Ekmeklerini Kalemlerinden Çıkaran Tüm Gazeteci ve Yazarlara Açık Mektup

Kokulu silgilerinizle yahut süslü püslü kalemlerinizle ilkokuldaki arkadaşlarımıza hava atma yaşınızı çoktan geçtiyseniz, bu kadar kalem neden var artık. Sibel Balaç’ı düşünün, 33 yaşında bir öğretmen. Sincan Kapalı Hapishanesi’nin tecrit hücrelerinde ölüm orucuna başladı. Gökhan Yıldırım, Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde ölüm orucuna başladı. Açlıklarıyla haykırıyor bu insanlar. Nedir bu insanların talepleri?

***

Her mesleğin kendine özgü bir kültürü vardır. Sizin mesleğiniz de öyle. Yazdıklarınız kadar o yazıları yazmakta araç olan kalemler de bu kültürün apayrı bir motivasyonunu oluşturur. Kalemler her gazeteci ve yazar için değerlidir. Yaşar Kemal’in değerlileri olan kurşun kalemleri gibi örneğin…

                “21. yüzyıl teknolojisinde ve her şeyin dijitale taşındığı günümüzde kalem edebiyatı mı yapılır?” demeyin. Kalemler yazma motivasyonunun hâlâ önemli bir değeri.

                Hepiniz masanıza, çekmecelerinize, kalemliklerinize bakın. Envaiçeşit kalemleriniz olduğunu göreceksiniz.

                Kurşun kalemler her zaman en ilkeli olmasına rağmen hiçbir zaman vazgeçmeyiz ondan.

                Daha modernine ve makineleşmesine doğru giderken uçlu kalemleri görürüz. 0,5’ler, 0,7’ler, boy boy uç kutuları ve en kaliteli silgiler.

                Adıyla niteliği arasındaki tezatlık hâlâ sürse de tükenmez kalemler nicelik farkıyla her zaman önde götürür yazma işini. Bu yüzden belki de en fazlaları bunlardır. Kalemliklerimizde, masalarımızda mutlaka vardır bir tükenmez kalem. Hiç yoksa çekmecenin arkasına doğru sıkışmış ve unutulmuştur bir tanesi.

                Biraz daha özele baktığımızda özel kılıf ve kutularında taşınan dolma kalemler vardır. Amma da artistik şu dolma kalemler! Pek havalı değil mi?

                Kaldı mı bilmiyorum ama, nostalji de olsa o masada mürekkep hokkası, divit ve telek bile olabilir.

                Şöyle renkli renkli fosforlu kalemler. Cart turuncuları, çimen yeşilleri, turkuaz mavileri…

                Bazı kalemlerimiz hatıralarıyla vardır yaşamımızda. Öğretmenimizden, hocamızdan eşimizden, dostumuzdan bir kalem… Ölüm gibi bir ayrılıktan, ya da büyük bir sevinçten kalmış bir kalem…

                Kalemleriniz! Ne çok kalemleriniz var!..

                “İyi de kardeşim sana ne bundan” diyorsanız, kesinlikle haklısınız, Bana ne! Benim için hiç önemli değil kalemleriniz. Bu kadar kalemle bir şey yapmadıktan sonra bize ne!

                Tam tekmil, tepeden tırnağa kuşanmış bir askerin ölüm kalım savaşında tek bir mermi atmaması ne ise bu kadar kalemle bedenlerini ölüme yatırmış tutsaklara dair tek kelime yazmamak da aynı şeydir.

                Kokulu silgilerinizle yahut süslü püslü kalemlerinizle ilkokuldaki arkadaşlarımıza hava atma yaşınızı çoktan geçtiyseniz, bu kadar kalem neden var artık.

                Sibel Balaç’ı düşünün, 33 yaşında bir öğretmen. Sincan Kapalı Hapishanesi’nin tecrit hücrelerinde ölüm orucuna başladı.

                Gökhan Yıldırım, Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde ölüm orucuna başladı. Açlıklarıyla haykırıyor bu insanlar!

                Nedir bu insanların talepleri?

                Kitap ve dergi zalimlerin yüzyıllardır kitaplara ve kitap okuyanlara karşı zulmü, hapishanelerde devam ediyor. Talepleri; kitapların, dergilerin siyasi ve keyfi kararlarla sınırlandırılmaması, yasaklanmaması.

                Hasta tutsakların serbest bırakılmalarını istiyorlar.

                Hani çok kaleminiz var ya, bizim için hangisinin olup olmadığı önemli değil. Varsın üç kuruşluk bir kalem olsun, yeter ki yazın bu insanları ve gerçeği.

                İnsanız demenin değil, insan gibi yaşamanın ve insan kalabilmenin mücadelesini yazacak bir kalem istiyoruz!

               

Edirne F Tipi Hapishanesi