Dün tutsak, bugün dışarda olan bir çapulcudan mektup var; "Tutuklanmadan önce geçirdiğim 20 gün, 22 yıllık hayatımın en güzel günleriydi"
Merhabalar…
Ben Yusufcan Yıldırım. 18 Haziran sabahı Ankara’da evi basılarak gözaltına alınan ve 22 Haziran’da tutuklanan 22 kişiden biriyim. Avukatların yaptığı itiraz sonucunda 4 Temmuz'da serbest bırakıldım.
Sizlere Sincan’daki Gezi Tutsakları’ndan selam getirdim. Onlar çok güçlüler, moralliler ve hala direnişe devam ediyorlar. Biz neredeysek onlar da bizimle beraberler.
İçim buruk aslında. Mutlu değilim. Beraber tutuklandığım, aynı hücreyi paylaştığım dostlarımla sarıldık birbirimize, gardiyanlar kapıyı kapattı onlarla arama ve dışarıdayım bugün. Böyle, sanki onlara sırtımı dönmüşüm gibi hissediyorum. Özgür müyüm? Değilim. Onlar orada oldukça, orada tutsaklar oldukça, ben de özgür olmayacağım.
Bilmiyorum, ev aramasında yapılanları anlatsam, topladıkları kitapları, dergileri anlatsam, savcının eylemde çekilmiş fotoğraflarımı gösterip, sonra “Terör örgütü üyesi olma ve örgüt propagandası yapma” ile başlayan “adam öldürmek”, “nitelikli yağma ve hırsızlık”, “devlet büyüklerine sövme”, “seyahat ve ticaret özgürlüğünü engellemek” diye devam eden 14 tane suçlamayı 4 tane eylemde ya yanımda bir sürü eylemci ile beklerken ya da gaz fişeklerinden kaçmaya çalışırken çekilmiş fotoğraf ile “kanıtlayarak” tutuklama talebi ile mahkemeye sevk etmesini ve tutuklanmamı uzun uzun anlatsam herhalde artık çok sıkıcı olacak sizler için. Sağolsunlar, artık böyle şeylerin bir haber değeri yok. O kadar çok benzer örnek var ki…
İşin ilginç yanı, benim tutuklanan diğer arkadaşlarımızdan bir farkım yok. Hepimizin dosyası benzer. Ama beni bıraktılar. Hukuk ellerinde oyuncak olmuş nasılsa, “Onu alalım, onu bırak sonra alırız, bunu iki hafta tuttuk yeter, bırakalım.”
Peki ilk başta niye tutuklandık ? Beraber tutuklandığım Yoldaş Aydın ne güzel anlatmış ; "Bir tek temel ortak özellik bulduk 22 kişi arasında. Hepimiz sosyalistiz. Bunu görünce anladık neden tutuklandığımızı. "Haa" dedik, "O mesele..."
Öyle işte. Bizi gözaltına alan polisler bize ne dediler, biliyor musunuz? “Biz tanıdıklarımızı aldık.” Yukarıdan, şimdi isim vermeyeyim, talimat gelmişti; birilerinin sorumlu gösterilip yargı önüne çıkarılması gerekiyordu. Tanıdıklarını almışlar polisler. Mesela ben; hakkımda ’09 yılında İstanbul’da yapılan İMF ve Dünya Bankası toplantısında eylem yaptığım için açılmış bir dava, ODTÜ’de BAŞKALDIRIYORUZ eylemine katıldığım için bir dava, bir de iki yıl önce “dört örgüte üye olmak” suçlamasıyla 11 ay tutuklu kaldığım bir dava var. “Fişlenmiş” olmanın kibarcası polisler tarafından “tanınıyor” olmak.
Eylemlere katılmadım mı? Katıldım. Tutuklanmadan önce geçirdiğim 20 gün, 22 yıllık hayatımın en güzel günleriydi. Bir araya gelince ne kadar güçlü olduğumuzu gördüm; farklılıklarımızı bir yana koyup, her biri farklı farklı sorunları olan yüzbinlerce insan, sorunlarının ortak sebebine karşı birleşince neler yapabildiğimizi gördüm. Tanımadığı birisi için, canla başla yardım etmeye çalışan insanlar gördüm. ’91 doğumlu birisi olarak, “apolitik” denilen ’90 kuşağının ve genç kuşağın neler yapabildiğini gördüm, bununla gurur duydum.
Ve Ethem’in vuruluşunu gördüm…
Unutmayacağım, asla affetmeyeceğim. “Çapulcu” deyip, “marjinal” deyip bizlerin yakaladığı bu birlikteliği bölemeyecekler. Bugüne kadar yapılan sadece bir başlangıçtı, neleri başarabileceğimize dair bir özet, belki bir fragman. Bundan sonra her şey daha güzel olacak.
Kırdık zincirleri, prangaları! Özgürlüğe merhaba! Merhaba doğacak güzel günlere!
Yusufcan Yıldırım
Kaynak: alinteri.net
- 2 gösterim