“21 Kasımda 30 yılım doluyor, hayırlısıyla çıktığımda bu sanatsal çalışmalara dahil olacağım. Kitap ki barıştır, kitapları ne kadar çoğaltabilirsek, kötülüğü o kadar azaltabileceğiz.”
Abdullah Öngüllü
04.10.2024
Merhaba Sevgili Adil Okay Hoca,
“Sınırsız Kütüphane” sergisi ile ilgili Davetiye ve “Sanat Siyaset Ve Sponsorluk” başlığını taşıyan yazın ulaştı. Yazı güzeldi, hemfikir olduğumuz konular.
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf Grubu ve Karşı Sanat olarak ilginizden, kitaplarıma sergide yer verdiğinizden anlamlı, insana güç, moral veren, bu soğuk duvarlar arasına sıcak bir el gibi uzanan çabanız, hesapsız katkınız için teşekkür ediyorum.
21 Kasımda 30 yılım doluyor, hayırlısıyla çıktığımda bu sanatsal çalışmalara dahil olacağım. Kitap ki barıştır, kitapları ne kadar çoğaltabilirsek, kötülüğü o kadar azaltabileceğiz.
Michelangelo, taşın içine hapsedilen insanları, hayvanları özgürlüğüne kavuşturuyorum demiş. Yazmak da dilin, sözcüklerin içine hapsedilen gerçekleri görünür kılmak, özgürleştirmek değil midir?
“Körler ülkesinde görmek idamlık suçtur” diyor Sühreverdi, ki görenlerden olduğu için idam ediliyor. Bu “bilgi çağı”nda körleşme hızla çoğalıyor, çağdaş sofistler, her yerde sürüyle. Çok tuhaf bir şey de gerçeklerle oynamanın politika gibi algılanması. Bu konuları işleyen, “Dikano Siyasetê” adında bir hikaye dosyası yazdım. Siyaset çok kaygan bir alan, Yunanlı filozofun dediği gibi sen siyasetle uğraşmazsan, siyaset seninle uğraşır. Onun öznesi olmazsan, nesnesi olursun, en azından bu coğrafyada (Ortadoğu’da) böyledir. Bu böyle, fakat öbür yandan da siyasetin, mevcut siyasal alanın insanları ne hale getirdiği de herkesin malumu. Kısaca doğru yerde durabilmek için bir ip cambazı olmak gerek bu memlekette!:)
Bu noktada edebiyatın, sanatın çok hayati bir yer tuttuğu açık. Bunlardan yoksun olduğunda siyasal alan ruhunu yitiriyor. Siyasal körlüğün bir sebebi de bu. Siyaseti her şeyin merkezine koymak da ayrı bir sorun.
Makale paylaşımı için spas, ben de en son yazdıklarımdan iki kısa öykü paylaşayım, ayrı bir kağıda yazarak.
Siyaset öyle tuhaf bir düzleme çekilmiş ki, onunla bir münasebette bulunduğun zaman, neredeyse var olan her şeyle arana bir mesafe giriyor. Geçen gün “Mesafeyi kapatmak” diye yazdım deneme defterinde.
İçimden geçenlerle yazdığım kelimeler arasındaki mesafeyi kapattığım zaman, elimdeki kalem sihirli bir asaya dönüştü adeta. Yazarlar, sanatçılar kervanına katmam bununla başladı, o baya uzak olan mesafeyi kapatmakla. Aslında bu benim kendimle, gerçekler ve hayat ile aramdaki mesafeydi. Bu mesafeler sonradan oluştular tabii, siyasal alan bu mesafenin zirvelerde seyrettiği bir alana dönüştürülmüş. İnsanın gerçeklikle ilişkisinin olabildiği kadar azaldığı bir alan. Yani mevcut durum, bu doğal değil tabii, giderilmez de değil ama. Karşı Sanat gibi “karşı siyaset” olabilir, böyle birçok kavramın önüne “karşı” getirilmez değil, karşı ekonomi, teknoloji, etik ve estetik vs. ve tabii bunları uygulamaya koyabilmek. Alternatifler yaratılmalı.
Bilmem Cemal Süreya’nın şu şiirini daha önce paylaşmış mıydım, diyor ki:
“Hayallerim suya düşecek diye
kaygılanmıyorum artık
Çünkü, onlar suya düşe düşe
Yüzmeyi öğrenmişler.”
Yazmak da, yaşamak da hayallerine yüzmeyi öğretme uğraşıdır en çok, benim için. Ve ben artık hayallerime yüzmeyi öğrettiğimi düşünüyorum.
Yakında dışarıda görüşmek dileğiyle.
Kalınız sağlıcakla. Selamlar, sevgiler.
Abdullah Öngüllü Şêrwî
1 No’lu T Tipi Cezaevi B-1
Afyonkarahisar
*Fotoğraf: Adil Okay
- 33 gösterim