Adil Okay
Hapishanelerde çocuklara işkence Taciz ve Tecavüz
Pozantı’dan sonra şimdi de Alanya ve Şakran
“Antalya L Tipi Cezaevi'nden bir ay önce tahliye olan ve ismini vermek istemeyen bir yurttaş, M.L.B. ve Pozantı'dan Antalya'ya sevkedilen S.Ö. adlı çocukların hem önceden kaldıkları çocuk koğuşunda hem de 18 yaşını doldurmalarının ardından alındıkları yetişkinler koğuşunda, defalarca tecavüze uğradıklarını iddia etti…” DİHA
(Aşağıdaki yazıyı Pozantı’da yaşanan vahşetten sonra kaleme almış ve o dönemde Pozantı’ya giden grupta yer almıştım. Ama ne yazık ki “Pozantı Cezaevi ile ilgili sivil toplum ve meclis düzeyinde yürütülen tüm çabalara karşın hala adalet sağlanmamış, çocuklardan özür dilenmemiş, yaşadıklarını onaracak herhangi bir girişimde bulunulmamıştır.” Tersine çocuklara taciz ve işkence çoğalmıştır. Antalya L tipi cezaevinden sonra şimdi de Şakran hapishanesinde çocuklara yönelik taciz- tecavüz ve işkence haberleri çoğalmıştır.)
Çocukların sınıfı yokmuş. Çocukların milliyet, dini, mezhebi, cinsiyeti. İnanmayın var. Vallahi var. Zorla giydirilen giysiler gibi, çocuklara zikredilen etiketler var. Zengin çocuğu, fukara çocuğu var. Simit satan, ayakkabı boyayan çocuk var. Evi barkı olan çocuk, sokak çocuğu, yetiştirme yurdunda yetişmeye çalışan çocuk var. TMK mağduru çocuk var. Her gün şiddete uğrayan çocuk var. Satılan çocuklar. Tacize- tecavüze uğrayan, zorla dilendirilen çocuklar. Oysa onlar doğduğu zaman dilsiz, dinsiz, kimliksiz, sınıfsız doğarlar. Çocuklar sarı renkli, beyaz, siyah tenli ve melez çocuklar. Hepsinin ortak yanı: Çocuk olmaları. Oynamaya, sevilmeye, korunmaya muhtaç olmaları.
***
Gencecik sol görüşlü çocukları sadece bildiri dağıttıkları için, “vurun komüniste- Kürde - Aleviye” diye uluyarak linç etmeye kalkan sapıkların yaşadığı bir ülke haline geldi Türkiye. “Hepiniz Ermeni’siniz, hepiniz piçsiniz” pankartının arkasında içişleri bakanı konuşma yaparak bu güruha cesaret veriyor. Linç girişimleri yetmez gibi, 12 Eylül zebanilerinin başvurduğu ve gelenekselleştirdiği “tecavüz-cinsel taciz”, ekilen nefret tohumları sonucu çocukları hedef almaya başlıyor. Devletin himayesinde olması gereken TMK mağduru çocuklar, bir diğer adla “taş atan çocuklar”, ‘devlet dersinde’, hapishanelerde taciz ve tecavüze uğruyor. Herkes dehşet içinde. Elbette ben de dehşet içindeyim. Ve öfke. Nasıl oluyor diyorum Pozantı halkı, “ilçemizde bu utanca yer veremeyiz” deyip ayaklanmıyor, cezaevini taşlamıyor. Biz 12 Eylül öncesi “kurtarılmış mahallelerimizde” fuhuş yaptığı saptanan evleri tahliye ederdik. Bırakınız pedofili- çocuk tacizini, yetişkin kadınların satılmasına da karşı dururduk. Nasıl olur da diyorum insanlar empati yapmaz, adalet bakanlığının önünde birikmez. İHD Mersin şube başkanı Ali Tanrıverdi ile konuyu görüşüyorum, ‘Çabalarımız sonucunda konunun üzerine gidildi” diyor. Basın ve İHD konuyu dillendirince, Adalet bakanlığı mecburen müfettiş görevlendirdi.
***
Bir zamanlar, F tipleri yokken, mahpushanelerde devrimcilerin etkisi-insiyatifi vardı. Adli mahkumlar ve çocuk mahkumlar solcu mapusların sayesinde bahar yaşamışlardı. Koğuş ağalığı, taciz, işkence ve talan, solcular sayesinde sona ermişti. Bizim seçilmiş ‘koğuş mümessillerimiz’ sevgi dolu, melek gibi insanlardı. (Örneğin benim yattığım Adana cezaevinde temsilci seçilen Turgut Tüksoy bu gün hâlâ hak-hukuk-adalet diye çalışmaktadır.) demem o ki, o dönemde, birçok yanlışa ve eksikliğe rağmen, solun bir ortak aklı - terbiyesi vardı. Tacize, tecavüze, işkenceye karşı çıkmak gibi. Ama 19 Aralık “hayat söndürme operasyonundan” sonra hapishanelerde yeniden devletin, mafya şeflerinin, çapulcuların ve sapıkların hakimiyeti başladı. Sonuç Pozantı cezaevinde çocuklara tecavüz ve taciz. Ve işkence.
Elbette bu yeni değil, ilk değil. Bu gün hâlâ, “uygar batıda” bile kadınlara yönelik taciz - tecavüz haberleri alıyoruz. Pedofili, dünyada bilinen ve devam eden bir dram. Kadınlar (ve duyarlı erkekler) yılardır buna karşı örgütlü biçimde mücadele ediyorlar. Ancak burada konumuz çocuk. Hapishanede ‘devletin himayesinde’ olan çocuklarımız.
***
Şükrü Argın’ın çok tuttuğum bir saptaması var: “12 Eylül edebiyatın kaldıramayacağı kadar ağır bir gerçeklikti”. İşte bu olay da bir yazıyla- raporla açıklanamayacak kadar trajik. Bu çocuklar “Devlet dersinde” yaralanan çocuklar. Ve bu öyle bir yara ki ömür boyu kanayacak. O çocuklar bu kanayan yaralarla büyüyecek.
Sabah akşam ant içerken bu gerçekleri de düşünmek gerekiyor.
ve daha fazla sokağa çıkmak, itiraz seslerini birleştirmek.
- 7 gösterim