Erol Hanbayat'tan Mektup

4 Eylül 2013

Merhaba Arkadaşlar,

Öncelikle hepinizi hasretle kucaklıyor, sevgi ve selamlarımı sunuyorum. Uzun süredir iple çektiğimiz ilk mahkemenin ağırlığını iyiden iyiye hissettiğimiz şu günlerde, yaklaşık 10 aylık mahpus sürecinde hapishane duvarlarını anlamsızlaştıran, destek ve çabalarınıza katkı babında bir kaç kelam söz söylemek istedim.

Hikayemiz, toplumun geniş kesimlerinin son dönemlerde yaşadıklarına o kadar benziyor ve sıradanlaşmış ki, söyleyeceklerim bir tekrardan fazlasını ne yazık ki barındırmıyor. Bilhassa AKP ile birlikte, egemenler temel hak ve özgürlükleri için mücadele edenleri ve kurumlarını, polis eliyle kriminalize ederek "terörist" olarak yaftalamakta, kamuoyuna şişire şişire servis ettikleri saçma sapan iddialarla itibarsızlaştırma kampanyaları yürütmekte, binlerce kişiyi mesnetsiz gerekçelerle hapishanelere doldurmaktadır.

Herkesin malumu, iktidar toplumun tüm dinamik unsurlarını zapturapt altına alma çabası içerisinde; siyasi partileri, kitle örgütlerini, sendikaları vb. düzmece "terör örgütü operasyon"larının bir parçası haline getirerek marjinalize etmeye çalışmaktadır. İktidarın ekonomik-sosyal anlamda saldırı programlarına, çevre katliamlarına, kendi yaşam biçimini dayatmalarına karşı duranlar, tam bir sürek avına tabi tutuluyor. 
Bunun en canlı örneği Gezi Direnişidir. Uzun süredir neoliberal, muhafazakâr bir hat doğrultusunda toplumu yeniden dizayn etme çabalarına, sistemli hale getirilen "polis terörü"ne karşı, kitlelerin ayağa kalkışına yukarda ifade ettiğim bildik yöntemlerle saldırmıştır iktidar. Eylemler esnasında binlerce kişi gözaltına alınmış, işkenceye maruz bırakılmış, herkesin gözü önünde kadınlar polis tarafından tacize uğramış, bir çok insan açıkça katledilmiştir. Tüm bu hukuksuzlukları yapan bir polis bile açığa alınmamışken (Ethem Sarısülük'ü katleden polis görevinin başında), şimdiden yüzlerce "örgüt üyesi" tutuklanmıştır. Kısacası fotoğrafını çekmeye çalıştığım kareye, bizim ülkemizde "ileri demokrasi" adını veriyorlar.

Hal böyleyken bizim karşı karşıya bırakıldığımız operasyona şaşırmamak gerekiyor. Biat etmeyen, demokratik hakları için mücadele edenlerin "makus" kaderidir yaşananlar ve bizim yaşadıklarımız.. Doğallığında biz ne ilk, ne de son olacağız. Bu minvalde "adil yargılama" safsatalarına inanmadığımı ve yargılama sürecinden hukuki bir sonuç beklemediğimi söylemeliyim. 10 aydır dört duvar arasında olmamıza ilişkin tek cümle, gerekçe yazamayanların, yargılama mizanseninden hukuki bir sonuç beklemek saflık olur. Gündeme getirdikleri "demokratikleşme paketlerinin" kendi iktidarlarını tahkim ve reforme etmekten başka hiçbir işlevi olmadığını, kamuoyunu aldatma ve oyalama amacıyla bu paketleri piyasaya sürdükleri gerçeğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Aslolan toplumun ezilen geniş kesimlerinin örgütlü mücadelesidir. Bu olmadan demokratikleşmeden söz edilemez.

Bu açıdan kritik bir eşikten geçmekteyiz. Haziran Direnişiyle birlikte ülke tarihinin, süresi, yaygınlığı ve etkinliğiyle değerlendirildiğinde, en önemli halk hareketlerinden birini yaşıyoruz. Geziyle birlikte açığa çıkan potansiyel bizi ileriye dönük umutlu ve heyecanlı kılıyor. Kitleler bir araya gelerek örgütlü mücadelenin ne menem bir şey olduğunu pratikten öğreniyor.

Duyduk ki, bu ruhla hapishanedeki arkadaşlarımız (bizler) için hummalı bir çalışma yürütüyormuşsunuz. Ve tüm hukuksuzlukları paramparça edip 2 Ekim de bizleri almaya gelecekmişsiniz. Kulağa hoş geliyor. Mahpus damına düştüğümüzden beri, sizlerle hapishane kapısında sarılmanın, içeride biriktirdiklerimizi sizlerle paylaşmanın hayalleri ile yaşıyoruz. Belki ilk mahkeme de bu hayallerimiz gerçekleştiremeyebiliriz ama bu anlamlı çabanın sonuçlarını çok ötede olmayan bir zamanda karşılığını alacağımıza eminim; birlikte çok güçlüyüz.

Bu bilinçle tüm dostları 2 Ekim'de Bayraklı Adliyesinde bizlere güç katmaya çağırıyoruz. Adettendir, mahpus adam mektubunu şiirle bitirir. Ben de analojik bir atıfla Cemal Süreyya'nın 1960'lar Türkiye’sinde egemenlerin yoğun baskısına istinaden yazdığı, ama şu günlere daha da uygun düştüğünü düşündüğüm 555k şiirinden bir bölümle veda etmek istiyorum. Görüşünceye dek sağlıcakla ve coşkuyla kalın 2 Ekim'de bu duvarların dışında buluşmak umuduyla...

"...biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya 
sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya 
anamız çay demliyor ya güzel günlere 
sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa 
sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız 
bu, böyle gidecek demek değil bu işler
biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
işte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz."

Sevgi ve Saygılar...

Erol HANBAYAT

İzmir 1 Nolu F Tipi Hapishanesi

Kaynak: özgürlük istiyoruz facebook sayfası

Benzer Yazılar