Kanser hastası Fatma Özbay'ın kemoterapi günlüğü

“Şu anda kel bir başım var, çok üşüyor. Daha önce tıraş ettiğimde bu kadar üşümüyordu, en azından bir santimlik bir saçım kalıyordu. Şimdi  hiç saç yok, birkaç dağınık var, diğer arazi çıplak. Dördüncü seans sonrası ilaç değişimine gidilecek, yeni beşinci seans sonrası verilecek ilaçlar saçı dökmüyormuş, saçımın dökülmesine üzüldüğümü sanmayın sakın. Yakında tekrardan uzun saçlarım olacağını biliyorum, olmasa da umrumda değil. Belki de bundan sonra saçlarımı uzatmam, uzun saç kurumuyor ve baş ağrısı yapıyordu, her banyo sonrası. Daha saçsız objektiflere poz veremedim, fotoğraf çekip size bir tane göndereceğim.”

***

3 Aralık 2018

Merhabalar,

Canım Rozam ve Arkadaşlarım. Kaç gündür yazacağım diyorum ama bir türlü bir başlangıç yapamadım gitti. Tembellik diz boyu. Neyse bugün tembelliğin bacağını kırdım ve yazıyorum. Neden daha sık yazmadığımı biliyorsunuz, her ne kadar adına tembellik desem de aslında parmaklarımın ağırmasını engellemek amaçlı yazmıyorum. Ayrıca size yazıp diğer arkadaşlara yazmamak haksızlık. Şimdiye kadar onlarca mektup aldım ve her arkadaş durumumu merak ediyor, yazmamı istiyor. O kadar arkadaşa yazarsam korkarım daha uzun süre yarım yamalak kalacağım. Bunları düşünerek yazmıyorum nasıl akıllıca değil mi? Şaka bir yana yazan tüm arkadaşlara karşı mahcubum bir an evvel tedavinin olumlu sonuç vermesini istiyorum ki arkadaşlara cevap yazayım. Çok uzatmadan bunu geçeyim. Bir önceki mektupta ameliyat öncesi ve ameliyat sürecini anlatmıştım, bu mektupta ise kemoterapi sürecini anlatacağım. Evet Raperin'in hastane serüvenine hep birlikte bir göz atalım, bakalım nelerle karşılaşacağız. Hazırsanız başlıyalım yolculuğa!

(Bugünlük bu kadar yeterlidir, yarın devam ederim, daha 7 gün var tatilin bitmesine, o güne kadar bitiririm bu mektubu. Başlangıç yaptım, sonunu getiririm şimdilik öpüyorum, xatirê we!)

Günler sonra yeniden merhaba,

Anlayacağınız gibi mektup yazmaktan kesilmişim, yazamıyorum. Bu gidişle okuma-yazmayı unutacağım. Üşengeçlik diz boyu, uzun yazacağım dediğim mektubu en son güne bıraktım, yarın göndermem gerekiyor güya. Neyse ben daha fazla uzatmayayım. Bermal'e bir cin Raperin resmi çizecektim onu da yapamadım söz çizeceğim. Ama ne zaman işte orası da piçikekî belirsiz, sorun değil günler çuvala girmedi ya, daha önümüzde uzun yıllar, yollar var çizerim. Gönderdiğiniz hediyeler beni çok ama çok duygulandırdı. Takıları şimdilik takamıyorum, ipler kolumda alerji yapıyor görüyorsunuz değil mi, ne kadar da nazik olmuşum (?) Kıyafetleri giyiniyorum. Derya, şekrolun gömleklerini henüz giyinemedim, halen koltuk altındaki şiş tam olarak inmemiş ve herhangi bir giysi giyemiyorum. Atletlerimin sol taraftaki askılarını kesmişim ki koltuk altı ağrımasın, naziklik böyle bir şey olsa gerek = ) Roza'nın kapşonu da kolları dar bir tek sefer giyindim. Sanırım makina biraz daha daralttı. Günlük kıyafet değiştiriyorum. Nevresim haftada bir gün yıkanıyor, makinada. Maskotlar çok şirin ellerinize, yüreğinize sağlık. H. Reyhan yeni bizim Reyhan'ın aylar önce gönderdiği mektup nihayet elime ulaştı, zarfta başka arkadaşların da mektupları vardı. Hepinize teşekkür ediyorum. Yazdıklarınız güç veriyor. Direniş bayramınızı kutluyorum. İki yıldır sönük bayramlar kutluyorum.

Bir-iki kişiyle bayramları karşılamak-kutlamak tatsız oluyor, ama yine de kutluyoruz. Tabi kimseyi öpmüyorum, uzaktan kutluyorum, şimdide sizlerin bayramınızı uzaktan kutluyorum. Ha heval Berat geçenlerde bazı arkadaşların tahliye olduğunu yazmıştı, sizin konudan haberiniz var mı? DGM'de yargılanan 125'likler tahliye olmuş. AİHM kararıyla tahliye olan bir-iki arkadaşın ismini de yazmış, bizim de başvuruda bulunmamızı istemişti. Tekirdağ'da da dokuz arkadaş güya tahliye olmuş. Şaşırdım. Eğer bu haber doğru ise bence biz de başvuruda bulunalım. Bu ay kabul edilirse Ekimde avukatım rahat rahat ziyaretime gelebilecek. O zaman başvuruyu yapmasını isterim. Sizler şimdiden başlatın derim. Avukattan bahsetmişken devam edeyim. Nihayet aylar sonra iki avukat beni görmeye geldi. Kötü olan, henüz gelmiştim. Ve halen zihnim berrak değildi. Malum tedavi sonrası bir hafta boyunca zihnim karma karışıktı. Ne kadar anlatabildim bilmiyorum. Değişen bir şey olur mu henüz yok, bakalım koşullarda nasıl bir değişime yol açacak. Tedaviye kelepçeli ve ringle götürülüyordum. Kaç kez kelepçe takmamalarını söylediysem de fayda etmedi. Yiyecekleri sorsanız hiç bir farklılık yok. İster hasta ol, ister sağlam yemekler aynı veriliyor. Bunu doktora söyledim, belki diyet yazar diye, ne söylese beğenirsiniz? yazmam özele giriyor, kendin al dedi. Ya tamam kendim alacağım, yazın, yine de yazmadı. Velhasıl, bu bir doktorun tavrı olur mu, hem de kadın. Daha önce de ailem sizden bilgi istediğinde verebilir misiniz diye sormuştum. Hayır, neden diye sordum, sizin durumunuz farklı, nasıl bir fark  , siz mahkumsunuz ailenize bilgi vermem zaten gereken açıklamaları size yapıyorum, akıl sağlığınız yerinde olmasaydı aileye bilgi verirdim diye başladı uzun bir söyleve... İnfaz hakimliğine ocak alabilmek için yazdım kabul edilmedi.

Heval Roza'nın sevkinin buraya yanıma çıkarılması için yazdım on da, kapasite doluluğundan dolayı kabul edilmemesi yazısı geldi. Telefonda konuşmak için yazılan dilekçeye henüz bir cevap gelmemiş, umarım ona bir cevap verilir. Acaba heyettekiler hayatında bir kerecik olsun, zindandan geçmiş mi? Koşulları biliyorlarmış gibi o kadar rahat rahat olumsuz rapor veriyorlar. Heyete çıktım belki koşullar sorarlar diye düşündüm, hiç konuşturmadılar bile. Bu ülkenin güya az bilgili bilim insanları olan doktorların hali buysa vay toplumun haline! İnsani olan her şey sanki geriymiş, kurtulunması gerekenlermiş gibi bir yaklaşım var. Hayret ediyorum, sistemin toplum dokusunu nasıl bozduğunu bu hastane sürecinde daha iyi gördüm. Yaşanmaz hale getirmiş, ondan olsa gerek hastaneler hastalarla dolup taşıyor. Her şey bana çok yabancı ve tuhaf geliyor sanki başka bir gezegene gitmişim gibi geliyor bana. (Bir ara vereyim, devam edeceğim)

İşte yeniden karşınızdayım, yok siz benim karşımdasınız. Güya kendimi anlatacaktım, yine dağıttım. Ameliyat sonrasına geleyim. Daha önce yukarda yatakhanede yatmadığımı sanırım yazmıştım. İnip-çıkmak sorun oluyor, tuvalet meselesi, baş dönmesi olunca aşağıda kalmak daha uygundu. İki ay yerde uyudum Kübra'nın 'si sonuç verdi ve nihayet tek katlı bir ranza aşağıya getirildi, şu an bir ranza sahibiyim. Hava çok soğuk olduğundan genelde ranzamla başbaşayım. Volta atıyor, egzersiz yapıyorum, günü yatakta geçirdiğimi sanmayın sakın, bu benim tabiatıma aykırıdır. Tu de doğru düzgün bir yeşilçam filimi bile olmadığından Tv izlemenin de tadı tuzu yok. Daha önce banyo yapma sorunum vardı. Çünkü kolumu kullanamıyordum. H. Nuriye ve H. Kübra banyo yaptırıyorlardı, saçlarım uzun olduğundan ve kıvırcık olduğundan (Millet bebekliğinde kıvırcık doğuyor, ben kırkımdan sonra kıvırcık oldum) hayli zahmetliydi, sağolsun her iki arkadaş hiç sıkılmadan yardımcı oluyorlardı. Şimdi saçım yok ve banyoda sorun olmaktan çıktı.

Gelen mektuplarımı da H.Kübra okuyor bana. Çok genç bir arkadaş ve ağır bir sorumluluk yüklendi, onun için üzülüyorum ve kendim bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Her gün güneşleniyorum da. Saçlarımın hikayesini kısaca anlatmasam haksızlık etmiş olurum o uzun örüğüme. Birincisi seansın son günlerinde saçlarım hafiften dökülmeye başladı, ben de örük yaptım ki etrafa dağılmasın. Banyo günü örük açılmadı, H. Roza hatırlıyorsun benim yorgun yünüm makinada nasıl keçeleşmişti ve biz makasla, bıçakla nasıl canla-başla açmıştık günlerce. İşte saçlarım da aynı o yün gibi olmuştu. Banyoda ıslak ıslak kalakaldım. Arkadaşlar makas istediler; veremeyiz, yarın dilekçe isteyin, cevabıyla karşılaştılar. Saç aynı diken gibi bedenime batıyor zaten uyku problemi yaşıyorum, bir de dikenli saç ortaya çıktı. Köpüklü köpüklü kalakaldım. H. Nuriye gidip tırnak makasını getirdi ve tüm saçlarımı tırnak makasıyla incitmeden yavaş yavaş kesti. Ertesi gün H. Reyhan'da permatikle kalan kırıntıları aldı. Jiletin kafama değmemesi için saç tellerini parmağının üzerine koyup kestiğinden, galiba parmaklarını da kesti, ama bana demedi uzay çağında, teknolojinin bu kadar geliştiği bir çağda bize reva görüleni görüyorsunuz değil mi? Saç kesmek için bile makas verilmiyor ve ilkel yöntemlerle saç kesiyoruz. Dünyanın hangi sisteminde böylesi insanlık dışı bir yaklaşım var, nasıl bir korku.

Kim bilir belki de bir gün onlar da aynı hastalıkla karşılaşırlar, malum her dört kadından biri meme kanserine yakalanıyor, kime ne zaman, ne olacağı bilinmez. Belki o zaman utanırlar yaptıklarından. Şu anda kel bir başım var, çok üşüyor. Daha önce tıraş ettiğimde bu kadar üşümüyordu, en azından bir santimlik bir saçım kalıyordu. Şimdi  hiç saç yok, birkaç dağınık var, diğer arazi çıplak. Dördüncü seans sonrası ilaç değişimine gidilecek, yeni beşinci seans sonrası verilecek ilaçlar saçı dökmüyormuş, saçımın dökülmesine üzüldüğümü sanmayın sakın. Yakında tekrardan uzun saçlarım olacağını biliyorum, olmasa da umrumda değil. Belki de bundan sonra saçlarımı uzatmam, uzun saç kurumuyor ve baş ağrısı yapıyordu, her banyo sonrası. Daha saçsız objektiflere poz veremedim, fotoğraf çekip size bir tane göndereceğim, muhteşem kelimi görün, nasıl da parlıyor, kurutma derdim kalmadığı için H. Leyla'nın havlusunu da kullanamadım, merak etmeyin, çeyizime kaldıracak değilim, sonra kullanacağım. Acaba H. Amber'in itirazı kabul edildi mi, tahliyesi için bir gelişme oldu mu? Umarım olumlu bir gelişme olmuştur.

Geleyim muhteşem hastane serüvenlerime. Ameliyat öncesi onkolojiye iki kez götürmüştüm o zaman kemoterapinin ameliyattan 21 gün sonra başlanacağı söylenmişti; ama ancak benim 42 gün sonra başlandı. Bu kadar gecikme yetmiyormuş gibi randevu gününden bir gün sonra götürüldüm, ikinci seans sabah değil, öğlen götürüldüm. Doktor, sabah tedavi yaptıklarını onun için yarın sabah getirin diye hem sözlü hem de yazılı olarak belirtti. Peki ne oldu ertesi gün yine öğleden sonra götürüldüm, neyse ki tedaviyi yaptılar. Tedaviye üçüncü günden başlanarak üç günlük iğne yapılıyor (kan değerlerinin düşmemesi için koldan vuruluyor) İlkin gece 11'den sonra ancak yaptırabildik, bir dediler eczanede iğne yok, bir dediler Erzurum'da yok, birazdan, bir saat sonra yapılacak diye diye sinirlerimi alt üst ettiler. O iğneler yapılıncaya kadar en az 10 kez soruyoruz, ne zaman akıllarına eserse acili çağırıp iğneyi vurduruyorlar. Bir gerginlik bir gerginlik sormayın gitsin. Galiba bu mektubu kısa tutacağım, çünkü şu anda baş ağrım başıma misafir oldu. Uzun zamandır ağrımayan bu baş şimdi ağrımaya başladı. Bu hafta 4. seansa gideceğim, daha dört tane var. Şimdiye kadar kan değerlerimde düşüş olmamış, iyi gidiyor.

Sevk konusunda Amed, Patnos, Iğdır, baya iyi. Ama biraz daha beklemek zorundayız, malum tedavi daha bitmedi ya. Bir bitse de sizlere kavuşsam çok özlüyorum çook. Çok erken şu bozuk hücreleri korumalıyım, iyileştiğimi öürendiğim gün ilk önce Bilge'ye yazacağım sonra Şakran, Gebze, Bayburt tayfasına ve diğer yoldaşlara yazıp müjdeyi vereceğim. Aylardır Bilge'ye yazmıyorum, yıllar önce bana "Kendine bakmasını bilmiyorsun" demişti. O zaman da ameliyat olmuştum, şimdi de yine Bilge'yi üzmek istemiyorum. Sizleri yeterince üzdüm, sıra sevindirmeye geldi. Dilerim hepinizin durumu iyidir. Roza, hastalığın konusunda arkadaşların yazmış olduğu mektuplardan dolayı kaygılanıyorum, onun için Hacer ablaya sordum. İyisin değil mi? Lütfen iyi ol. Arkadaşlar, kısa yazdım ve ne yazdığımı da, ne yazmalıydım onu da hatırlamıyorum. Şu an başımı yastıkla buluşturup uyumak istiyorum daha fazla ağrım olmasın. Telaşlanmayın, tanıdığım, arkadaş olduğum baş ağrımdır, geçer.

Şimdilik bitiriyorum hepinize kucak dolusu öpücükler gönderiyorum, şimdilik kucaklayamıyorum, sevgilerimle, özlemlerimle geliyorum sizlere .

Roza'ma iyi bakın, beni merak etmeyin, iyileşeceğim, size stranlar söyleyeceğim. Kendinize, birbirinize çok iyi bakın. Görüşmek umudu ve isteğiyle öpüyorum hepinizi. Rozam, Ablam, yoldaşım. Kendine iyi bak. Seni çok seviyorum. Çok özlüyorum, öpüyorum seni. Umutla kal.

Roperin - Fatma Özbay