"TUTSAK, ESİR, MAHPUS, MAHKÛM, TUTUKLU VEYA HÜKÜMLÜ…"
Bu saydıklarım Türkiye hapishanelerinde “yatan” insanlar için kullanılan sıfatlar. Bunlara "Rehine"yi de ekleyebiliriz belki. Adları ne olursa olsun, onlar insan. Rakam değil. Sadece raporlarda, istatistiklerde geçen verilerden, deneklerden ibaret değil. Onlar, önce insan. Bizim insanlarımız; dostumuz, kardeşimiz, anamız, babamız, yârimiz, yoldaşımız.
"Hapishane, Cezaevi, Tutukevi, Islahevi, Ceza İnfaz Kurumu, Esir Kampı, Zindan, Mahpus Damı, Tevkifhane, Mahpushane…"
Bu sözcükler de o insanların kapatıldığı mekânlar için tarih boyunca kullanılan isimler. Devletin "Adaleti"nin "Ten'e Cezadan, Tin'e Eza'ya" evirildiği yolda türeyen adlandırmalar. Türkiye'de bu mekânlar için en çok "Cezaevi ile Hapishane" sözcükleri kullanılıyor. "Cezaevi", devletin resmi adlandırması. Politik tutsaklar bu sıfata, "Ceza" kelimesinden türetildiğinden dolayı karşı çıkıyorlar. Onlar daha çok "hapishane" kavramını kullanıyorlar. Adli mahkumlar ise günlük sohbetlerinde "Mahpus damı, mahpushane, hapishane" gibi isimleri tercih ediyorlar. Türkülere, şiirlere destanlara sızıp sembolleşen de bu kavramlar.
"Adli mahkûmlar" demişken bir konuya açıklık getireyim. Şubat 2016'da Ütopya yayınlarından çıkan yeni kitabım, "Hapishanelere Esinti Yollayalım"ın içeriğinde, daha çok politik tutsakların sorunları yansıtılmış gibi görünse de, "Adliler", "Kader Mahkûmları" da siyasiler gibi benzer hak ihlallerine uğramakta, aynı ceza yasalarından mağdur olmaktadırlar. Dönem dönem keyfi cezalardan, baskı ortamlarından muaf tutulsalar da. Örneğin bu gün itibariyle "Devletin Savaş Konsepti" sadece siyasilere yönelik. Ama açıktır ki, dışarıda ve içeride verilecek mücadele sonucu, Siyasi Tutsaklar için yapılacak her "iyileştirme"den, doğal olarak adli mahkûmlar da yararlanacaktır. Nitekim çalışmamın bir amacı, ara sıra gazete haberlerinde ya da sosyal paylaşım ağlarında rastladığınız o insanları (tutsakları - mahpusları), yaşadıkları mekânı ve onlara uygulanan zulmü size yakından göstermektir. Elbette "İnsan Hakları Örgütleri"nin bin bir emekle hazırladığı raporların yararı vardır. Ama okuyucu sadece rapor ya da gazete - dergi haberi okuyarak empati yapamıyor. Bu nedenle ben bu kitapla, Türkiye hapishanelerinde "yatan" sayıları giderek çoğalan 173.000 insanın yaşadığı sorunları; hak ihlallerini, sürgünleri, keyfi cezaları zindanlardan gelen mektuplardan yola çıkarak aktarmak istedim.
"Rakamlar ve harfler", birinci ağızdan tanıklıklarla canlanıp zindan kokusunu – kalın duvarların ve dikenli tellerin boğmaya çalıştığı çığlığı size ulaştırsın istedim.
Bu çalışmamla, gizlenen ya da çok az insanın gördüğü-görebildiği bir eza deryasının, zulüm evlerinin fotoğrafını -içeriden tanıkların sesleriyle- betimlemeye çalıştım.
Böylelikle "Tutsakların – Mahpusların" kanayan yaralarını yakından görecek, onlara dokunabilecek, onlarla konuşabilecek, onlarla beraber sorgulayıp yanıt arayabileceksiniz.
İçeriden tanıkların gözüyle - diliyle resmedilen bu trajedileri gördükten sonra okuyuculardan, 'Ne yapılabilir' sorusu gelebilir. Ki bu konuda araştırma yapan, önermelerde bulunan siyasi örgütlenmeler olduğu gibi, Demokratik Kitle Örgütleri de var. Kanımca bu soruya yanıtlar ararken ve "Nihai Çözüm" için düşünce üretirken, ivedi olarak yapılacak iş "Hapishanelere Esinti Yollamak" olmalıdır. Hapishaneler için en büyük gıda kaynağı da mektuplardır.
Eski bir mahpus ve firari olarak hapishanelerde "legal", "illegal" haberleşme araçlarını ben de çok kullandım. İçeriden dışarıya şifreli - kodlu mektuplar yolladım ve aldım. Mektubun verdiği morali bizzat yaşadım. 1980 yılında Adana hapishanesinden firarımdan sonra, kaçak - sürgün hayatım boyunca da devam ettim mektuplaşmaya. Ve o gün bu gündür, mahpuslarla dayanışma amacıyla (ama bu kez legal) mektuplaşmalarım devam ediyor. Hapishaneden aldığım çok sarsıcı mektuplar oluyor. Elle hazırlanmış zarflar.
Ellerinde bulunan sınırlı boyalı kalemlerle süslenmiş mektuplar. Gazetelerden kestikleri resimleri ya da onlar için çok kıymetli olan, zor temin edebildikleri kurutulmuş çiçekleri mektup kâğıdının kenarına yapıştıran sevgi dolu insanlar.
Şikâyet etmeyen, kendilerini, çocuklarını, özlemlerini dolaylı anlatan, kimi zaman da hapishanelerdeki yönetimin keyfi uygulamalarını, tecrit içinde tecridi, yasakları ve cezaları betimleyen tutsak mektupları.
Sözlerimi kurucuları arasında yer aldığım "Görülmüştür Ekibi"nin (www.gorulmustur.org) temel sloganı ile bitiriyorum: "Sizin hâlâ bir mektup arkadaşınız yok mu? Ama onlar sizin için hapisteler, unuttunuz mu?"
Kaynak: Güney Dergisi, Mart-Nisan-Mayıs 2016 Sayısı.
Künye: Hapishanelere Esinti Yollayalım, Adil Okay, Ütopya Yayınevi, Ankara, 2016.
- 14 gösterim