‘MAHPUS HAKLARI EL KİTABI'NA DİPNOT
Adil Okay
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSSTD), Mahpus Hakları El Kitabı yayınladı. Öncelikle Kitabı yayına hazırlayan Başak Ekinci ile Mustafa Eren’i kutluyorum. CİSSTD önemli bir eksikliği(mizi) kapatmış oldu.
Öncelikle altını çizeyim, kitabı yayına hazırlayan CİSSTD ile -aynı siyasi kulvarda olmasak da- ortak noktamız: “Hapishaneler ve Mahpuslar”. CİSSTD, fonlardan da yararlanarak tüm mahpuslar için çalışmayı hedeflerken, biz, yani “Görülmüştür Ekibi”[i], ağırlıklı olarak sol, sosyalist ve yurtsever Politik Tutsaklar için gönüllülük temelinde faaliyet yürütmeye çalışırız. Çalışırız diyorum, çünkü bu faaliyetlerimiz esnasında sık sık “devlet” yolumuzu keser, hakkımızda soruşturma – kovuşturma açar (Bkz. Salyangoz ve Praksis davası)[ii] ve hatta bizi hapse atar. (İHD şube başkanları Ali Tanrıverdi ile Muharrem Erbey’in gerekçesiz- rehin politikasıyla tutuklanmaları gibi) Ancak bu farklılıklarımıza rağmen CİSSTD mensupları ile sık sık yolumuz kesişir. Zira ne onların ortaya çıkaracağı bir hak ihlaline, “bunlar siyasi değil” diye biz göz yumarız. Ne de onlar bizim saptadığımız bir sorun – haksızlık – keyfiyet hakkında “Bunlar siyasi tutsak bizi ilgilendirmez” derler… Bu anlamda dayanışırız. Hapiste Sağlık, Hapiste Engelli, Hapiste LBGTİ sorunları hakkında ulaşamadığımız bilgilere ulaşıp bizimle ve kamuoyuyla paylaşmaları da takdiri hak etmektedir.
Bu girişten sonra kitapta eksik bulduğum noktalara değineyim. Öncelikle Kitabın “önsöz”ünde bizim gibi kurum, grup, dernek ve örgütlerin sadece sol, sosyalist ve yurtsever tutsakların sorunlarıyla (yani sadece % 5 ile) ilgilendiğinin altının çizilmesi dışında “yorum” yok. Önce bu yorumun neden sorunlu olduğunu açıklamaya çalışayım. Bir dönem cezaevi komisyon başkanlığı yaptığım İHD, belirtildiğinin aksine adli mahpusların da başvurularını almaktadır. İHD hak ihlalleri dosyalarında konuyla ilgili belgeler mevcuttur. Ama tabi İnsan Hakları İhlalleri’nin öznesi daha çok sol-sosyalist ve yurtseverler olduğu için ağırlıklı olarak onların sorunlarıyla ilgilenilmeye çalışılmaktadır.
Kaldı ki politik tutsakların sorunlarını görünür kılmak, koşulları iyileştirmeye çalışmak tüm hapishaneleri dolayısıyla adli mahpusları da ilgilendirir. Yasalardan yararlanma eşitliği ilkesini biliyoruz. “Ben çıkana kadar büyüme e mi… Görüş Günlerinde Büyüyen Çocuklar.“ adlı kitabımın önsözünde bu konuya şöyle değinmiştim: “Kitapta, neden sadece bir kesimin yaşadıkları yansıtılmış” sorusu akla gelebilir. Elbette sadece sisteme muhalif sol, sosyalist ve Kürt yurtsever tutsakların ve onların çocuklarının değil, diğer politik mahpusların örneğin Ergenekon davasından subayların, Hizbullahçıların ve adli mahkûmların çocukları da “hapishanede kapılarında” aynı zorlu süreci yaşıyorlar. Özellikle ekonomik güçleri olmayan adli mahkûmların eş ve çocukları –ki büyük çoğunluk bu durumda- daha çok itilip kakılıyorlar. Kitapta yer alan politik tutsaklar ve çocukları yani birinci dereceden tanıkların ifadeleri, hapishanelerdeki genel uygulamalar ve “mevzuat” hakkında ayrıntılı bilgi sunmaktadır. Bu uygulamalardan bir diğer deyişle (c)eza’dan tüm tutuklu ve hükümlüler etkilenmektedir. Bu örneklerden yola çıkarak 138 bin tutuklu ve hükümlünün (c)eza evlerinde yaşadıkları hakkında bir öngörüye sahip olmak mümkün olacaktır.”[iii]
Mahpus Hakları El Kitabında, 150 sayfa boyunca yasalar, mahpus “hakları” en ince ayrıntısına kadar alt başlıklar halinde verilmiş ama hiç biri hakkında yorum yok. Yani, “Şurada eksiklik var, uygulanması olanaksız, uygulanamıyor, mahpusların yararına değil” gibi notlar, dipnotlar, yorumlar yok. Oysa yorum yapmak hem konuyu anlaşılır kılar hem de mahpus haklarının korunmasına, bu hakların gelişmesine hizmet eder. Kitabın hedef kitlesinin mahpuslar olarak seçilmesi bu ihtiyacı ortadan kaldırmaz.
Örnek vereyim: Kitapta “Sağlığa erişim hakkı”na 18 sayfa yer verilmiş. Alt başlıklar sırasıyla: “Hapse giriş ve ilk muayene, Hapiste sağlık hizmeti, sağlık servisi, revirde muayene ve tedavi, hastaneye sevk, hastanelerde hükümlü koğuş servisi, hastanede refekatçi, hasta mahrumiyeti hakkı, sağlık denetimi, sağlık giderleri, hapis cezasının hastalık nedeniyle ertelenmesi…” diye devam ediyor. Yorumun en gerekli olduğu nokta burası değil midir. Hapishanelerde şu anda 300 kadarı ağır, 1000 (bin)’e yakın tahliye bekleyen hasta mahpus olduğu yazılamaz mıydı. Hapishanelerde tedavi edilmediği ya da yeterli tedavi edilmediği için tahliye edilmeden hayatını kaybeden mahpus sayısı (son bir yılda) verilemez miydi. Artı bu konuda yorum yapılamaz mıydı. (Bunlar devletin de kabul ettiği gerçekler.) İHD’nin ve hasta mahpus yakınlarının uzun zamandır şikayet ettiği ATK (Adli Tıp Kurumu)’nun bilinen eksiklikleri bir cümleyle de olsa ifade edilemez miydi. Geçmişte sadece siyasi tutsakları mağdur eden 3’lü protokol’ün ne olduğu ve nelere yol açtığı kısaca açıklanamaz mıydı.[iv]
Hiç olmazsa “Önsöz”de yer verilebilirdi.
Ayrıca anımsatayım ki “yorum”, hapishane idarecilerinin de başvurduğu bir yöntemdir. Örneğin yasalar bir disiplin cezası için “1 aydan 3 aya kadar iletişim yasağı” derse, bunun bir ay mı, 2 ay mı olacağı da genellikle “suç” denilen fiilin boyutuna- niteliğine değil o idarecinin yasayı yorumlamasına bağlıdır. Mersin Hapishane Müdürü ile görüşmeye giden heyetin arasındaydım. Müdür, “slogan atma suçunda ben en alt cezayı veriyorum. Yasayı böyle yorumluyorum” demişti.[v] (İyi müdür olduğunu bize göstermek için zannediyorum.)
Ne yazık ki hapishanelerde idareci yorumları, genellikle mahpusların aleyhinedir. Mahkemeler gibi. Yorum ve kanaat hemen her zaman politik tutsakların aleyhine işlemiştir. Keyfiyet de diz boyudur. Kızım Öykü’nün hapishanelere yolladığı balonları hatırlarsınız.[vi] Basında geniş yer almıştı. Bir hapishanede serbest sayılan ve adrese ulaşan balon, bir diğerinde sakıncalı sayılmıştı. Bir hapishanede serbest olan renkli kalemlerin bir dönem diğerinde yasak olduğunu da hatırlatmakta yarar var. Bu örnekler çoğaltılabilir.
Bitirmeden konu dışı görünse de AB müktesebatının – görece “iyi” görünse de- sorunları çözmek ya da azaltmak için yeterli olmadığının da altını çizmek istiyorum. AB’yi oluşturan ülkelerden ve ABD hapishanelerinden de kulağımıza “imdat”[vii] çığlıkları gelmektedir.
Sonuç itibariyle:
Bu yazı, kuru bir “kitap tanıtımı” olarak kalmasın istedim. Yapıcı olduğunu düşündüğüm eleştirilerimi, olası bir 2. Baskıya katkı olsun diye sundum. Eksikliklerine karşın “Mahpus Hakları El Kitabı”, politik veya değil tüm mahpusların ve bizim gibi “iflah olmaz, ıslah edilemez” potansiyel mahpusların yararlanacağı bir kitap. Aynı şekilde konuyla ilgili çalışma yapan “Sivil Toplum Örgütleri” ya da “Demokratik Kitle Örgütleri”[viii] mensuplarının da başvurabileceği bir kaynak. Son önerim(iz): Kitabın PDF ya da e - kitap formatında sosyal paylaşım ağlarında kamuya açılması da düşünülmelidir.
Başak Ekinci ile Mustafa Eren’in emeğine sağlık diye bitiriyorum diyeceklerimi.
Künye: Mahpus Hakları El Kitabı, Başak Ekinci, Mustafa Eren, TCPS Kitaplığı, İstanbul 2015.
...
[i] Görülmüştür ekibi kimdir: http://gorulmustur.org/neden
[ii] Görülmüştür Ekibi’nden Adil Okay hakkında açılan, Basında “Aziz Nesin’lik dava” diye anılan “Salyangoz Davası” düştü. http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/71265/Firarin_kod_adi_salyangoz____.html?wjzynhoakldnhojs
Ve bakınız: İÇLERİNDE GÖRÜLMÜŞTÜR EKİBİNDEN SERDAR TÜRKMEN'İN DE OLDUĞU PRAKSİS GRUBU MÜZİSYENLERİ GÖZALTINDA: http://gorulmustur.org/icerik/iclerinde-gorulmustur-ekibinden-serdar-turkmenin-de-oldugu-praksis-grubu-muzisyenleri
[iii] Ben Çıkana Kadar Büyüme e mi… Adil Okay, Nota Bene yayınları, Ankara, 2011.
[iv] Bkz. Konuyla ilgili son yazım: Fatma Tokmak Ölüyor. Duyuyor musunuz? http://hapistesaglik.com/2015/05/18/adil-okayin-hasta-mahpus-fatma-tokmak-hakkinda-ki-kose-yazisi/
[v] Tutuklanan Mersin İHD başkanı Ali Tanrıverdi ve Adil Okay'ın da içinde bulunduğu bir grup arkadaşı birlikte 2010 yılında Mersin cezaevi müdürünü ziyaret etmiş ve bir tutanak tutmuştu. Mersin cezaevi Müdürü Kemal Karjaik’le görüşmede yöneltilen şikayetler ve alınan yanıtlar. http://www.gorulmustur.org/icerik/i%C5%9Fte-mersin-ihd-ba%C5%9Fkani-ali-tanriverdinin-su%C3%A7u-pozant%C4%B1daki-%C3%A7ocuk-tecav%C3%BCzlerini-ortaya
[vi] Yazar Adil Okay'ın kızı Öykü'nün siyasi tutuklu ve hükümlülere gönderdiği balonlara cezaevi idareleri tarafından el konuldu. Gerekçe "tehlikeli" olmaları. Olay "Uçurtmayı vurmasınlar" filmini hatırlattı. http://www.etha.com.tr/Haber/2010/03/12/guncel/balonlari-vurdular/
[vii] Bkz. Avrupa hapishaneleri hak ihlalleri ile dolu: http://www.incanews.com/dosya/4748/avrupa-hapishaneleri-hak-ihlalleri-i…
ve ABD: Abu Mumia vakası: http://www.humanite.fr/de-nouveau-hospitalise-mumia-est-prive-de-contact-avec-les-siens-574266 ve http://gorulmustur.org/icerik/abd-gocmen-hapishaneleri-endustrisi-uzerine
[viii] “Sivil Toplum Örgütleri” ile “Demokratik Kitle Örgütleri” farklı örgütlenmelerdir. Bu konu ayrı bir yazıyla açıklanabilir. Şu örneği vermekle yetineyim. TÜSİAD, MÜSİAD ya da Deniz Feneri de birer STÖ’dür. STÖ’lerin hükümetlerden- devletlerden bağımsızlıkları da tartışmaya açıktır.
- 4 gösterim