Burcu Koçlu ile Haziran Direnişi ve hapishanelerdeki devlet terörü üzerine konuştuk...

“Zindanda bizleri ayakta tutan öncelikle devrim davasının haklılığı idi. Devrimci bilincimiz ve sınıf disiplinimiz hapishanelerin çürütücü yönünü yenmemizi sağlayan en önemli silahtı elimizdeki…”

“Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!”

- 31 Mayıs’ta başlayan Haziran Direnişi’nin ardından sürdürülen “cadı avı” kapsamında tutuklandınız. Direnişi nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayrıca Türkiye’de milyonlarca insan bu direnişe ses katarken sadece 51 kişinin tutuklanmasıyla amaçlanan ne?

- 31 Mayıs’ta İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda “3 ağaç” üzerinden başlayan eylemler bu çerçeveyi aşıp temel hak ve özgürlükler için bir direnişe evrildi. Toplumun çeşitli kesimlerinden insanlar tek bir şeyin etrafında kenetlendiler. Kapitalist sistemin insanlığa reva gördüğü sömürü koşullarına iktidar dönemi boyunca yalnızca kendi dinci-gerici sosunu katarak bir fark yaratan ve bu farkla kapitalist sömürüyü derinleştiren AKP iktidarının talanına “artık yeter” dediler.

Herkes kendi cephesinden direnişe omuz verdi. Geniş gençlik kesimleri gelecek isterken, kadınlar genel olarak cinsel kimliklerine dönük politikalara karşı alanlara çıktılar. Ötekileştirilen, yok sayılan milyonlar alanlara çıktılar. Geniş bir yelpaze misali yan yana gelen bu insanlar hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını haykırdılar. Bu haklı ve meşru direnişe karşı uygulanan polis terörü ise toplumda bir öfke patlamasını da fitilledi. Kitleler şehitler vererek meydanları zapt ettiler. İşte bu geniş kesimlerin biraraya gelişi nasıl ki bu kitlelerin bir yandan gücünü, zenginliğini oluşturuyorsa bir diğer yandan da zayıf noktasını oluşturdu. Zayıf noktası tam da bu kendiliğinden şahlanan geniş yelpazenin parçaları olan kitlenin öncüsüz oluşu, yani demek oluyor ki, direnişin hedef ve amaçlardan yoksun oluşudur. Burjuvazinin iktidar sahnesindeki portreleri bu zayıf noktayı zamanında görebildiler. Görebildikleri bir diğer nokta ise sosyalistlerin, devrimcilerin barikatlarda genel kitleyle kaynaşma potansiyeliydi. Barikatlarda başlayan ve forumlarda devam eden bu kaynaşmanın önü, bir reformizmin uğursuz rolüyle, ikincisi ise “cadı avı” dediğimiz tutuklamalarla alınmaya çalışıldı.

Bu çerçevede milyonların katıldığı Haziran Direnişi’nde bilinçli olarak ilk elden sosyalistler, devrimciler hedef tahtasına çakıldı. Başlatılan bu tutuklamalarla kitlelere iki mesaj verilmek isteniyordu. Birincisi; sosyalistler, devrimciler üzerinden Haziran Direnişi’ni yargılamak, ikincisi ise direniş üzerinden sosyalistleri ve devrimcileri, devrim davasını yargılamak.

- Bu noktayı biraz açarsak, savunmanızda da Gezi iddianamelerinin genel olarak Gezi davasını ve aynı zamanda örgütlü mücadeleyi yargılamak amacıyla hazırlandığını ifade ettiniz. “Suç” olarak iddianamede neler yer alıyor? Neden yargılanıyorsunuz?

- Öncelikle ifade edeyim ki, Gezi iddianamelerinde sadece örgüt isimleri ve yargılananların isimleri farklılık gösteriyor. İzmir’de 7 ayrı örgüt üzerinden 7 ayrı iddianame var ancak genel anlamıyla birebir aynı metinler bunlar. BDSP üzerinden hazırlanan metinde BDSP’nin örgütlediği eylem ve etkinliklere yer veriliyor ve bunlar da yasadışı “suç” olarak önümüze konuluyor. Çiğli’de birebir tanıdığımız bir kadının, Gamze Nur Özcan’ın cinayetine ilişkin bir basın açıklaması iddianameye “suç” olarak girebiliyor ya da işçi ve emekçileri resmi tatil olan 1 Mayıs’a çağırmak “yasadışı” ilan edilebiliyor. Ayrıca Şubat ayında yürüttüğümüz “Emperyalist savaş ve kapitalist sömürüye karşı işçilerin birliği halkların kardeşliği beyannamesi” çalışması özel bir yer tutmuş iddianamede. Bu çalışma kapsamında sınıf devrimcileri binlerce kapı çalmış, işçi ve emekçileri sisteme karşı taraf olmaya çağırmıştı. Belli ki, sınıf devrimcilerinin devrimci çalışmaları birilerini rahatsız etmiştir. Tüm bunlar göstermektedir örgütlü mücadele ve devrimci çalışma içerisinde yer almak bu çalışmaları sürdürmek üzerinden yargılanmaya çalışılıyoruz. Tabii dosyayı 1-2 Haziran günü İzmir’de gerçekleşen eylemlerden yüzü peçeli, eli kızıl bayraklı mobese kayıtlarından karelerle süslemeyi de ihmal etmemişler. Yani hepsi bu. Zaten “örgüt üyesi olmamakla beraber örgüt adına eylemler yapmak” ibaresi de yasal fiillere yasadışı fiil muamelesi anlamına geliyor hukuksal olarak…. Her şeye bir kılıf bulunuyor kısacası sözde “hukuk devletimizde!”

- Yaklaşık 5 aydır Şakran Kadın Kapalı Hapishanesi’nde tutuklu kaldınız. Şakran taciz ve tecavüzlerle anılan bir hapishane… Şakran’ın koşullarını bizlerle paylaşır mısınız?

- BDSP olarak 1 Haziran günü başta Şakran olmak üzere hapishanelerde yaşanan özellikle çocuklara dönük tecavüz vakalarını gündemleştirmiştik. Şakran’daki uygulamalara bu anlamıyla yabancı değildim. Yalnız, yaklaşık 5 ay boyunca baskı ve sindirme politikalarına yakinen tanık oldum. Hapishanelerde genel anlamıyla tutsaklara dönük yıldırma politikaları hayata geçiriliyor. Kırıklar’da kamera saldırısı buna bir örnek. Bu yıldırma politikaları söz konusu kadın tutsaklar olunca ek olarak cinsel kimlikleri üzerinden derinleşiyor. Cinsel tacizden çıplak aramaya dek kadın tutsaklar çeşitli saldırılarla karşı karşıya kalıyorlar. Gezi direnişçilerinden olan aynı zamanda koğuş arkadaşım Elif Kaya’nın yaşadıkları en son örnek. İlk değildi elbette. Sürgünle Şakran’a getirilen Kürt hareketinden arkadaşlar da bu işkenceye maruz kalmışlar. Yapılan suç duyuruları ise sessizlik içinde boğulmuş. Bunun dışında Şakran’da yürürlükteki tek yasa keyfiyet! Sohbet hakkının gaspından dışarıyla bağlantının önüne geçmek için özellikle telefon görüşmelerine ve mektuplara getirilen keyfi engellemelere kadar birçok konuda Şakran’daki tutsaklar bu yoğun saldırıyı yaşıyorlar. En küçük hak arama mücadelesi ya da gayet insani bir itiraz dahi soruşturma ve cezalarla karşılık buluyor. Görüş yasağı ya da hücre cezası almak işten bile değil Şakran’da. 5 ay içerisinde benim 3 soruşturmam vardı örneğin… En son kasılma krizi geçirdiğim anda hapishaneyi isyana teşvik ettiğim komik ithamıyla hakkımda soruşturma açıldı.

- Siz aynı zamanda %52 engelli raporlu Myestania Gravis hastasısınız. Hapishane koşulları genel olarak sağlığınızı nasıl etkiledi.

- Öncelikle şunu ifade edeyim ki, hasta tutsakların ölüme terk edilmesi bilinçli bir politika. Elinde gazıyla, tankıyla, tüfeğiyle girip katletmiyor belki ama, tedavi hakkını gasp ederek, hapishane koşullarına mahkum ederek yavaş yavaş öldürüyor. Esasen yöntemin dışında değişen bir şey yok hapishanelerde. Yöntem de biraz dışardaki mücadelenin seyrine göre belirleniyor. 90’larda “içeriyi teslim alamadan dışarıyı teslim alamayız!” diyerek açıkça katledenler şimdi ise kitle hareketin durağanlığından faydalanarak devrimci tutsakları sessizlik içinde boğmaya çalışıyorlar. Gezi tutsaklarının yaşadıkları hak gasplarının bu denli, gündeme taşınabilmesi de ve benim hastalığımdan kaynaklı şartlı tahliye olmam yine Gezi Direnişi’nin sağladığı uyanış sayesindedir. Ancak hapishanelerde hala ağır tutsak hastalar yaşam mücadelesi veriyorlar.

Hastalığım üzerinden de şunu belirteyim ki 5 yıldır ben, ailem ve yoldaşlarım belki de daha yeni yeni çözüyoruz bu rahatsızlığı. Son derece karmaşık bir hastalık. En basit bir hastalığın dahi anlaşılmadığı hapishane ortamında benim yaşayabileceğim sorunlar öngörülüyordu zaten. 11 Kasım gecesi yaşadığım kasılma krizlerinde bu tarz sorunları yaşamış olduk. Ambulansla bir hastaneye gidebilmek için iki defa gardiyanların ortasında yerde kasılma krizleri geçirmem, gece sabaha dek 5 saat boyunca yerlerde sürüklenerek darp edilmem gerekti. Sonunda uygulanan sözde tedavide patlayan damarlarımın üstünde uçuşan sinekler eşliğinde google’dan yapılan bir taramayla bilgi edinen yine sözde doktorun insafında “zamanla geçer” reçetesiyle karşılaştım. Bu örnek ağır hasta tutsakların yaşadıklarının yanında son derece basit bir örnek. Ancak bu basit örnekler üzerinden dahi durumun vahameti ortadadır. Bu arada mektuplaştığım ve tutuklu bulunduğum süre zarfında benden manevi desteklerini esirgemeyen hasta tutsaklara başta Mehmet Yamaç ve Erol Zavar’a da buradan teşekkür etmek istiyorum.

-Son olarak neler söylemek istersin?

- Zindanda bizleri ayakta tutan öncelikle devrim davasının haklılığı idi. Devrimci bilincimiz ve sınıf disiplinimiz hapishanelerin çürütücü yönünü yenmemizi sağlayan en önemli silahtı elimizdeki… Bir diğeri ise başta tutsak aileleri olmak üzere desteğini esirgemeyen kitleler elbette ki. Bu vesileyle Gezi tutsaklarını yalnız bırakmayan herkese teşekkürlerimi sunmak isterim. Mücadele doludizgin devam ediyor, ben de bu süregiden mücadelenin bir parçası olmaya devam edeceğim ve devrimci iradenin teslim alınamayacağını haykırmanın kızıl bayrağı taşımanın verdiği onuru taşıyacağım. Ben burada sözlerime son veriyorum zira söz sokakların.

Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!

Kaynak: kizilbayrak.net