“Burada ürettiklerimiz sürekli kısıtlamaya tabi tutuluyor, dışarıya çıkması engelleniyor. Ürettiklerimiz, yazdıklarımız, okuduklarımız idare ve mahkeme kararlarıyla “suç” kapsamına alınıyor. Özellikle kendi dilimizle yazdıklarımıza önyargıyla bakılıyor. Son dönemlerde en çok karşılaştığımız durumlardan biri de; Kürtçe yazdıklarımıza, notlarımıza el konulması ve uzun süre tarafımıza verilmemesi. Fransızca yazsak da aynısını yapacaklarını ve en iyisi Türkçe yazmak olduğunu söylüyorlar.”
Muhammet KOÇYİĞİT
T Tipi Kapalı ve Açık Hapishane DÜZCE
***
Merhaba Sevgili Adil Okay;
Uzun zamandır Fikret (Karakoç) arkadaşla mektuplaştığınızı biliyorum ve bu iletişim ağına dahil olmak için size yazdım. Yazdıklarınızı bazen alıp okuyarak sizi gıyaben tanımış oldum. Umarım iyisinizdir ve sağlıksınızdır.
Benim ve Fikret arkadaşın edebiyata ilgisi sayesinde sık sık edebiyat üzerine çalışmalarımız ve tartışmalarımız oluyor. Bu sayede hem naçizane yorumlarımı, yaşadığımız zorlukları sizinle paylaşmak hem de değerli fikirlerinizi almak isterim.
Genel olarak zindanda bir şeyler üretmenin (yazımsal-görsel) zorluğunu ve değerini biliyorsunuz. Tabii edebiyata ayrı bir parantez açmak istiyorum. Zindanda edebiyat oluşturmak dışarıya kıyasla daha zor olsa gerek. Dış etkenlerin dayatmasıyla oluşan tecrit, imkanlara ulaşamama, toplumdan fiziken uzaklaştırılma daha fazla düşünmeyi ve çabayı gerektiriyor. Kelimelerin büyüsüne, kurgunun geçerliliğine inanmak yeterli olmuyor. Toplumsal hakikatle fazlasıyla iç içe olmak gerekiyor. İyi edebiyat toplumun mitlerini, fikirlerini, zaaflarını, bakış açısını, kullandığı kelime ve konuşma -folklorun her şeyini- biçimlerine kadar bilip içermelidir. Fakat zindanlar kurgulanışları itibariyle soyutluğa sevk edip, toplumla gerçek bağını kopararak yabancılaşmayı amaçlıyor.
Mücadele yaşamın kendisidir, zindan ise mücadelenin bir alanı. Mücadelenin sürekliliği toplumla kurulan doğru bağ ile ilgilidir, toplumsal olanla ilgilidir. Edebiyatı da bu minvalde yaşamla ilgili görmek gerekir. Ve yaşam böylece nasıl bir edebiyat sorusuna da perspektif sunmuş oluyor. Muhalif olan, her zaman bu perspektifle yaratıp, edebiyatı onun estetiğini geliştirip, hakikat zemini sunmuştur.
Edebiyattaki “edep” kelimesi dikkatimi çekmiştir. Edebiyat bu kelimeden doğsa-türese gerek. Edep toplumun töresine uygun davranmadır. Buna “toplumun var oluşuna, hakikatine, amacına uygun davranma da” diyebiliriz. Toplumun mümkün kıldığı hakikat, “toplumsal ahlak ve politikaya uyma”, “toplumsal öz ve ölçüye uyma”… daha da çoğaltılabilir ve edebiyatla ilişkisi kurulabilir. Özellikle neoliberalizmin gerçeği fazlasıyla bulanıklaştırdığı bu dönemde toplumun gerçek sorunlarıyla bağ kurabilmek, anlamak çok önemlidir. Bu nedenlerle toplum olmadan edebiyatla, hiçbir şey de olmuyor. Şu ikilemin aşıldığını- “sanat sanat için”, “sanat toplum için” düşünüyorum. Edebiyat toplumun dilidir, onun binlerce yıllık hakikatinin yansımasıdır. Bu nedenle toplumla beraber yapılır, diyebilirim.
Sevgili Adil Okay, Kürt tutsaklar olarak hem tutsaklığın hem de Kürt olmanın doğurduğu zorluklarla üretmeye çabalıyoruz. Yıllarca yasaklanmış, asimilasyona, baskıya maruz kalmış, alanı daraltılmış bir dille yazmak, okumak, edebiyat oluşturmak zor ve bizim için gurur verici. Bunu mücadelenin bir parçası olarak görüyoruz.
Burada ürettiklerimiz sürekli kısıtlamaya tabi tutuluyor, dışarıya çıkması engelleniyor. Ürettiklerimiz, yazdıklarımız, okuduklarımız idare ve mahkeme kararlarıyla “suç” kapsamına alınıyor. Özellikle kendi dilimizle yazdıklarımıza önyargıyla bakılıyor. Son dönemlerde en çok karşılaştığımız durumlardan biri de; Kürtçe yazdıklarımıza, notlarımıza el konulması ve uzun süre tarafımıza verilmemesi. Fransızca yazsak da aynısını yapacaklarını ve en iyisi Türkçe yazmak olduğunu söylüyorlar. Aynı topraklarda binlerce yıl yaşadıkları “kader birliği” yaptıklarını söyledikleri bir halkın diline “Fransız” muamelesi yapmak, o dile zorluk çıkarmak, çok doğal ve insani geliyor onlara. Önceki iktidarlar “yasak” diye dayatıyorlardı. Şimdilerde ise geliştirilmiş oto-asimilasyonla dilimizin alanı daraltılarak, dilimiz hor görülerek, yabancı dil muamelesi yapılarak aslında yasağı farklı şekil ve tezlerle sürdürüyorlar. Dilin aynı zamanda düşünme-mantalite olduğunu biliyoruz. Dil gelişmeden, dönüşmeden, zenginleşmeden bir toplumun kendine özgü düşünce biçimi, kapsamı ve orijinalliği de gelişmez. O toplumun sanatı da olmaz kendine ait fikriyatı da olmaz. Konu bağlamında söyleyecek olursak o toplumun edebiyatı da olmaz.
Bu uygulamalar sadece zindanlara özgü değil. Siz de biliyorsunuz, zindanlar, o ülkenin iktidar ve rejimlerinin gerçek amaçlarının uygulamalarının prototip alanlarıdır. Uygulanan tecrit, baskı ve yasakların eğer muhalifseniz (üstelik zindandaysanız) yansıması daha farklı oluyor.
Sevgili Adil Okay, mektubum kısıtlı ve dar bir çerçeveyi içermiş olabilir. Bunu size ilk kez yazmış olmama verin. Duyarlı birisiniz ve bunu bilerek yazdım. Bu sorunlarla mücadele etmeyi ve paylaşmayı; sorunların ortadan kaldırılması için önemli görüyorum.
Fikret arkadaşın ve diğer arkadaşların size çok selamları var. Yolladığınız kitaplar odamıza ulaştı, ayrıca teşekkür ederiz. Fikret arkadaş size daha sonra yazacağını söyledi. Şöyle bir sorunumuz var; aynı zarfta mektup yollamamıza izin vermiyorlar.
Bitirmeden önce size, tüm yoldaşlara, dostlara ve ilgili olan tüm tanıdıklara selamlarımızı yolluyoruz. Kendinize iyi bakın. Yaşamınızda, çalışmalarınızda başarılar dilerim. Sağlıcakla kalın. Daha özgür mekanlarda görüşmek üzere.
21.10.2024
Muhammet KOÇYİĞİT
T Tipi Kapalı ve Açık Hapishane
DÜZCE
- 16 gösterim