İfade özgürlüğünün temel insan hakkı ve özgürlüğü olduğunu içine sindiren yargıyı yaratabilmenin araçları nedir bilir misiniz? Önce bu hakkın hak olarak sağlanması gerekir. Yargı Reformu Stratejisi bunu istiyor mu? Asıl yanıtlanması gereken soru budur.
28 Ekim 2019
İfade özgürlüğünün sağlanmasındaki reform vaatleri nedeniyle yeniden kanunların kabulü sürecine girilmiştir ve beş yıl süreceği anlaşılıyor…
Yargı Reformu Stratejisi ile kabul edilen yol haritasında ilk kanun olan 7188 sayılı 17 Ekim 2019 kabul tarihli Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun yürürlüğe girdi (R.G. 24.10.2019-30928).
Bu kanunun genel gerekçesinde şunlar yazılı: “Hak ve özgürlüklerin daha etkin korunması, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının geliştirilmesi, hukuki güvenliğin güçlendirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, makul sürede yargılanma hakkının gözetilmesi, yargıya güvenin artırılması ve insan odaklı hizmet anlayışının geliştirilmesi günümüzde ana ilke ve değerler” olarak kabul edildiği için Yargı Reformu Stratejisi kabul edilmiştir.”
Bu kabule dayalı olarak Adalet Bakanlığı tarafından vizyon olarak “güven veren ve erişilebilir bir adalet sistemi” için önümüzdeki beş yıl boyunca belirtilen amaç ve hedefler doğrultusunda “faaliyetler yürütülecek” ve Strateji Belgesi “bir yol haritası” olarak esas alınacaktır.
Demek ki artık birçok kanun teklifinde benzeri gerekçeler yer alacaktır.
Adalet Bakanlığı’nın Yargı Reformu Stratejisi’nin tamamlanması için beş yıllık bir süre koyduğu ilk kabul edilen kanunun gerekçesinden anlaşılıyor. Demek ki hemen şimdi değil; 2024 yılı sonunda güven veren ve erişilebilir bir adalete ulaşılmış olacaktır.
Beş yıl sonra bile olsa; sadece kanun çıkarmakla ulaşılmış olacak mı acaba?
Günümüzde ceza hukuku araç olarak kullanılmaktadır. Bu zihniyetten vazgeçilmediği takdirde “insan odaklı” hiçbir şey yapılamaz. Adalet, güven ve erişilebilir hukuk yaratabilen demokratik devletlerde amaç insandır.
Temel hak ve özgürlükler için şeklen bir şeyler yapılıyormuş gibi gözüken siyasal söylemlere terk edilmiş hukuk adalet yaratamaz. Siyasal iktidarın çizdiği sınırlar içinde kalması koşuluyla var gibi gözüken ifade özgürlüğü hakkı aslında yoktur.
24 Ekim 2019 tarihinde yürürlüğe giren “Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un genel gerekçesinde şöyle deniyor:
“İfade hürriyeti, kişinin düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, savunabilmesi ve başkalarına aktarabilmesi anlamına gelen temel insan haklarından biridir. Bu bağlamda, ifade hürriyeti, birçok temel hak ve hürriyetin özü, unsuru ya da parçası olmanın yanında kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır. Çoğulcu demokratik düzeninin vazgeçilmez gereklerinden olması nedeniyle ifade hürriyeti, birçok uluslararası belgeye konu olmuş ve Anayasamızda güvence altına alınmıştır. Bireylerin şahsiyetini tekâmül ettirmesi ve dolayısıyla demokratik toplumun gelişmesinin temel koşulu olmasına bağlı olarak, ifade özgürlüğü alanını genişletecek ya da bu özgürlüğün güvencelerini artıracak adımların her fırsatta atılması, yargı reformlarının öncelikli hedefleri arasında yer almaktadır.” (TBMM. SS 105. Komisyon Raporu 27. Yasama yılı)
İfade özgürlüğü ve temel hakların omurgası olarak kabul edilmesinin başat sonucu olan bu görüş, Yargı Reformu Stratejisinin ilk adımı olarak kabul edilmiş olan kanunun genel gerekçesinde yer aldı. Öz olarak ifade özgürlüğü hakkındaki tekrarların tekrarıdır ve kısmen doğrudur ama ancak o kadar.
7188 sayılı Kanunun genel gerekçesinde Terörle Mücadele Kanunu ve terör propagandası hakkında özel bir görüş yer almamaktadır. Sadece Kanun Teklifinin 13. Maddesinde 3713 sayılı Kanunun 7’nci maddesinin ikinci fıkrasına eklenen “Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.” cümlesi hakkındaki gerekçe şöyledir:
“Eleştiri hakkı, kişinin belli bir vakıa hakkındaki düşüncesini açıklama hürriyetinin kullanılmasından ibarettir. Anayasamızda güvence altına alınan ifade özgürlüğünün doğal sonucu olarak, eleştiri hakkının kullanılması suretiyle açıklanan düşünceler suç oluşturmaz.
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında da
belirtildiği üzere, ağır, sert veya incitici nitelikte de olsa, eleştiri hakkı kullanıldığında kişiye yaptırım uygulanamayacak olması, çoğulcu demokrasilerin vazgeçilmez bir gereğidir. Ancak, hiç kuşku yok ki, ifade özgürlüğü mutlak ve sınırsız değildir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olan devletlerde kanun koyucu, düşünceyi açıklama özgürlüğünü, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve Sözleşmenin 10 uncu maddesinin ruhuna aykırı olmamak koşuluyla, sınırlandırabilir ve bu suretle belirlenen sınırı aşan açıklamaları suç olarak tanımlayabilir.
Mahkemelerce propaganda suçuyla ilgili olarak verilen kararlar incelendiğinde aynı konuda farklı kararlar verildiği ve uygulama birliği bulunmadığı görülmektedir. Söz konusu farklı uygulamaları gidermek amacıyla yapılması öngörülen düzenlemeyle, haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının suç oluşturmayacağı vurgulanmaktadır.”
1991 yılında yürürlüğe girmiş olan Terörle Mücadele Kanunu siyasal iktidarlar tarafından araç olarak görülen özel ceza kanunu olduğu her ne maksatla ve düşünceyle olursa olsun ve ayrıca haber ve eleştiriler dahi cezalandırılmıştır.
Üstelik 1991 yılından itibaren 2006, 2013 ve 2015 yıllarında ve en son 2019’da beşinci kez değiştirilen Terörle Mücadele Kanunun “terör propagandası” hakkındaki 7/2 inci maddesine aykırılıktan dolayı açılacak ceza davalarında; haberlerin haber sınırını aşıp aşmadığı ve görüş açıklamalarının eleştiri amacıyla yapılıp yapılmadığının takdiri yargıya bırakılmaktadır.
Terörle Mücadele Kanunu maddelerini ve cezalarını çoğaltarak kullananların; reform adı altında yargıya emanet ettikleri “haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” cümlesine dayanarak beraat kararı verilmesini beklemek saflıktır, iyi niyetli olmak bile sorunu çözmeyecektir.
Hatta ileride verilmesi muhtemel mahkûmiyet kararlarında; ifade özgürlüğünü istisna sınırlandırmaları esas kabul ederek neyin haber verme sınırlarını aştığını ve neden düşünce açıklamasının eleştiri olmadığına dair gerekçeleri okuduğunuzda hayretler içinde kalacaksınız, hiç şaşırmayın.
Terör propagandası hakkındaki yargılamalarda yaşadığımız gerçekler; yargının kendine özgü içinde bulunduğu endişe verici, güvenilir olmayan halidir. Çünkü haber, haberdir, eleştiri de eleştiridir. Ancak 1991 yılından bugüne kadar geçen sürede Terörle Mücadele Kanunu’na dayanarak terör propagandası aykırılık bulunduğu iddiasıyla açılan ceza yargılamalarında verilen kararlar içinde ifade özgürlüğünü koruyan, habere haberdir, eleştiriye eleştiridir diyen yargı kararlarında verilen beraat kararları bir dirhem kadardır. Mahkumiyetler ise tonlarca…
İfade özgürlüğünün temel insan hakkı ve özgürlüğü olduğunu içine sindiren yargıyı yaratabilmenin araçları nedir bilir misiniz? Önce bu hakkın hak olarak sağlanması gerekir. Yargı Reformu Stratejisi bunu istiyor mu? Asıl yanıtlanması gereken soru budur.
İfade özgürlüğün kullanılması için esas olan suç yaratmamaktır. Düşüncelerin bile cezalandırılabileceği bir sisteme kapı aralayan hukuk adaletli değildir. Böyle bir yargıya eriştiğinizde sadece cezalandırılırsınız, güven vermez.
Bir kez daha tekrarlamak gerekiyor ceza hukuku ve düşüncelerinden dolayı insanları cezalandırmak son çaredir.
Giderek sürekli ifade özgürlüğü üzerine aynı şeyleri tekrar tekrar yazmakla; Terörle Mücadele Kanunundan beslenen cezalandırma siyasetini içselleştiriyor muş gibiyiz. (Fİ/DB)
Kaynak: BİANET
- 6 gösterim