KEPSUT NOTLARI 1 | Kaybolan postalar herkesin bildiği sır...
Ateş düştüğü yeri yakarmış. Bu yazı dizisi, ateşin düştüğü yerde başlayıp her yeri yaksın, kavursun ve yangını görülecek kadar büyütsün temennisiyle yazılmaktadır. Ateş büyüsün her yeri sarsın ki yangını söndürmek için hepimiz seferber olalım. Kimimiz kovayla kimimiz hortumla bir damla suyun bile yangını söndürmeye katkısı olacağını düşünerek seferber olalım.
Canım Tuna, uzun yol arkadaşım 55 gündür hapiste. Binlerce gündür hapiste olanların yanında benim serzenişimin lafı bile olmaz. Ancak Ahmet Tuna Altınel’in mahpusluğu ile birlikte bu yazı dizisi ortaya çıktı. Biliyorum ki bazı deneyimler, bir konu üzerinde düşünmek, kafa yormak, tartışmak, o konuyu gündeme getirmek çözüm yolları bulmak için bize fırsatlar sunacaktır. Bu bir temenni değil, bu zorunlu ve kaçınılmaz bir diyalektik. Bu yazı dizisinde anlatacağım. Tuna hocanın mahpusluğu da iyi şeylere vesile oldu.
Çok sevdiğiniz mahpusa düşünce, siz de mahpusa düşüyorsunuz, sizin de ciğeriniz yanıyor, düşünmeye başlıyorsunuz hapishaneler üzerine, yasalar üzerine, hak, hukuk üzerine ve devlet üzerine. Bunları düşünürken çağdaş hukukçular derneği genel başkanı, TAYAD’lılara omuz veren, yürekli avukat cânım Selçuk Kozağaçlı’nın mahpusluktan yazdığı son yazısı çıktı karşıma. Yeni yargı reformunu eleştiren bir yazı yazmış. Okudum ve düşündüm 21. yüzyılın hapishaneleri üzerine ve ülkemde yaşanan ağır faşizm dönemine dair.
Yeniden Foucault’nun “Hapishanenin Doğuşu” kitabını okumaya başladım. Temennim bu konuda düşünebilen, yazabilen herkesin yazması, seferber olması ve insanlık dışı uygulamaların kaldırılması. Öyle mücadele edelim ki yalnızca Türkiye’yle sınırlı kalmasın, tüm dünyadaki insanlık dışı devlet uygulamaları yerinden edilerek yerine insani olan gelsin. Bu bir temenni değil, bir gerçeklik olsun diye elimden geldiğince, dilimin döndüğünce çaba sarfedeceğim, en azından bu yazı dizisi bu hayalin gerçeğe dönüşmesinin somut bir çabası olarak burada duracak.
Doç. Dr. Tuna Altınel
Ahmet Tuna Altınel 29 Haziran 2019 tarihi itibariyle 50 gündür tutuklu bulunuyor. Tutuklandıktan üç gün sonra kendisine mektuplar, kartlar yazdık ve PTT ile gönderdik, birçok insan gönderdi. 50 gün oldu ama hiçbiri Tuna’ya ulaşmadı.
Oraya giden kart ve mektupların ulaşması için Cezaevi memurları tarafından okunup uygun bulunursa mahpusa verilmesi işlemi uygulanmaktadır. Ancak memurlar Türkiye gibi hukukun yok sayıldığı, yasaların politikaya göre yorumlandığı bir ülkenin Cezaevi memuru da kendinde hak görerek iş kaytarma formülleri yaratıyor. Mahpuslara giden kart ve mektup okuma iş yükünü azaltmak için normal postayı imha ediyorlar. Mahpusların potaları kayboluyor, Hapishane yetkilileri suçu postaya atıyor. Postanenler hapishaneye, hapishaneler postaneye derken “efendim, takip numaranız varsa akıbetine bakalım. Normal postada takip numarası verilmiyor.
Leviathan devletin PPT kurumu normal postayla gönderince takip numarası vermiyor ve siz postanızın ulaşıp ulaşmadığını takip edemiyorsunuz. Bu arada normal kart ve mektup 2.00 TL, takip numarası verilen iadeli taahhütlü ya da APS (Acele Posta Servisi) ağırlığına göre 8.00 TL alt limitinden ücretlendiriliyor. Bu parayı öder ve bu seçeneği seçerseniz mektup ve postalarınız takip numarasına sahip oluyor ve akibeti biliniyor, mahpusa ulaşıyor.
Tartışılacak soru şu;
Leviathan devlet Cezaevine sadece kendi posta kurumu olan PTT’ye izin veriyor. Bir devlet kurumu olan PTT sizin mektup ve kartlarınızı Cezaevine götürmekle yetkilendiriliyor. PTT sizin yakınızla tek iletişim kanalı, devlet size başka seçenek sunmuyor. İletişim hakkınız Cezaevi memuru tarafından gasp edildiğinde size; “efendim takip numarası varsa akibeti hakkında bilgi verebiliriz yoksa bilemeyiz bu mektuplar ve kartlar nerede?” diye cevap veriyorlar.
Ben biliyorum ulaştırılmayan mektup ve kartların akıbetini. Bana Tuna hoca söyledi, ona da Kepsut L tipi Kapalı Ceazevinde tutulan eski mahpuslar söylemiş. Takip numarası olmayan kart ve mektuplar iş yükü azalsın diye ve mahpuslar iletişimsiz kalsın diye imha ediliyor. Buraya kadar bir durum tespiti yaptık. Tartışmaya geçelim.
Mahpus yakınlarının mektup ve kartlarını imha eden devletin memurları suç işliyor. Burada savcıları göreve davet ediyorum. İktidar muhalifliği konusunda ‘osuruktan tayyare’ her konuda dava açan savcılar bu konuda dava açılması için çaba harcayacaklar mı?
PTT bu hukuksuzluk karşısında bir sorumluluk duymalı mı?
Ceza infaz kurumları iletişim gaspı konusunda bir sorumluluk duyar mı?
Devlet memurunun işlediği suçu devlete ihbar ettik? Sonuç alabilecek miyiz?
Devlet memurunu korur, mahpusu ve yakını değil. Devlet Leviathan’dır. Devlet bir canavar, devletin vicdanı yok, aklı yok. Akıl ve mantığın olmadığı yerde devlet var. Normal postaya takip numarası vermeyen devlet, akıbetini takip etmen için senden takip numarası istiyor ve takip numaran yoksa postanın akıbetini kimse bilmiyor, faili meçhul. Devleti devlete şikayet et, dava et, Kafkaesk bir durumla karşılaşırsın. Büyük adammışsın be Kafka. Her devlet kapısında her ceza infaz kurumu uygulamalarında, her davada seni anmadan edemiyoruz. Yaptığın nasıl bir kavramsallaştırma ve düşünüş ki gelip 21. Yüzyılın ilk çeyreği sonlarında karşımızda duruyor ve aynı yerden aynı konuyu düşünüyoruz. Sevgili Azizi Nesin’i de anmadan edemeyeceğim, “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” devletin işine gelirse Yaşar yaşar, işine gelmezse yaşamaz. Postaların ulaşması da aynı keyfilikte. Memlekette 70 yıldır pek birşey değişmemiş. Mahpus yakınları ve mahpuslar bu yazıyı okuyunca bu meseleyi küçümseyeceklerdir, yaşadıkları kim bilir hangi can yakıcı daha vahim gasp adına. Haklıdırlar elbet. Ama iletişim hakkı en temel haklardan biridir ve böyle saçma sapan üstelik Leviathan devletin kendi eliyle gasp edilemez. Ayrıca mahpus yakınları 2.00 TL ödemek yerine 8.00 TL (asgari) ödeyerek posta kullanmaya mecbur bırakılamaz, bu yasal değil. Kafkaesk bir durum çünkü devlet kendi eliyle kendisi hak gaspına neden oluyor. Bu sorunu çözmek yerine normal posta kullanımını rafa kaldırıp takip numaralı daha pahalı bir posta kullanmaya vatandaşını mecbur bırakıyor. PTT; hapishanelere normal posta servisi yapılamıyor o nedenle takip numaralı posta gönderilir diye bir açıklama da yapmıyor. Vermediği hizmeti seçenekmiş gibi sunuyor, cezaevi yönetimleri de normal postaların akıbetinden kurumumuz sorumlu değildir diye bir açıklama yapmıyor. Kaybolan postalar herkesin bildiği sır.
Bundan zarar gören kim?
Mahpus ve yakınları.
Mahpus kim?
Devletin gözünde suçlu, mahkûm, öyleyse hak gaspına uğrayabilir. Mahpuslar ve yakınları ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmeye devam ediyorlar. Devlet hapsederek cezalandırıyor iletişim hakkını gasp ederek ikinci kez cezalandırıyor. Türkiye gibi demokrasisi gelişmemiş ülkelerde mahpussanız katmerli cezalandırmaya maruz kalıyorsunuz örneklerini yazmakla bitiremeyiz. Mahpussanız hukuk sizin lehinize değil, aleyhinize işler.
Lütfiye Bozdağ
İstanbul Altınbaş Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Plastik Sanatlar Bölümü öğretim üyesidir.
Sanat, kuram, sanat felsefesi, sanat eleştirisi gibi interdisipliner alanlarda çalışmaktadır. Marksist Kadın Akademisinde sanat üzerine seminerler vermektedir.
2007-2009 yıllarında Eğitim-Sen işyeri temsilcisi iken üç kez politik nedenlerle üniversiteden atılmış, mahkeme yoluyla tekrar görevine dönmüştür.
Barış İçin Akademisyenler Bildirisi imzacılarındandır
- 9 gösterim