Şubat ayında 28 ilde gerçekleştirilen DHKP-C operasyonu adı altında KESK üyesi 59 kişi tutuklandı. Tutuklananlar arasında TOKİ Halit Öge İlkokulu’nda öğretmen olan ve şu anda Edirne F Tipi hapishanesinde bulunan Aşır Emir ile operasyon günü neler yaşadığını, tutuklanma nedenlerini konuştuk.
Öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız?
Adım Aşır Emir. Otuz iki yaşındayım. Evliyim. Üç yaşında bir kızım var. 2005 yılından beri öğretmenim. 2006 yılından beri Eğitim Sen üyesiyim. Şu anda aynı zamanda İstanbul Eğitim Sen 1 No’lu Şube Disiplin Kurulu üyesi ve çalıştığım TOKİ Halit Öge İlkokulu’nun işyeri temsilcisiyim. İki buçuk yıldır bu okulda çalışıyorum. 19 Şubat 2013′de gözaltına alındım. 23 Şubat’ta DHKP-C örgütüne üye olduğum iddiası ile tutuklandım.
Ev baskını ve gözaltına alınma sırasında neler yaşadınız?
Sabah saat altı civarında geldiler. Kızım korkar diye kapıyı açtım hemen. Yaklaşık on tane polis içeri girdi. Hemen kitap ve dergilere yöneldiler. CD, hafıza kartı, bilgisayar, telefon ne ele geçirdilerse aldılar. Kitap ve dergilerin hepsi yasal yayınlardı. Dosyamı şişirmek için aldılar aslında. Hafıza kartına ve bilgisayarın içine aleyhime delil yüklenebileceğini düşünüyorum. Daha sonra evden çıkıp Çağlayan Adliyesi’ndeki Adli Tıp’a götürüldüm. Doktor muayenesinden sonra Vatan’daki Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldük. Yemek yemeyi kabul etmedik. Su ve şeker aldık sadece onu da kısıtlı verdiler. Bir defa Adli Tıp’a ve bir defa Haseki Hastanesi’ne götürüldük. Arkadan ters kelepçe takarak saatlerce işkenceye tabi tuttular. Haseki Hastanesi’nde yasaya göre cinayet ve tecavüz şüphelisinden alınabilecek doku örneği tükürük zorla alındı. Gözaltında üç gün beklemek dışında bir şey olmadı. Sadece formalite icabı iki dakikalık ifade süreci vardı. Polis artık zorla ifade almaya çalışmıyor. Sen kabul etsen de etmesen de gizli tanık senin yerine suçu kabul ediyor. Fiziki işkencenin yerini kendini savunamamazlık işkencesi alıyor.
Tutuklanma sürecini anlatır mısınız?
Her şey bir oyun aslında. Daha biz gözaltına alınmadan kimlerin tutuklanacağı belli olmuş. Saatlerce beklemenin ardından karşısına çıktığımız savcı, polis bilgisi dışında hatta yasal olmayan delillerle sizin tutuklanmanızı istiyor. Örneğin benim telefon görüşmelerim var. Okul müdürümle yaptığım konuşmayı bile koymuşlar. Tutuklanma talebi ile hakime sevk. Dedim ya savcı, hakim hikaye. Kararları aslında polis veriyor, onlar bir nevi mühürdar. Son savcı sorgusunda çıkan arkadaş içeri girer girmez savcılıktan serbest bırakılanların ismi açıklandı. Şöyle anlatayım. Kalabalık olduğumuzdan soruşturmanın savcısı dışındaki savcılar işlem hızlı yürüsün diye bölüşüp sorguladılar bizi. Onlar asıl savcıya gönderecek ve asıl savcı karar verecek. İfadesi alınan son kişi içeri adımını atar atmaz savcının kararı açıklandı. Bu mümkün olabilecek bir şey değil. Diğer savcılar verecek, savcı dosyaları inceleyecek, ifadelerde çelişki arayacak, 1 dakika içinde karar verecek. Demek ki karar verilmiş zaten.
Şöyle bir duruma şahit olduk orada. Üç kişi savcılıktan bırakıldı. Biz hakim sorgusunu beklerken polisler kendi aralarında “Üçte sekiz” diyorlar. Yani üç savcı bırakacak, 8 hakim. Başlarındaki polis daha hakim kararı açıklamadan tutuklanacak kişi sayısı kadar kelepçeyi hazırladı. Biz sabahlara kadar mahkemecilik oyunundaydık.
Sizce tutuklanma sebebiniz neydi?
Bana sendikal faaliyetlerden ve demokratik eylemlerden bahsetti savcı. Evet, Engin Çeber’in işkence davasına gittim. Bir davaya katılmak suç mudur? 1 Mayıs’a, Grup Yorum konserine, pikniğe gitmek suç mudur? Söyledikleri bunlardı. Bunları suç olarak göstermek istiyorlar toplumun her kesimine. Böylece sendikaları, demokratik kitle örgütlerini ve demokratik eylemleri terörize ederek ezilenlerin mücadelesini engellemeyi amaçlıyorlar. İşkence yapana değil, işkenceye karşı olana ceza istiyorlar.
Kanıtları ise, aslında kanıt denmez ahlaksızca oluşturulan bir komplo olan gizli tanık ve CD’ler. Zaten “suç” dedikleri suç değil. Eylemde çekilen resim, okul müdürüyle yapılan görüşme. Asıl dayanakları son yıllarda hukukun vazgeçilmezi olan kim olduğu belirsiz (belki de yoklar) gizli tanıklar ve bir çocuğun bile kolaylıkla oluşturabileceği CD’ler. CD’den adım çıkmış. Yazarsanız daha neler çıkar o CD’lerden. Ancak işlerine gelince açık kanıtları, açık tanıkları olan Sivas Katliamını yok sayıyorlar.
Tutukluluğumuzun asıl amacı benim için ceza iken toplum için korku. İnsanları belki korkutuyorlar ancak tersanede ölen işçi gerçeği ne olacak? Öldüren patronun yargılanmama gerçeği? Bu duruma gösterilen tepkilerin korkuyla alakası yok.
Hapishane koşulları nasıl? Hapishaneye ilk girişte neler yaşadınız?
Önce Metris’e götürüldük 23 Şubat’ta. Sonra 26 Şubat’ta da Edirne F Tipi’ne benim dışımda (aynı operasyonda tutuklanan) sekiz kişi ile sevk olduk. Akşam saatlerinde geldik. Önce çıplak arama dayatması oldu. Zorla ve ahlaksızca pantolonumu indirdiler. İlk girişte aşağılamak, onur kırmak, ezmekti amaçları. Yanımızda getirdiğimiz suları vermediler.
Tutuklanmanızdan sonra KESK’in tutumu nasıldı?
Bu operasyon KESK’e yapılan bir operasyondur. Yandaş sendikaların terör demagojisi ile KESK’i yıpratması ve AKP yandaş sendika ile el ele kamu emekçilerinin hakkını gasp etmesi operasyonudur. Sendika bunu yeterince algılayamadı ve anlık refleksin dışında üyelerine yeterince sahip çıkamadı. İstanbul’da ailelerimizin zorlamasıyla eylemler yaptı sadece. Bunun nedeninin sendikayı ekonomik taleplere indirgeyen mantığın sendikadaki etkinliği olduğunu düşünmekteyim.
Demokratik taleplerin bedel ödemeyi gerektiren talepler olduğunu ve dirayetli bir sendikacılık gerektirdiğini düşünüyorum.
Öğrencilerinin ve ailelerin tutumu nasıl oldu size karşı? Özellikle büyük bir terör operasyonu olarak verdi gazeteler ve televizyonlar…
Gerek öğrencilerim gerek aileleri benim paralı eğitim, okul bağışları, kalabalık sınıflar, halk çocuklarının eğitim haklarının elinden alınması gibi konulardaki görüşlerimi biliyorlardı. Öğrencilerimden mektuplar aldım. Öğrencilerim de aileleri de terör yalanına inanmazlar. Onlar kendilerini yoksulluğa itenleri, emek hırsızı teröristleri onların koruyucularını da tanıyor, beni de.
Özellikle eğitim alanında kalabalık sınıflar, okul ihtiyaçlarının velilerden toplanan para ile karşılanması, güvencesiz çalıştırılan, mevsimlik işçi muamelesi yapılan ücretli öğretmen arkadaşlarım, yapboz tahtası gibi kullanılan eğitim sistemi, eğitimi yok eden sınavlar, fırsat eşitsizliği… Mevcut iktidar bunların sorumlusu. Ben bu durumun mağduruyum ve mağdurları uyandırmaya çalıştım hep. Hepsi beni anlıyorlar. Korksalar da beni anlıyorlar.
Sendika.Org / Burak Ergün
Kaynak: sendika.org