2015 Yılının sonunda, Görülmüştür Ekibi olarak “Hapishanelerde Savaş Konsepti Uygulanmaya Başlandı” diyerek basına ve kamuoyuna açıklama yapmıştık. Aradan geçen 4 ay zarfında önce münferit gibi başlayan “savaş konsepti” giderek tüm hapishanelere sıçradı. Daha açık ifadeyle Sol, Sosyalist ve Kürt Yurtsever Tutsaklara yönelik baskı, fiziki ve psikolojik işkence yaygınlaştı, kazanılmış haklarda kısıtlamalar görülmeye başlandı.
Elbette bu durum AKP hükümetinin dışarıda muhaliflere uyguladığı baskıdan, yeni yeni hak gasplarından, ihlallerden bağımsız değil.
Nitekim insan hakları örgütleri de bu uyarılarda bulunuyorlar. İHD Adana Şubesi Eşbaşkanı İlhan Öngör, savaş konseptinin cezaevlerine yansımasına dikkat çekerek, hasta tutsakların tedavi edilmediğini ve insanlık dışı uygulamalara maruz kaldığını şöyle aktarmıştı:
İHD'nin 19 Aralık 2015 tarihli raporuna göre 300'ü ağır olmak üzere 757 hasta tutsağın cezaevlerinde bulunduğunu hatırlatan Öngör, aynı tarihlerde şu açıklamalarda bulunmuştu: “Karataş Cezaevi'nde hasta tutsaklar tedavi edilmiyor. (…) Hastaneye giden tutsaklar kelepçeli bir şekilde tedavi ediliyor. Osmaniye T1 ve T2 Kapalı Cezaevleri'nde bulunan tutsaklar 16 kişilik koğuşlarda 20 ila 22 kişi kalıyorlar, ranza bulamayan tutsaklar yerlerde sünger veya battaniyelerin üzerinde yatıyor, cezaevine ilk girişte tutsaklara çıplak arama dayatılıyor". Tutsaklara keyfi disiplin cezaları verildiğini ve siyasi tutsakların bağımsız ve adli koğuşlara gönderilmekle tehdit edildiğini ifade eden Öngör, tutsakların taleplerini içeren mektup ve dilekçelerin kaybolduğu veya cevap verilmediğini dile getirmişti. Yemeklerin az ve çok yağlı çıktığını, her koğuşta kamera sistemi bulunduğunu ifade eden Öngör, her tutsak için 2 günlük 150 litre soğuksu, 75 litre sıcak su verildiğini ve tutsaklar arasında adeta borç su alışverişi yapıldığını anlatmıştı. Öngör, "Hastaneye giden mahpuslar kelepçeli bir şekilde tedavi edilmektedir. Cezaevinden habersiz sürgünler yapılmakta olup, sürgün yarım saat ya da 1 saat öncesinden haber verilerek başka cezaevlerine sürgünler yapılmaktadır. Yüksek elektrik faturaları ile mahpuslardan elektrik faturaları tahsil edilmektedir. Mahpusların faturalara itiraz etme hakkı da bulunmamaktadır. Görüşçü sayısı 8 kişi ile sınırlandırılmıştır" demişti.
YARALI ÇOCUK TUTSAKLARIN TEDAVİLERİ YETERLİ DEĞİL
Öngör: "Adana E tipi kapalı cezaevi fiziki olarak Çocuk mahpusların kalabileceği mekanlar olmadığı gibi, yasa da tanımlanmış şekliyle psikolog ve eğitmen desteğinden de faydalanamamaktadırlar. Özellikle toplumsal olaylarda yaralı halde yakalanmış ve tutuklanmış çocuk mahpusların tedavisi konusunda yeterli çaba ve gayret gösterilmemektedir" demişti. (Kaynak: DİHA (Adana), diha.com.tr)
DİYARBAKIR’DAN OSMANİYE T TİPİNE SÜRGÜN
Diyarbakır'dan Osmaniye T Tipi Cezaevi'ne sürgün edilen 28 tutsağın ailesi yapılan açık görüşün ardından, tutsakların çıplak arama, fiziki ve psikolojik işkenceye maruz kaldıklarını anlattı. Tutsakların anneleri, eşleri, kardeşleri, "Kaburgalarını kırmışlar, elbise dahi verilmemiş, odalarda yat-kalk işkencesi yapılıyor. Burada vahşet var ayrılmayacağız" demişlerdi.
Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nden 7 Mart'ta sürgün edilen tutsaklardan 28'i Osmaniye Cezaevi'ne götürüldü. Hemen ardından yakınlarının görüşüne giden aileler ise tutsakların Diyarbakır'dan çıkarken, ring aracında, Osmaniye Cezaevi'ne girerken ve cezaevinde koğuşlarda fiziksel, psikolojik işkenceye maruz kaldığını, tutsakların kaburga ve vücutlarının farklı yerlerinde kırıklar oluştuğunu anlattı. Haber ajanslarına telefonla ulaşan aileler, o süreçte avukatların da tutsaklarla görüşmediğini ilettiler. Tutuklu Uğur Tektaş'ın ablası Çiğdem Tektaş, tutsakların adli tutuklularla aynı yerde tutulduğunu, kardeşini gördüğünde maruz kaldığı işkencenin izlerinin vücudunda olduğunu belirterek, "İki ayrı koğuşa koymuşlar ve geldiklerinden bu yana tutsaklara işkence yapılmış. Bugün açık görüş vardı ve onları görmeye geldiğimizde yaşadıklarını bize anlattılar" dedi.
'DUVARLARA YASLAYIP İŞKENCE ETMİŞLER'
Hasta tutsak Mahfuz Dorudemir'in annesi Halise Dorudemir de oğlunun hasta olmasına rağmen yol boyunca ring aracında fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldığını ifade ederek şunları söyledi: "Oğlum Mahfuz ve torunum Ömer Dorudemir sürgün edildi. Bugün açık görüşe geldiğimde yaşadıkları işkenceyi gördüm. Çocuklarımızı duvarlara yaslayıp işkence etmişler. Çıplak aramayı kabul etmedikleri için işkence yapmışlar, elbiseleri dahi verilmemiş".
'KABURGALARI KIRILMIŞ'
Oğlu Eyüp Sari'nin görüşüne giden Hüsnügül Sari de, "Çocuklarımızı öldürmek istiyorlar. Koğuşa girip yat-kalk komutları vermişler. Çocuklarımızın elbiselerini dahi vermemişler, yemek vermemişler. Sesimiz duyulsun, biz burada kalacağız, çocuklarımız için burada bekleyeceğiz" dedi. Eyüp Sari'nin ablası Fatma Alp ise, "Tutsaklar 'can güvenliğimiz yok' diyor. Burada bir vahşet uygulanmış. 10 kişi bir odaya konulup işkence yapılmış. Kaburgaları kırılmış tutsakların. Zulüm yapılıyor burada" dedi.
Tutsaklardan Zülfikar Bayram'ın eşi Ayşe Bayram da, işkence izlerinin görüldüğünü belirterek, "Eşim kalp ve şeker hastası. Elbiselerini dahi vermemişler, pijamayla görüşe çıktı. Çıplak aramayı reddedince işkence yapmışlar. Battaniye, havlu, elbise verilmiyor" dedi. ." (DİHA)
ŞAKRAN HAPİSHANESİNDE NELER OLUYOR
“Şakran Hapishanesi'nin kötü muamele ve hak gaspları ile dolu kabarık sicili biliniyor. Bu anlamda biz devrimci-siyasi tutsaklara ilişkin sistematik olarak uygulanan tecrit politikası “iyileştirme programı” adı altında hayata geçirilirken, devrimci tutsağı yalnızlaştırmak, dışarıdaki siyasal yaşamla bağlarını koparmak, devrimci-siyasal dünya görüşüne dayanan siyasal-örgütsel kimliği erozyona uğratmak hedefleniyor. Hapishane yönetiminin noteri gibi çalışan infaz hakimliklerinin hak gasplarını onaylayan kararları ile devrimci-siyasal kadın tutsaklar her gün yeni bir saldırı ile karşılaşıyoruz. Devrimci-siyasal düşüncenin üretimine engel olmanın mevcut koyu tecrit ortamında bir ayağı da fiilen yayın engellemesi, diğeri de sayısız oyunla postalarımızın adreslerine ulaşmasına engel olmak oluşturuyor.”-Evrim Erdoğdu, Şakran Cezaevi 24 .01. 2016-
HASAN GÜLBAHAR YENİDEN SÜRGÜNDE
32 yıldır tutsak olan Hasan Gülbahar ve 22 tutsak sürgüne yollandılar. Gülbahar, ekibimize yolladığı mektupta yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“15 Şubat sabah sayımı gecikince bir caparoğlu olduğunu anladık. Ve öyle de çıktı! İsimleri okuyup, “hadi Bakanlık sevkinizi çıkarmış gidiyorsunuz” dediler. Alelacele hazırlandık. Kapıaltına giderken 20 kişi olduğumuzu öğrendik. Ve bir yığın gardiyan, asker robocoplar, askerler, ambulans, itfaiye... Sanki savaş çıkacakmış gibi abartılı mı abartılı bir hazırlık yapmışlar. Nereye dedik.. Tekirdağ F1 ve F2 dediler.
İki ring çıktık yola. Bir de eşyalarımızın yüklü olduğu bir kamyonet. Pozantı-Ulukışla üzeri akşam Ankara’daydık. Tabi daracık hücre kabinde, plastik koltuklarda tıkış tıkış bir yolculuk. İhtiyaç molası verdik bir-iki. Bir de baktık Eskişehir’den sonra Bilecik, Bursa sınırları, Balıkesir ve feribotla Çanakkale Boğazı’nı geçip Tekirdağ sınırlarına girdik. 16’sı sabaha karşı 8 gibi de F1’in önündeydik. Diğer ring F2’ye gitmişti. Biz de on kişi F1’e ineceğimiz yorumunu yaparken 7 kişiyi orada bırakıp biz kalan üç kişiyi de F2’ye indirdiler. Baktık diğer arkadaşlarda orada. Girişte ve hemen yapılan yerleştirmede genelde özel bir sorun yaşamadık. Üç-dört hevale biraz yönelim olmuş, sonradan öğrendik. Hepimizi dağıttılar. Kimimizi ikili eski arkadaşların yanına, kimilerimizi de bizim gibi üç kişi olarak boş hücrelere verdiler. Ne temizlik yapacak malzeme var, ne de kantinden alma imkanı! Neyse çevremizdeki dostlar, hevaller sıcak çay, kahve ile biraz yol yorgunluğumuzu aldılar. Acil ihtiyaçlarımıza yetiştiler. Doğrusu buraya yabancı insanların bir de parası yoksa vay haline! Elini yıkayacak sabun da bulamaz, içecek bir bardak sıcak çay da.
Yıllar sonra yeniden hücrelere ve günübirlik ayakkabı, tel.tekmili, sınırlanmış renkler ve eşyalara ve herşeyden önce tecritle yüzyüze olmak tatsız mı tatsız bir duygu elbet. Hapishane yüzlerce arkadaşınla dolu ancak ne sesleri geliyor sana, ne yüzlerini görebiliyorsun! En yakınındaki arkadaşların “günaydın” ve “iyi akşamlar” sözlerini bağırmaları sessizliği bölen zaman dilimleri oluyor. Bir de küçük sohbet notlarıyla varlıkları görünürlük kazanıyor".
HAYDAR SÖNMEZ ERZURUM HAPİSHANESİNDEN EKİBİMİZE YAZMIŞ
Haydar Sönmez ekibimize yolladığı mektupta şu düşüncelerini bizlerle paylaşıyor:
“Sizinle yapılan röportajı da ilgi ve beğeniyle dinledik! İyi ki varsınız, sonsuz teşekkürler. Kararlı bir çalışmayla, bir damla büyüyüp bir göl oldu. Aynı kararlılıkla devam ettiğinde deniz ve okyanus olması da olanaklı...
Tutsak yakınlarının görece daha duyarlı olması gerektiği doğruyken, pratikleri yabancılaşmadan nasiplenmeleri paralelinde uzak ve duyarsız... Yani öyle bir denizde kulaç atıyorsunuz ki en yakınlarımız bile gerçekliğimize yabancı ve duyarsız... Duyarlılık gösterenlerin ortak kesişim noktası politik bilinçleridir... Yani yoldaş ve düşdaş olmanın yarattığı bir duyarlılıktan bahsedebiliyoruz. Çeşitli kolektiflerin ihtiyaca dönük özgün örgütlenmeleri var ama yanıt olmaktan şimdilik uzaklar.
Bir tutsak olarak bu cümleyi kurmam isabetli olmasa da... Kurmaktan imtina edemiyorum. Politik bir kolektif, tutsaklarına ve bedel ödeyenlerine yeterince sahip çıkmadan amacı olan politik devrime layığınca sahip çıkması çıkılmasını sağlaması gerçekçi değildir. Politik tutsakların durumu politik bilinçten uzak veya mahpus yakınlarının, akrabalarının tasarrufuna bırakılamayacak kadar önemlidir... “
HAYDAR SÖNMEZ’E KATILIYORUZ.
Son olarak, bu karanlık günlerde hapishanelere ışık yollayabilirsiniz diyoruz.
Çok zor değil. Bir kalem, bir kâğıt ve bir pul.
Hâlâ mektup arkadaşı olmayan takipçilerimizin dikkatine.
“Onlar bizim için sizin için zindanda, onları unutmayalım”
(http://gorulmustur.org/icerik/guncel-tutsak-adresleri)
Mart 2016
GÖRÜLMÜŞTÜR EKİBİ
Not: Ekte paylaştığımız resim Carlos Farinha tarafından çizilmiştir. Diğer resim ise ağırlaştırılmış müebbed hapse mahkum edilen Zeliha Bulut tarafından ekibimize yollanmıştır.
- 2 gösterim