeni intiharların sorumlusu olacakları gibi, ölmeyen ama her gün eziyet çeken mahpusların çektiği eziyetin de sorumlusudurlar.
Yapılması gereken hapishanelerdeki tecritin yasal dayanağı olan 5275 sayılı yasanın 9. ve 25. maddesini kaldırmaktır. Tüm mahpusların tek kişilik odaları olmalıdır, ancak havalandırma ve ortak alanları gün içerisinde mahpuslar birlikte kullanabilmelidirler.
[1] 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 25. maddesi
Kaynak: www.gezite.org
- 41 gösterim