7 Ocak 2013
Merhabalar...
Nasıl başlamalı söze bilemiyorum. Zira ilk defa böyle bir yazı kaleme alıyorum. Günlük pratikte yaşadığım ama kağıda dökerken zorlandığım bir konu üzerine yazacağım. Yazarken zorlanmamın sebebi; doğru kelimelerin yan yana dizilerek oluşturacakları doğru cümleleri bulabilme düşüncesinden kaynaklanıyor... Artık anlatmaya başlayalım...
Bu mektubu Karataş Kadın Kapalı Hapishanesi'nden (Adana) yazıyorum. Şimdilik Karataş Hapishanesi B-4 koğuşunda ikamet ediyorum, diğer 4 arkadaşım gibi. Kendimi tanıtarak devam edeyim. 24 yaşındayım. Çukurova Üniversitesi'nden mezunum. Neyse ki hızlı davranıp mezun oldum. Yoksa tutsak öğrencilerin sayısına +1 olacaktım :) . Tutuklanmadan önce çalışacak bir işim yoktu, işsizler ordusunun diplomalı üyelerindenim yani. Öğrenci olmayan işsiz olarak sürdürdüğüm-devam ettirdiğim kariyer hayatımın dışında İHD Adana Şubesi yöneticiliği yapıyorum-yapıyordum! Ülkemizde ve dünyada yaşanan insan hakları ihlallerine, ekonomik, siyasal, sosyal sorunlar karşısında birşeyler yapabilme adına katıldığım eylemler sonucu buradayım. İHD üyesi olup şuan tutsak olmam şaşırtmasın sizi. Benim gibi İHD üyesi ve yöneticisi olan birçok arkadaşım tutuklandı son süreçte. Gerçi günümüz şartlarında sizleri şaşırtmadığını da düşünüyorum bir yandan. Diyeceksiniz ki anayasal hak olan örgütlenme, ifade özgürlüğü, demokratik eylemlere katılmak devletin 'en yüce' kitabında yazarken, yasallığından dem vurulurken, nasıl olur da karşılığı tutuklama olur? Tezat olan da budur! Bir yandan demokratikleşme naraları, diğer yandan insan hak ve hürriyetine dönük saldırılar... Aba altından sopa!.. Devletin yetkili mericileri diyor ki: 'Size örgütlenmeyin demiyoruz ama yaptığınız eylemler terör suçudur.' İşte buradan koca bir hayalgücü giriyor devreye. Herhangi bir şiddet olayına karışmazken zora dayalı hiçbir şey yapmazken demokratik eylemler 'illegal' olarak yansıtılmaya çalışılıyor. Anlaşıldığı gibi ben deniz de bir 'teröristim'. Söylenilene göre 'Maoist Komünist Partisi üyesi, bu örgütün aktif faaliyetçisi örgüt adına faaliyet yürüterek kırsal alana insan kazandıran' biriymişim. Katıldığım demokratik eylemler bunu kanıtlıyormuş. Varsayımlara dayanan bu eylemlerin birkaçı şunlar: 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, 1 Mayıs İşçilerin Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü (ki resmi tatildir), Newroz, Füze Kalkanı eylemleri, KESK eylemleri, yasal derneklerde faaliyet yürütmek, işçi eylemlerine katılmak v.b v.s. Şunu sormak gerekiyor: 'suç olan yasalarca da belirlenmiş demokratik hak ve talepler doğrultusunda örgütlenmek mi yoksa devletin yetkili mercilerinin belirlemiş olduğu yasaları-hakları yine kendisinin çiğnemesiyle ciddi bir hukuksuzluğa attığı imza mı?' İHD yöneticisi olarak; insan haklarına saldırıların tırmandığı ülkemizde hak gasplarına ve hukuksuzluklara karşı durmak asli görevimken, bu görevi yerine getirmemek suç olurdu galiba!..
Gelelim hapishane koşullarına...
16 Kasım 2012 tarihi itibariye tutsaklığım devam ediyor. Ülkemizin bir çok hapishanesinde- başta F tipleri olmak üzere- hak ihlalleri yaşanmakta. Benim bulunduğum hapishanede bu konuda oldukça iddialı... Herhangi bir tipinin olmamasına rağmen F tiplerindeki uygylamalar- bezen orada uygulanmayanlar bile- kabulettirilmeye çalışılıyor. Burada dayatılanalara örnek olarak şunları verebiliriz; onursuz arama, yayın kısıtlaması, keyfi iletişim ve görüş cezaları, makas verilmemesi, yapıştırıcı verilmemesi, ayakkabı araması, en son olarakta açık görüş. Su kesintilerini söylemeye gerek yok sanırım... En son açık görüş hakkımız engellenmeye çalışıldı. Açık görüşte ailelerimizle, görüşçülerimizle yanyana gelip oturmamız, sarılmamız yasak! Böyle bir uygulamanın yasal bir dayanağı olmamasına rağmen görüş alanının küçük olması bahane ediliyor. 6-7 ay öncesine kadar küçük olmayan alan ne hikmetse birden küçülüvermiş!!! Yapılan bu hukuksuzluğa tepki gösterdiğimiz ve onursuz aramaya karşı çıktığımız için 2 ay iletişim, 2 ay görüş 'cezası' aldık. Yakında onaylanır. Bu arada açık görüş alanındaki masalar yere sabitlendi! Köklü çözüm bulundu: tecrit içinde tecrit!
Dönelim tekrar yapmış olduğum 'terör suçlarına'...
Hergün; gömülmüş, köprü altında ya da gölde-ormanda bulunan kadın cesetleri çıkan ülkemizde, kadın haklarının ve kadının hiçleştirilen emeğinin, yoksayılan kimliğinin savunusu yapmak mı suç? Sendikaya üye olduğu için işten atılan işçilerin mücadelesine destek vermek mi suç? 4+4+4 sistemine karşı olmak mı suç? Tek vatan, tek millet, tek dil, tak bayrak anlayışının hüküm sürdüğü bu coğrafyada tekçi zihniyetin karşısında durarak bu anlayışla mücadele etmek suç! Ülkemizde 'ileri demokrasinin' kimler için olduğu ortadadır. Bizlerin de bu ileri demokrasiden payımıza düşen; baskı, tehdit, tutuklama...
Yozlaşmanın gırla gittiği uyuşuk beyinlerin yaratıldığı günümüzde insan olmanın ne olduğunu anlamanın en iyi yöntemi; insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamak ve bu yaşam için mücadele etmektir. Elbette ki zorluklar olacaktır. Bu suçlamalarla karşılaşan bir tek ben değilim. Toplumun en diri kesimleri, zihni uyuşturulmamış her insan, yarın, benim olduğum yerde olabilir. Bunu engelleyebilmenin tek yolu, ortak bir iradeyle, sistemli bir şekilde tepki göstermekten geçer.
Son olarak; Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Şakran Hapishanesi'ne gittiğinde ülkedeki hapishaneler gerçekliğinin değiştiğini, eskisi gibi olmadığı söylüyor. Buna karşılık Kandıra, Tekirdağ, Buca, Karataş, Pozantı v.s Hapishaneleri'nde yaşanan hak ihlalleri ve keyfi uygulamalara bakılarak değişimin mahiyeti görülebilir.
Bu mektubun yayınlanacağını umut ediyorum. Toplumsal duyarlılık yaratmak her zamankinden daha önemlidir.
Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Umutla kalın...
Sevgiler...
DİLEK HOŞ
Kadın Kapalı Hapishanesi
B-4 Karataş/ADANA
Kaynak: DHF Çukurova
- 15 gösterim