Hologram Çağı

Bizim küçüklüğümüzde sakızların içinden çıkan, Çinli kız hologramını hatırlayan var mı? Minik hologramlı plakayı kıpırdattıkça kız gözünü kırpardı. Başlangıçta merak uyandırıcıydı ama bir kaç saniye sonra... Bu Çinli kız tedirgin ederdi insanı. Hiç bir zaman, ne kadar uğraşırsan uğraş bir türlü net bir açıyı yakalayamazdın. Tam o açıyı - gözü ya açık ya da kapalı- ararken çıldırdığımı hatırlıyorum.



Bugünlerde Türkiye, bir "Hologram Çağı"ndan geçiyor. Tıpkı küçük Çinli kız gibi çıldırtıcı bir şey bu. Şöyle anlatayım...



Üç çocuk bir anne

Kartal'daki imza gününe gelip üç çocuk ve bir anne, durdular. Anne elindeki cezaevi mektuplarıyla anlatmaya başladığında çocuklar gururlu olmakla utanmak, öfkeli olmakla yorgun olmak arasında gidip geliyordu. "Sesimizi duyuramıyoruz" diyordu anne, bir şey rica etmekle, isyan etmek arasında gidip geliyordu. "Görülmüştür" damgalı mektuplarda bir adam durmadan kendini anlatıyordu:

"43 yaşındayım. 23 yıllık öğretmenim. Yüzlerce öğrenci yetiştirdim. Velilerimle, çevremdekilerle karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı ilişkilerim var. Bunun yanında 23 yıldır haklarımı savunmak-geliştirmek için sendikal mücadele içindeyim. İnsan haklarına duyarlıyım ve bu konuda yapılan ihlallere karşı mücadele veriyorum. Şu anda Eğitim-Sen İstanbul 5 No'lu  Şube'nin Yönetim Kurulu üyesiyim. Bu zamana kadar suç anlamına gelecek hiçbir kaydım ve cezam yoktur."



Mektuplarda 43 yaşındaki Öğretmen Mehmet Sarı kendini anlatıyor. Kerelerce. Bu ülkede bir çoğumuzun çeşitli biçimlerde yapmak zorunda bırakıldığı gibi "kim olduğunu", hatta daha fenası "kim olmadığını" anlatmak zorunda kalıyor. Kerelerce. Onun resmini eğik tutup bakmışlar. O eğik resmin içinden net görüntüsünü göstermeye çalışıyor bize. Ama Mehmet Sarı'nın hologramını ellerinde tutanlar resmi eğik tutup bakmayı seçtikten sonra Öğretmen Mehmet Sarı istediği kadar bağırsın "Benim net görüntüm bu" diye, eğik tutuldukça resim hep bulanık kalacak. Tam arada bir yerde, çıldırtıcı bir şey bu. Mehmet Sarı'nın kendini yüzlerce kez, binlerce kez anlatmak zorunda bırakılması, bunu konuşmaya zorlanması, yüzü olmayan tanıklara, belgesi olmayan kanıtlara karşı, tam olarak nerede olduğu belli olmayan yargılayanlara karşı kendini anlatıp durmak zorunda bırakılması... Çıldırtıcı. İçeri gireli bir kaç ay geçti ve daha iddianamesi yok. Yani Mehmet Sarı daha "onlar" suçun ne olduğunu düşünene kadar da kendini savunmak zorunda. Öğretmen Mehmet Sarı sadece yargılayanlara karşı değil, etrafında kendisiyle ilgili oluşturulan şüphelerle ilgili sevenlerine, ona güvenenlere de kendini anlatmak zorunda: "Ben size anlattıkları kişi değilim, sizin bildiğiniz adamım!"

Mehmet Sarı'nın mektupları eğik tutulmuş resmini düzeltmeye çalışıyor. Bağırıyor bağırıyor.



Tek tek çıldırmak

Bugün Türkiye'de binlerce insan bağırıyor:

"Bizim resmimizi eğik tutmayın, biz o değiliz!"

Herkes zorla bulanıklaştırılan, yamultulan görüntüsünün gerçeği yansıtmadığını ispatlamaya çalışıyor. Çocukları, eşleri, dostları, sevenleri, akrabaları... Hep birlikte insanı çıldırtan bu çabanın içinde. Belki bütün bir ülkenin hologramlı haritasını eğik tutan bir el var, bu yüzden artık erdemli, düzgün, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen insanların yüzleri bulanık görünüyor, gösteriliyor. O el bu resimleri eğik tuttukça öğretmenler, gazeteciler, doktorlar, türkü söyleyen öğrenciler, derelerini vermek istemeyen köylü kadınlar, ellerinde bir taş ile koşan, terli çocuklar, öğrencilerini seven akademisyenler "terörist" gibi görünüyor.



Şimdi bizim işimiz o resme hep birlikte yüklenip eğimi düzeltmek. O resmi öyle, bizi çıldırtmak için eğri tutan bileği zorlamak. Yoksa böyle tek tek çıldırarak olmuyor. Yoksa yüzlerimiz hep bulanık kalacak. Gözlerimiz hep o Çinli kız gibi açıkla kapalı arası... Çıldırtıcı.



1. Not: Amberin Zaman'ı bu mahalleye bekliyorum. Burası pek şenlikli olmaya başladı. Nuray var, Yıldırım var, daha kimler kimler. İktidar, zengin fabrikatör misali, şımarık çocuklarını zorla bizim yerlerimize oturtuyor olabilir. Biz de bahçeye çıkar neşeyle işimize bakarız.



2. Not: Yeni Harman Dergisi'ne bir röportaj verdim. "Süreçle" ilgili yazmaktansa konuşmayı tercih ettim. Hologramımı eğik tutup beni savaş yanlısı, asimilasyoncu falan filan ilan etmek isteyenler maceralarına oradan devam edebilir.

ECE TEMELKURAN

Kaynak: birgun.net