Çukurova’daki cezaevlerini anlattı: İnsanlık onuru gözetilmiyor

ADANA - İHD Adana Şube Başkanı İlhan Öngör, OHAL sonrası Osmaniye ve Tarsus cezaevlerinde yoğun hak ihlali başvuruları aldıklarını dile getirdi. Öngör, cezaevlerinde insanlık onurunun gözetilmediğini söyledi.  

Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamalarıyla birlikte cezaevlerindeki hak ihlalleri artarak devam ediyor. Kötü muamele ve işkenceyle gündemden düşmeyen Tarsus T  Tipi Kapalı Cezaevi, Osmaniye T 1 ve T 2 No’lu , İskenderun T Tipi Kapalı ve Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi'nde yaşanan hak ihlallerini, İnsan Hakları Derneği (İHD) Adana Şube Başkanı İlhan Öngör anlattı. 

 

Öngör, son iki ayda İHD Adana Cezaevi Komisyonu üyesi avukatların bölgelerinde yer alan cezaevlerini gezerek yaşanan hak ihlallerini raporlaştırdığını ve uygulamaların birçoğunun benzer olduğunu söyledi. Öngör, OHAL'in ilanı ardından en fazla Tarsus ve Osmaniye'deki cezaevleriyle ilgili kendilerine işkence, kötü muamele ve hak ihlali başvurularının yapıldığını kaydetti. 

 

‘ÇIPLAK ARAMA DEVAM EDİYOR’ 

 

Öngör, Tarsus Cezaevi'nde koğuşların 16 kişilik olmasına rağmen 20 ile 23 tutuklunun kalmak zorunda bırakıldığını ve açıldığı günden bu yana hak ihlallerinin son bulmadığına dikkat çekti. Özellikle "çıplak arama” dayatmasının hala devam ettiğini vurgulayan Öngör, Türkiye yasalarında bu uygulamanın olmadığını; ancak cezaevlerinde idareciler tarafından keyfi olarak uygulandığını belirtti. 

 

'İNSAN ONURU GÖZETİLMİYOR'

 

Yasalarda özellikle idarenin ciddi suç şüphesi duyduğu bazı kişileri aramaya tabi tutabileceği, ancak bunda dahi tutukluların bir bütün soyulmasına ve insan onuruna yakışmayacak bir şekilde arama yapılmasına yer olmadığının altını çizen Öngör, "Ancak idareciler tarafından keyfi şekilde tüm tutuklulara, insan onuruna yakışmayacak uygulamalar dayatılıyor" dedi. 

 

‘SULAR MAZOT KOKUYOR’ 

 

Tarsus Cezaevi'nde yaşanan başlıca sorunlardan birinin de su olduğunu dile getiren Öngör, “Tutuklularla yaptığımız görüşmelerde suların mazot koktuğunu ve kantinden su satın almak zorunda kaldıklarını söylediler” şeklinde konuştu. 

 

'HEKİMLERE BÜYÜK SORUMLULUK DÜŞÜYOR'

 

Öngör, cezaevlerinde en büyük hak ihlalinin hasta tutuklulara yapıldığını belirten ve kendi bölgelerinde son güncellemelerle birlikte 32 hasta tutuklunun bulunduğunu dile getirdi. Hasta tutukluların tedavilerinin yapılmadığını ve revire çıkarılmadığını aktaran Öngör, tam teşekküllü hastanelere sevk edilen tutuklulara ise kelepçeli muayene dayatıldığını ifade etti. Kelepçeli muayenenin hem infaz yasasına hem de Türkiye'nin taraf olduğu İstanbul Protokolü’ne aykırı olduğunu dile getiren Öngör, şöyle devam etti: “Kelepçeyle muayene insan hakkı ihlalinin yanı sıra bir işkencedir. Jandarma Genel Komutanlığı'ndan gelen bir genelgeye dayandırılarak, herkese aynı uygulama yapılıyor. Oysa temel yasalarda kelepçe yasaktır. Burada en büyük sorumluluk, hekimler ve Tabipler Odası'na düşüyor. Çünkü hekimler, kendi sorumlulukları gereği buna izin vermemeli. Hasta-doktor arasındaki ilişki gereği, kolluğun ya da jandarmanın orada bulunmaması gerekiyor. Ancak kadın mahpuslar hastanede tedaviye götürüldüğünde jandarma eşliğinde muayene dayatılıyor. Bu da İstanbul Protokolü’ne aykırıdır."

 

'TUTUKLU ANNELERİN BEBEKLERİ YETERİNCE BESLENEMİYOR'

 

Cezaevlerindeki doluluk oranının had safhada olduğunu da söyleyen Öngör, birçoğunda tutukluların banyo ve tuvalet kapısında uyuduğunu belirtti. Cezaevlerinin bir diğer mağdurlarının ise bebekleri olan kadınlar olduğunun altını çizen Öngör, "Çocukların daha hijyenik ve daha sağlıklı besinler alması gerekirken hiçbiri yapılmıyor. Çocuklar, sağlıklı olarak güneş ışığından faydalanamıyorlar. Aynı zamanda kendi yaşıtları olan çocuklarla büyüyememe, sosyalleşememe, besinler konusunda sıkıntılar yaşıyor. Cezaevinde büyüklerin yemekleri ya da kantinden alınan sağlıksız besinlerle besleniyorlar. Yasal olarak; bu kadınların cezalarının ertelenmesi gerekirken yapılmıyor" ifadelerini kullandı. 

 

'TUTUKLULAR TOPYEKÛN KARŞI DURMALI'

 

Osmaniye Cezaevi'nde havalandırmanın üzerinin kapatıldığını ve tutukluların açlık grevine başladığını hatırlatan Öngör, "Herkesin günlük olarak güneş ışığı görme gibi bir hakkı var. Eğer onun üstü de kapatılıyorsa bu tamamen keyfi bir uygulamadır. Mahpusların buna karşı ısrarcı olmaları, itiraz etmeleri, dilekçeler vermeleri gerekir. Tutukluların Cezaevi Savcılığına, Meclis İnsan Hakları Komisyonu'na, Başbakanlığa dilekçe vermeleri gerekiyor. Topyekun tüm mahpusların bu uygulamayı kabul etmeyerek, bunda ısrarcı davranmaları gerekir" diye konuştu. 

 

‘KÜRKÇÜLER’DEKİ ARAMALARDA KÖPEK KULLANILIYOR’ 

 

Son günlerde Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi'nde de yoğun hak ihlalleriyle ilgili başvuru aldıklarını kaydeden Öngör, şunları söyledi: "Son iki aydır Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi'nde koğuşlarda sürekli arama yapılıyor ve bu aramalarda köpek kullanılıyor. Mahpusların yediği tabaklar köpeğe koklatılıyor. Her hafta katı bir şekilde arama yapılması artık tutukluları provoke edici bir hal almış durumda.  Telefon görüşmelerinde açık ve kapalı görüşlerde PKK'li ile DAİŞ'li tutuklular aynı saatte görüşe çıkarılıyor. Birbirine zıt görüşlerde insanların aynı anda çıkarılması sıkıntılıdır ve bundan kaynaklı birçok tutuklu görüşe çıkmıyor.” 

 

'ÇOCUKLAR İÇİN AĞABEY ARIYORLAR'

 

Çukurova kentlerinde çocuk cezaevi olmadığını; ancak adli tutukluların kaldığı Adana Kürkçüler E Tipi Kapalı Cezaevi'nde 3 ya da 4 koğuşun çocuklar için ayrıldığını aktaran Öngör, bunun çocuklar için uygun olmadığını söyledi. Özellikle cezaevinin fiziki koşullarının çocuklara uygun olmadığını ve çocukların psikolojik anlamda destek görmesi gerektiğini dile getiren Öngör; ancak cezaevi koşullarının düzeltilmesi yerine idarecilerin, "Çocuklarla ilgilenecek ağabey ya da çocuk psikolojisinden anlayan infaz koruma memurlarının bu koğuşlara bakması" diye bir karar aldığını belirtti. Bunun kabul edilemez olduğunu aktaran Öngör, geçtiğimiz yıl Adana E Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan çocukların baskılardan kaynaklı çıkardığı yangını hatırlatarak, "Çocuklar için uygun şartları sağlamak zorundasınız .Devletin bunda birinci derecede sorumluluğu vardır" dedi. 

 

'ADİL YARGILANMA HAKKI İHLAL EDİLİYOR'

 

Tüm bunların yanı sıra kendilerinin de cezaevlerinde müvekkilleriyle görüşmeleri sırasında hak ihlallerine maruz kaldığını dile getiren Öngör, "Normalde yasada avukat tutuklu görüşü sınırlandırılamaz. Avukat mahpus görüşmesinde kamera ve infaz koruma memurunun olmaması gerekirken şu anda görüşler bir saate inmiş durumda. Müvekkillerimizle yaptığımız görüşmeler, kamera ve infaz koruma memuru gözetiminde yaptırılıyor. Oysa yasada o mahpus hakkında avukat görüşmesiyle ilgili bir karar varsa bu uygulanır. Yani kişiye özel karar alınması gerekiyor. Ancak, tüm mahpuslar için aynı uygulama yapılıyor” dedi. Bu durumun tamamen keyfi uygulama olduğunu dile getiren Öngör, avukat ve müvekkil arasındaki gizliliği ihlal ettiğini ve kişinin adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini vurguladı.

 

'KARTVİZİTİMİ VERMEYE ÇALIŞTIĞIM İÇİN HAKKIMDA TUTANAK TUTULDU'

 

Geçenlerde başına gelen bir olayı anlatan Öngör, Tarsus Cezaevi'nde müvekkiline kartvizit vermeye çalıştığını; ancak gardiyanlar tarafından engellendiğini söyledi. İnfaz koruma memuruna sebebini sorduğunu dile getiren Öngör, kendisine tek açıklama olarak "OHAL var" dendiğini; ancak bunun OHAL'in hangi maddesinde yer aldığının ya da hangi yasadan kaynaklı olduğunun açıklanmadığını belirtti. Öngör, kendisine "Siz kartvizitinizi postayla yollayacaksınız, inceleme komisyonumuza gelecek eğer suç unsuru tespit edilmezse müvekkilinize verilecek. Ya da bilgilerinizi küçük bir kağıda yazıp verin" gibi trajikomik bir yönlendirme yapıldığını ve buna itiraz etmesi üzerine hakkında "memura direnme" suçundan tutanak tutulduğunu anlattı. 

 

'İNSANCIL HUKUK TALEP EDİYORUZ'

 

Her cezaevinde farklı bir uygulamayla karşılaştıklarını vurgulayan Öngör, "İnfaz Koruma Memuru sohbeti beğenmediği zaman o görüşmeyi kesebiliyor. Yasal dayanağını sorarsan yasal dayanağı yok" dedi.

Herkesin cezaevinde yaşanan hak ihlallerine karşı ortak zeminde buluşması gerektiğini belirten Öngör, hak ihlallerinin ortadan kalkması için insancıl hukuk talebinde bulunması gerektiğini belirtti. 

 

Kaynak: Mezopotamya Ajansı