Gezi Tutsaklarından İzzet Uysal’la Röportaj

Gezi Parkı Eylemleri kapsamında tutuklanan, İzmir eylemlerinin faturasını ödeyenlerden yalnızca biri İzzet Uysal. 112 gündür tutuklu. Tutuklanma gerekçesi ise, bir muhabir olan İzzet’in, elindeki fotoğraf makinesiyle kitlenin önüne geçerek çekim yapması ve bu fotoğraf makinesiyle “kitleyi yönlendirmesi.”

Birlikte direndiğimiz, birlikte gaz yediğimiz, operasyon öncesi birlikte sohbet edip, türküler söylediğimiz arkadaşımız 112 gündür haksız yere tutuklu. İzzet ve diğer arkadaşlarımızla sadece mektup yoluyla iletişim kurabiliyoruz, o da epey geniş bir zaman aralığında mümkün oluyor. Çünkü onlar için birbirimize destek olmamız da sakıncalı. Korkunç bir sansür ve baskı var cezaevinde. Dışarıda olan siz bile hissediyorsunuz. Öyle ki; birbirimize yolladığımız mektuplar dahi okunuyor. Yazdığımız mektuplarda sakıncalı görülen yerlerin üzerleri çiziliyor. Hayal gücümüzle tamamlıyoruz biz de, çizilen yerde birbirimize ne anlatmak istediğimizi. Özgürlüğü elinden alınan arkadaşıma sordum, o da tutsaklık sürecini ve kendisini anlattı.

Gözaltına alınma ve tutuklanma sürecin nasıl şekillendi?

Gözaltına 20 Haziran günü İzmir Gündoğdu Meydanı’nda çekim yaparken alındım. Polislerin de olduğu taraftan çekim yaparken, çadır alanına gerçekleşen saldırıda gözaltı yapılarak götürüldüğümüz TEM’de hakkımızda Cumhuriyet Savcılığı’nın soruşturma açtığını öğrendik. İki gün tutulduğumuz TEM’in ardından ise çıkarıldığımız nöbetçi mahkemece tutuklandık.

Delil bile sayılamayacak düzeydeki birkaç demokratik eylemden fotoğraflarla “örgüt adına suç işlemek” iddiasıyla tutuklandığımızda, başbakanın “marjinallerden hesap soracağız” söylemine paralel olarak gerçekleştirilen bir tutuklama furyası olduğunun farkındaydık tabii.

Hem muhabir, hem öğrencisin. Gazeteden ve okuldan uzaksın şu an. İddianamede; elindeki fotoğraf makinesi delil olarak gösteriliyor ve makine ile kitleyi yönlendirdiğin söyleniyor. Ne düşünüyorsun bunlarla ilgili?

Saldırının esas gayesi; Gezi ile açığa çıkan muhalif süreci bastırmak olunca devletin ve egemenlerin pervasızlıkları iddianamelere de yansımış. Polis fezlekelerinde kopyala- yapıştır usulü hazırlanan bir iddianamede 17,5 yıl ile yargılanıyoruz. Delil olarak da; hiç de net olmayan ve aslında kim olduğu da anlaşılmayan, eylemlerde çekilen fotoğraflarımız -biz olduğumuz dahi belli değil- gösteriliyor. “1 Mayıs’a, 18 Mayıs’a katılmak” gibi suç olarak addedilen bir madde de var iddianamede. Bunlara katılmak suçmuş savcıya göre. İzinli eylemlerdeki fotoğraflarımızın “Emniyet’in arşivlerindeki varlığı” da ayrı bir soru işareti. Yani eğer eğlence olsun diye hatıra fotoğrafı çekmiyorsa Emniyet, bu fotoğrafların önümüze konuluyor olması tek bir noktaya işaret ediyor: Polis fişleme yapıyor. Benimle ilgili olan kısma gelince de, iddianamede hakkımda “fotoğraf makinesiyle önde yürüdüğü ve kitleyi yönlendirdiği görülmüştür” yazıyor. Sormak lazım, her şeyimi bilen emniyet Özgür Gelecek Gazetesi muhabiri olduğumu bilmiyor mu? Yahu, benim işim zaten bu.

Kendinden bahseder misin? Ne okuyorsun, kaçıncı sınıftasın? Eğitim hakkından elinden alınmış durumda şu an, bu konuyla ilgili karşılaştığın güçlükler nelerdir?

Dediğim gibi Özgür Gelecek Gazetesi İzmir muhabiriyim. Bunun yanısıra öğrenciliğimi de sürdürüyorum. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi- İdari Bilimler Fakültesi’nde Ekonometri bölümünde okuyorum. Gözaltına alındığımda final haftasındaydık ve gözaltına alındığım gün de sınavım vardı. Tutuklandıktan sonra idareye dilekçe yazdım sınavlara girebilmek için; ama okul bu talebime geç yanıt verdiği için bütünleme sınavlarına da giremedim. Haliyle okuldaki 1 yılımı kaybetmiş oldum. Eğitim hakkımın elimden alındığını belirterek savcılıkta da tahliye talebinde bulundum; ama eğitim hakkımın gasp edilmesi, savcının çok da ilgisini çekmedi. İyice yerleşen bu “öteki” (muhalif, sosyalist, kürt, alevi, trans, vb.) algısından ötürü başımıza gelenlere şaşırmamaya başladık ama. Olağandışı olanı, olağanmış gibi yaşıyoruz çünkü artık.

İçeride, tecrit koşullarında, ne tür engellemelerle karşılaşıyorsunuz?

Tutuklamanın ardından F Tipi Cezaevi’ne getirildik. Kuruluş amacı gereği, senin de söylediğin gibi tecrite dayanıyor zaten cezaevinin yapısı. Buranın temel işleyişi; üzerinizde psikolojik baskı yaratmaya yönelik. Şöyle ki: 3 kişi dışında kimse yok. Sudan bahanelerle görüş, faaliyet cezaları veriliyor. Her yer 6 metre duvarla çevrili ve o duvarların üstü de jiletli tellerle örülü. Yatış- kalkış saatiniz, ne izlediğiniz, ne okuduğunuz, ne yediğiniz, vs. hepsi sizin dışınızda bir kaynak tarafından belirleniyor. Mektuplarınız, kitaplarınız bekletilebiliyor. Şimdi bir de Adalet Bakanlığı’nın son genelgesi ile havalandırmalara kamera takılmak isteniyor. Yani, 24 saatinize, iradenize, kimliğinize dair politik bir müdahale var ve bu adım attığınız her yerde kendisini gösteriyor.

Gezi eylemleri sonrasında tutuklandın, eylemler hakkında ne düşünüyorsun? Forumlardan, okullardan, vs. mektup geliyordur herhalde.

Gezi Parkı Direnişi, ülkemiz tarihinde eşine az rastlanan bir kitle hareketi süreci olarak muazzam umut verici bir süreç oldu aslında. “Ağaçların kardeşleştirdiği” milyonlar; on yılların baskı ve sömürü politikalarına, anti-demokratik uygulamalara, yasaklara, cinsiyetçi, homofobik, ötekileştiren siyaset diline, yaşama müdahale eden her şeye karşı bir isyana dönüştürdü süreci. Ve bu gün gerçek muhalefet hala sokaklarda. Çünkü artık devletin katleden, baskılayan, dışlayan yüzü teşhir edildi milyonların gözü önünde. O çok kullanılan sloganın da dediği gibi “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”. Bu fikre yürekten inanıyoruz. Böyle bir halk hareketinin yarattığı etkiyi coşkuyla karşılıyoruz zindanlarda. Hala saat 9 olduğu zaman “Her yer Taksim, Her yer direniş” sloganı atıyoruz hücrelerimizde. Böyle bir sürecin tutsakları olmaktan gurur duyuyoruz.

Evet okullardan, forumlardan, hiç tanımadığımız insanlardan mektuplar geliyor. Bir yığın mektup geliyor hücreye, mutlu oluyoruz. Böyle bir sürecin tutsağı olmanın avantajı tabii bu da.

Son olarak; “Mahpusluk, özgürlüğün bir başka biçimidir” diye bir söz vardır. Bizler burada 9 kapı- 9 kilit altında özgürlüğü yaşıyoruz. Bir şekilde dışarıdaki mücadelenin parçası olmaya çalışıyoruz, tutsak edildiğimiz bu mekanlarda. Ve hala “Her yer Taksim, her yer direniş” diye çınlıyorsa hücrelerimiz, biliyoruz ki direniş kazanacak. Ve biz bunu sokaklardaki milyonlarla omuz omuza kutlayacağız. Herkese sevgi ve selamlarımızı gönderiyoruz. Umut ve dirençle.

İzzet UYSAL

Kırıklar 1 No’lu F tipi Hapishanesi

B-45

Buca, İzmir

Kaynak: bubirblogdegildir.wordpress.com