Ahmet Şık Şık, Can Atalay'ın mektubunu mecliste okudu: Hapishanede unutturmak istiyorsunuz

Can Atalay, Meclis Genel Kurulu'na cezaevinden mektup gönderdi: "Biliyorum hatırlamak istemiyorsunuz. Yok sayarak, hapishanede unutmak ve unutturmak istiyorsunuz."

“Bu ülke bir Anayasa’ya göre mi yönetiliyor?” diye soran Atalay’ın mektubu şöyle:

“Biliyorum hatırlamak istemiyorsunuz.

Yok sayarak, hapishanede unutmak ve unutturmak istiyorsunuz.

Buna rağmen Hatay halkının oylarıyla seçilmiş, sizlerden hiçbir farkı olmayan bir milletvekili olarak size Silivri Cezaevi’nden sesleniyorum.

Sizlere, ‘Anayasa’yı korumakla birinci derece yetkili ve görevli bir kurumun sayın temsilcileri’ diye hitap etmek isterdim. Ancak durumum buna elvermiyor, beni mazur görün.

Sayın Genel Kurul,

Sorum şu: Şu anda bu ülkede, görüştüğünüz bütçe dahil, her türlü karar ve işlemin dayanağı olan geçerli bir Anayasa var mı?

Ülke bir Anayasa’ya göre mi yönetiliyor?

Bütçeden hangi kuruma ne kadar pay ayrılacağıyla ilgilenirken Anayasa’nın ayaklar altına alınmasına ne kadar ilgi ve alaka gösteriliyor?

Anayasa Mahkemesi, milletvekilliğim hakkında, 22 Şubat’ta ‘Türk hukukunda yeri olmayan bir yazının genel kurulda okunması suretiyle fiili durum oluşturulduğu’ hükmünü verdi. Mahkeme’nin daha önce defalarca verdiği ama bilmezden geldiğiniz kararlarını yinelemeyeceğim.

Çünkü Anayasa’yı korumakla görevli olan Meclis, görevini yapmak yerine, fiili duruma boyun eğdi. Durum budur. Tevil götürmeyecek kadar açıktır.

Bu duruma yol açanlar, hukuksuz işlemlerinin savunulamayacağının o kadar farkındalar ki çareyi, varolanı yokmuş gibi göstermekte buldular.

Hukuk tanımaz, akıl almaz gerekçelere sığındılar.

Anayasa Mahkemesi’ni hiçe sayıp kendi gönüllerinden geçeni ferman yerine koyarak Anayasa’yı alenen askıya aldılar.

Sayın Genel Kurul,

Meclis çalışmalarına katılabilseydim, müdahil olduğum toplumsal gerçekler üzerinden daha detaylı, somut konuşmalar yapmak isterdim.

Örneğin ‘Çevre Şehircilik Bakanlığı’ veya ‘Kültür ve Turizm Bakanlığı’ uygulamaları üzerine epeyce sözüm olurdu. Gezi, Taksim Meydanı, Tarlabaşı, Sulukule, Validebağ Korusu, Emek Sineması, Galataport ve Kuzey Ormanları gibi ilk elden sıralayabileceğim, tüm aşamalarını avukat olarak takip ettiğim vakalar üzerinden, kamu kaynaklarının nasıl talan edildiğini, kaynakların yandaşlara nasıl aktarıldığını, bir avuç insanın servetine nasıl servet kattığını anlatmak isterdim.

'Özelleştirme' politikaları savunulurken piyasacılığın sonuçlarını, mesela 25 insanımızı yitirdiğimiz Çorlu Tren Katliamı’nı hatırlatmak isterdim.

Enerji Bakanı ve Çalışma Bakanının yüzüne, işçilerin canını değil parayı önceleyen bu düzenin, Soma’da, Kınık’ta, Savaştepe’de yarattığı acıyı haykırmak isterdim.

Millî Eğitim Bakanlığı, denetlenmeyen binlerce cemaat yurdu varken belediye kreşlerinin peşine düşmüş. Aladağ’da bir yurtta yanan çocuklarımızın avukatıydım. Bu dosya ve nicesi üzerinden laikliğin altını oymak için, çocukları tarikatlara ve cemaatlere teslim etmek için kurdukları korkunç sistemi tekrar tekrar ifşa etmek isterdim.

Sayın Genel Kurul;

Milyonlarca yurttaş insanca yaşayacakları bir ücret aldıkları, eğitim ve sağlık hizmetlerinin bir mal değil hak olarak görüldüğü, çalışırken ölmenin normalleştirilmediği, doğal varlıklarının korunduğu, yoksulluğun aşıldığı günlerin özleminde…

Peki, sormak isterdim; yurttaşlarımız ölmesin, öldürülmesin, insanca yaşasınlar diye ayırdığınız bir bütçe var mı?

Misal çocuklar okullarda bir öğün olsun sağlıklı beslensinler diye?

Kadınların özgürlüğüne?

Yenidoğan bebeklere para için el uzatamayacakları bir sağlık sistemine?

6 Şubat depremi ile yıkılan; bir kentin, Hatay’ın yeniden toparlanmaya çalışan insanlarına?

Yok! Yok! Yok!

Ama bilin ki bizler, olsun diye mücadele etmeye ve direnmeye devam edeceğiz!

Ne yaparsanız yapın biz bu ülkeyi de insanlarını da tek kutsalı para olanların ellerine terk etmeyeceğiz.

Genel Kurul’u saygıyla selamlıyorum."

kaynak: Bianet

Benzer Yazılar