Diyarbakır Cezaevi’ni “5 Nolu’da Kadın Olmak” kitabında anlattı

DİYARBAKIR – 1980 darbesi döneminde Diyarbakır Cezaevi’nde bir yıl kalan Rahime Kesici, "5 Nolu’da Kadın Olmak" adlı ilk kitabıyla "işkencehanelerde kadın olma" durumuna ışık tutuyor. Rahime, diz çöktürülmeye çalışılan pek çok kadının yaşadıklarını fotoğraflar, belgeler ve anılarla anlatıyor.

1980 darbesinin ardından Diyarbakır Cezaevi’nde bir yıl kalan Rahime Kesici, Ajans Nas Yayınları’ndan çıkan 202 sayfalık “5 Nolu’da Kadın Olmak” adlı ilk kitabıyla ‘işkencehanelerde kadın olma’ durumuna ışık tutuyor.

Rahime, gençlik hareketlerinde kimlik, cinsiyet, dil gibi sorgulamaların yoğun bir şekilde yaşandığı dönemde, 1980 darbesinin ardından “Analar kendi çocuklarınıza ana dillerini öğretin” başlıklı bir yazıdan dolayı Diyarbakır Cezaevi’nde kaldı. 5 Nolu Koğuş’ta bir sene boyunca kalan Rahime, burada yaşadıklarını ‘5 Nolu’da Kadın Olmak’ kitabında anlattı.

80 darbesinde işkencehanelerde diz çöktürülmeye çalışılan pek çok kadının yaşadıklarını anlatan Rahime, yeterince dillendirilmeyen ‘işkencehanelerde kadının olma’ durumu fotoğraflar, belgeler ve anılarla aktarıyor.

‘Kadınlar ve sıbyan koğuşu özellikle seçildi’

Devrimci Halk Kültür Derneği aktivisti yargılandığı davada tek kadın olan Rahime, kadınların “Elinin hamuruyla erkek işine karıştıkları için belki daha fazla işkence gördüklerini” söylüyor. Kadınlar koğuşu, Kenan Evren tarafından özel yetkilerle donatılarak Diyarbakır Cezaevinde işkenceci başı olarak görevlendirilen Esat Oktay Yıldıran’ın, ayrıcalıklı gardiyanlarını görevlendirdiği özel koğuşlarından biri. Bir diğeri de, dini eğitim verilerek kontrgerilla olarak yetiştirilmesi amaçlanan çocuklardan oluşan ‘Sıbyan Koğuşu.’

‘İşkencede amaç itaat ettirmek’

Evinde Kürtçe kaset bulunduran köylüye, koyun otlatırken geçen devrimci gruba ekmeğini suyunu paylaşan çobana ya da hiç köyünden çıkmamış Türkçe bilmeyen bir insana dahi ırkçı bir yaklaşımla işkence edildiğini söyleyen Rahime, “İşkencedeki amaç itaat etmeyi sağlamak. Onlara göre, akıllanacağın, Türkleşeceğin, hatta kendini inkar ve reddedeceğin noktaya varmalıydın. Asimilasyonun en son noktasında kimliğini unutturmak, sana hakim olmaktı. Amaç; eline geçtikten sonra seni korkutmak, sindirmek ve kişiliksizleştirmek” dedi.

İşkenceciyi sistem yetiştiriyor

İnsan olmanın belki de en onursuz şekli olan işkenceci olmanın sosyolojik ve psikolojik boyutları olduğunu belirten Rahime, Anadolu’nun yoksul gençlerinden, horlanmış, sevgisiz büyümüş, hayatında tatmin olmamış insanların bu hale geldiğini söylüyor. Sistemin işkenceci haline getirdiği insanlar için geri dönüş yolunun bulunmadığını ifade eden Rahime, “Bu gibi insanların kalkıp kutsal olarak bilinen analara, çocuklu hamile kadınlara işkence ve hakareti yapabileceklerine inanmıyorum. Bu gardiyanları ya işkence için özel eğitiliyorlar ya da bir şeyler yutturuluyor” şeklinde konuştu.

İşkenceci Esat Oktay: Allah benim

Kitapta Esat Oktay’ın cezaevi politikalarına genişçe yer veriliyor. ‘Yaşam ve ölüm arası’ diye adlandırılan Diyarbakır Cezaevinde işkencenin temel amacının kendinden nefret ettirme ve diz çöktürme olduğunu ifade eden Rahime, “’Kürt müsün, Türk müsün?’ diye sorulurdu. ‘Kürdüm’ diyen Türk olana kadar ya da ölene kadar buradasın. Eğitimde ırkçı marşlar söyletirlerdi. Sen orada diz çöktüğün zaman da, çökmediğin zaman da yoktun. İşkencede Kürtçe ‘Xude’ (Allahım) diye acı çeken insanlara, Esat Oktay ‘Allah benim, peygamber de izinde’ derdi. ‘İstediğim bilgiyi ver, hiç mahkemeyi beklemene gerek yok, ben çıkarırım’ derdi ve şunu da derdi: ‘Ben Kenan Evren’in sınırsız yetki ile atadığı tek kişiyim.’ Kendine göre gardiyanlarını seçerdi. ‘Ben Rumların kanını içtim’ diyordu. Gardiyanlar her türlü kötülüğü yapabilecek kadar gaddar ve emirleri yerine getiren insanlardı” diye anlattı.

‘Esat’ın parçası olduğu sistem bıçağı biledi’

Sakine Cansız, Aysel Türkkaya, Cahide Şenel, Emine Turgut, Hüsniye Kıllı, Gönül Ataman ve Gültan Kışanak’ın da bulunduğu cezaevinde Esat Oktay’ın parçası olduğu sistemin diz çöktürme çabalarının, hiç kafasında olmadığı halde özgürlük mücadelesini seçmesine vesile olduğunu söyleyen Rahime, “O çekilenleri bir şekilde kusmak gerekirdi. Bedensel gücü olmayanlar bile gitti. O nefreti Esat büyüttü. Esat’ın parçası olduğu sistem bıçağı biledi” dedi.

‘Biz güçtük, bu gücün farkındalıkları olduk’

Kitabında “Canavarlarca çalınmak istenen bir yılını” anlattığını söyleyen Rahime, yaşadıklarından hiç pişman olmadığını belirtti. Güçlü özgür kadının, erk sistemin parçası olanlar tarafından kabul görmediğini ifade eden Rahime, “Hiçbirimiz gerçekten bir başkası mutlu olsun diye yaşamadık. Biz kendimiz mutlu olmak için yaşadık ve okumayı, araştırmayı, sosyolojiyi bilmek istedik. Öğrendikçe farklı yollar çıktı karşımıza” dedi.

Gücün cinsiyete karşı bir ayrımdan olduğunu değil, kendinden olduğunu öğrendiklerini söyleyen Rahime, “Biz güçtük, bu gücün farkındalıkları olduk. Bana yaşadıklarım çok şey öğretti ve güç kattı. Daima gelişimin için zorluklar gereklidir. Ama asla ve asla yaşadıklarımdan pişman olmadım, demokratik bir kitle örgütünde yer aldım ve bana bu uygun görüldü sistem tarafından. Zora dayalı hiçbir uygulama başarıya gitmemiştir. Her şeyin sevgiyle olabileceğini yıllardır söylüyorum” diye konuştu.

’80’de hukuk geç işletilirdi, şimdi hukuksuzluk var’

Bugün yaşanan darbe süreci ile 80 darbesinin birbirinden farklı özellikler taşıdığını ifade eden Rahime, “80’lerde geç intikal eden, kötü de olsa bir hukuk vardı ve bu kasıtlı bir şekilde yapılıyordu. Onlara göre hiç suç işlemeyen bile 1 yıl cezaevinde yatardı. Belki satın alınır veya kullanılır diye. Şimdi ise hukuksuzluk var, bu da ciddi bir sorun” dedi.

‘Her yaramız kanıyor’

Son süreçte yaşananlara dikkat çeken Rahime, “20 bini aşkın öğretmen akademisyen işten çıkarıldı. Kürt olsam da TC kimliği taşıyorum. Benim mutsuz olmam neden onu bu kadar etkiliyor? Bu kadar insanı neden kendine düşman ederiz diye düşünülmüyor. Dünya herkese yeter. Benim köyüm yakılıyor, hayvanım öldürülüyorsa, ben sokaklara düşüyorsam huzurlu olamam. Şu anda toplum içindeki acıyı büyütüyor. Her yaramız kanıyor, ne istiyorlar bizden?” diye tepki gösterdi.

Ajans Nas Yayınları’ndan çıkan 202 sayfalık “5 Nolu’da Kadın Olmak”, bir solukta okunabilecek kadar akıcı bir dile sahip.

Kaynak: Gazete Şujin