Açıkçası, bu 50 yıllık hapis benim için cezadan çok ödül sayılır. Gezi halk ayaklanmasının her özgür günü değil 50 yıla, idama bile değer.
4 Mayıs 2016
Türkiye de, bu günlerde, bir gazetecinin nasılsın sorusuna vereceği genel cevaplardan biri bu olsa gerek;
- Hapisteyim…
Hele işçi-emekçilerden ve ezilen Kürt halkından yana, devrimci- sosyalist bir gazeteciyseniz, bu daha bir kaçınılmaz oluyor. TC tarihinde ve yaşadığımız bu günlerde; bombalanan gazeteler ve sokaklarda infaz edilen gazetecileri hatırlayıp “Hapisle yırttığınıza şükredin” diyenler çıkabilir.
Bu akla yatkın gibi görünse de, bina bodrumlarında kadın ve çocukların, genç ve yaşlıların canlı-canlı yakıldığı bir ülkede insan şükredecek bir şey bulamıyor. Tabi hükümet ve devletin sunduğu arpalıklardan yemlenen bir iliştirilmiş–yandaş gazeteci değilseniz! Ama onların hali de hal değil doğrusu… İçlerinden bir iktidara dokunan yanlış bir cümle kursa ya aynı arpalıktan yemlenenler tarafından linçe uğruyorlar ya da uzun adamın bir “eyy...” demesiyle arpasının kesilmesi an meselesi olabiliyor. Afrika savanalarında leş için ölümüne rekabet eden leş yiyicilerin hayatları bu kadar vahşi ve değişken değildir. İşte biz bu cenah içinde yer alamadığımıza şükredebiliriz. Ama Sezar’ın hakkı Sezar’a; yedikleri arpanın hakkını insan aklını zorlayan yalana dolan ve çarpıtmalarıyla fazlasıyla veriyorlar.
Biz kendi mütevazı dünyamıza dönelim. Ben Yeni Evrede Mücadele Birliği gazetesinin Yazı İşleri Müdürü ve sahibiyim. Tüm sosyalist basın gibi büyük maddi zorluklar ve binbir emekle yayınını sürdüren bir gazeteyiz. Sosyalist bir gazeteyi çıkartma zorluğundan beni kurtarmak istemesinden olsa gerek, TC’nin “yüce” mahkemesi birçok komik gerekçeyle hakkımda 49 yıl 11 ay hapis cezası verdi. Ve tutuklanmama hükmetti. Gerçi ben zaten hükümlü ve hapisteyim. Ama olsun, TC’nin “iyi” niyetinden kuşku etmek haddimize değil. Misal şu sıra Kürt halkını kendi kendilerini yönetmenin zorluklarından kurtarmak için içte ve dışta canla-başla, tankla-topla çalışıyor.
Siz bakmayın Türkiye’de halkların durumunun gün geçtikçe kötüleşmesine, yoksa TC’nin halka hizmette sınır tanımadığını tüm dünya bilir!
Soma maden işçileri, Roboskililer, Sur ve Cizre halkı bu sınırsız hizmetlerin en yakın tanıklarıdır.
Tecavüzcülere, kadın katillerine, infazcı polislere dolandırıcı–rüşvetçilere vb. hapis cezası vermekte bu kadar pinti olan TC’nin “yüce” mahkemeleri ne yaptın da sana bu kadar bonkörce davrandı diye soracağınızı düşünerek biraz anlatmak istiyorum.
Temel nedeni; Mücadele Birliği bayrakları, önlük ve pankartlarıyla Gezi parkı eylemlerine katılmak!
Gezi ayaklanması hükümetin ve devletin ayarlarını nasıl bozduysa artık tüm devlet bürokrasisi gibi mahkemelerde, kafaya aldığı darbe ile akli dengesini yitirmiş birinden beklenecek saçma ve tutarsız kararlara imza atıyor.
Örneğin, sahibi ve yazı işleri müdürü olduğum Mücadele Birliği gazetesinin logosunu taşıyan yeleği giymeyi ve bu şekilde Gezi eylemlerine katılarak habercilik mesleğini gerçekleştirmem, mahkeme tarafından, gazetemi ilişkilendirdikleri TKEP/ Leninist örgütünün propagandası olarak kabul edilmiş.
Düşünün, sahibi olduğunuz yasal olarak yayınlanan bir gazetenin logosunun bulunduğu önlüğü giymenin ya da bayrağını taşımanın suç sayılıp hapisle cezalandırılması gibi bir garabet. Ve gezi olaylarında bu şekilde görüntülendiğim her sefer için ayrı ayrı hapis cezaları verildi.
Şaka gibi değil mi?
Biliyoruz TC’nin şakası olmaz, ama inanın ki cezalarının gerekçelerine bakıp gülmek, 50 yıllık hapis cezasına üzülmekten daha ağır basıyor. Buda ancak TC’nin marifetiyle olabilir: Hapis yatırırken güldüren, güldürürken yatıran!
19. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararına bakıldığında, mahkemenin esas olarak Gezi eylemlerini yarılamaya çalıştığı ve 50 yıllık hapis cezasının asıl gerekçesinin Gezi eylemleri olduğu görülecektir. Öyle ki gerekçeli karara bakıldığında mahkemenin adeta hükümet sözcülerinin o dönemki açıklamalarını aynen kopyalayıp karara vardığı görülüyor.
Örneğin “01 Haziran 2013 tarihinde Taksim ve çevresinde provokatörlerinde yönlendirmeleri neticesi birkaç ağaç bahane edilerek başlayan eylemler büyümüş, olaylar terör örgütü yandaşları yüzleri maskeli şahıslarca…”; gerisini hükümet açıklamalarından hatırlayabileceğiniz bir ajitasyonla verilecek cezanın zemini döşenmiştir.
Ve 19. ACM’si, sahibi ve yazı işleri müdürü olduğum Mücadele Birliği gazetesini de TKEP/Leninist adına Gezi eylemlerine katılan ve halkı yönlendirip kışkırtan bir çevre olarak mahkûm etmiş ve gazete müdürü olarak beni 50 yıllık bir hapisle cezalandırmıştır.
Açıkçası, bu 50 yıllık hapis benim için cezadan çok ödül sayılır. Gezi halk ayaklanmasının her özgür günü değil 50 yıla, idama bile değer. Ama devlete göre; halkı ne kadar sömürse de, ne kadar ezse de itiraz etmeyecek sağımlık koyun gibi görüyor. Onlara göre bu halk kendi aklıyla değil, ancak “dış mihrakların” ve “terör örgütlerinin” kışkırtması ya da provokasyonuyla devlete karşı isyan eder!
Yargılandığım mahkemede; devletin ve hükümetin tüm gerici, pervasız baskı-sömürü politikalarına karşı kendi iradesiyle isyan ettiği gerçeğine gözlerini kapatarak, biz devrimcileri suçlayıp, cezalandırarak bastırabileceğini sanıyor.
Aslında TC bizden daha iyi biliyor ki tüm örgüt ve partilerin toplam gücü bile Gezi de isyan eden milyonları sokağa dökmeye yetmez. Bu gerçek, yani isyan eden ve ayaklanan halk gerçeği hükümetin ve devletin ayarlarını öyle bir bozup, ölümüne bir korku yarattı ki artık bu korkudan kaynaklı bürokrasinin her kademesinde saçma sapan kararların alınıp uygulaması sıradanlaştı…
Müdürü olduğum yasal bir gazetenin reklam önlüğünü giymeyi ve atılan gazlardan korunmak için yüzümü örtmeyi suç sayan mahkeme kararı da, halk ayaklanması ile ayrı bozulan devletin tipik saçma kararlarından biri.
Mahkemenin gerekçeli kararında, daha başka bu tür saçmalıklar dolu. Ve bu kararı alıp bir mizah dergisine koysanız en tutulan bölüm olabilir.
Matematiğin dört işleminde TC’nin ne kadar başarılı olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Tabi TC her toplumsak kesime, ya da sınıfa, özel bir matematik işlemi uygular. Örneğin TC tarihi boyunca, Kürtleri, Alevileri, Ermenileri, işçi ve emekçi halkı ve sosyalistleri, ölü ya da diri hep toplumdan çıkartma işlemine tabi tutmuştur.
TC’nin burjuvalar için sevdiği matematik işlemi ise halktan çarparak toplama işlemidir. Elide kendi gibi “uzun adam”ın ayakkabı kutuları böyle doldu.
Eğer tecavüzcü, kadın katili, dolandırıcı ve rüşvetçi bir değil de devrimciyseniz TC mahkemelerinin sizin için uygulayacağı matematik işlemi ise bölüm oranında arttırarak toplayıp çarpmadır!
Matematikçiler bu tür bir tarife ne der bilmiyorum. Ama ben mahkemenin hakkımdaki Gerekçeli Kararından aktarmalar yaparak ne demek istediğimi anlatmaya çalışayım:
“- Sanığın üzerine atılı güvenlik güçlerine TAŞ atmak suretiyle kamu görevlisine, görevinden dolayı direnme suçundan, eylemine uyan TCK’nın 265/1 maddesi gereğince 1 yıl hapis cezasına,
- Sanık atılı suçu (Taş atma) kendisini tanınmayacak hale koyarak ve birden fazla kişi ile işlediğinden cezası TCK’nın 265/3 maddesi gereğince 1/3 oranında arttırılarak 1yıl 4ay hapis cezasına,
- Sanık atılı suçu taş atamak suretiyle işlediğinden cezası TCK’nın 265/4 maddesi gereğince 1/2oranında arttırılarak 1yıl 12ay hapis cezasına,
- Sanığın cezası 3713 sayılı yasanın 5/1 maddesi gereğince ½ oranında arttırılarak 1 yıl 24 ay hapis cezasına,
- Sanık atılı suçu birden çok mağdura karşı işlediğinden TCK’nın 43/2 maddesi gereğince taktiren 1/3 oranında arttırılarak 1 yıl 36 ay hapis cezasına,
- TOMA araçlarına taş atarak kamu malına zarar vermek suçundan eylemine uyan TCK’nın 52/1-a maddesi gereğince 1 yıl 6 ay hapis cezasına,
- Sanığın cezası 3713 sayılı yasanın 5/1 maddesi gereğince1/2 oranında arttırılarak 1 yıl 15 ay hapis cezasına…”
Ve mahkeme Gezi eylemlerinde görüntülendiğim her gün için aynı ifadelerle aynı cezaları tekrar tekrar vermiş, katlayabildiği kadar katlamış. Bir "taş" üzerinden bu kadar yaratıcı çeşitlikte hapis cezası vermekte devleti ne kadar taktir etsek azdır. Ama TC mahkemelerinin biz devrimcilere nasıl bir ciddiyetle yaklaştığını bilmeyen biri, mahkemenin ‘taş’ üzerine geyik yaptığını sanır!
Bir yılla başlanılan “taş” cezası kesirli oranlarda arttırılarak ve arttırılarak, sadece bu aktardığım kısımda 5 yılı geçkin bir cezaya ulaşılmış. Ve dosyada bunun devamı da var. Taş’ı sıkıp suyunu çıkarmak dedikleri bu olsa gerek… Ama buna da şükür! Bu taş fantezisi pekâlâ binlerce sayfa uzatılabilirdi. İşte taşın, atıldıktan sonra havada kaldığı süre boyunca yer çekimi muhalefetten hapis cezasına… vs. diye devam edebilirdi.
Ama eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmeyelim diyeniniz varsa hiç acele etmesin…
Mücadele Birliği Platformu her yıl, geleneksel olarak, başta İstanbul’da olmak üzere birçok ilde valiliklerden aldığı izinle Deniz Gezmişleri 6 Mayıs’ta düzenlediği mitinglerle anıyor. Bu mitinglerde doğal olarak Deniz Gezmişlerin posterleri taşınır. Ve onlarla ilgili sloganlar atılır, marşlar söylenir. İşte mahkeme, son derece yaratıcı bir zekâyla bu izinli mitinglerde taşınan Deniz Gezmiş posterlerini yasadışı örgüt propagandası sayıp hapisle cezalandırmış beni. Aynı mitinglerde atılan “yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm” sloganı da yine aynı şekilde örgüt propagandası olarak kabul edilip hapis cezasına gerekçe olarak gösterildi.
Ülkenin her yerinde Deniz Gezmişlerin posterleri ile karşılaşmanın sıradanlaştığı, Denizlere dair onlarca kitap yayınlandığı, haklarında film ve belgesellerin çekildiği ve park açılıp heykelinin dikildiğini mahkeme bilmiyor mu diye merak ediyoruz tabi ki! Madem anmak suçtu neden izin verildi… İzinli bir miting suç sayılmaz. Bunun iznini veren valiliklere sorulmasını avukatlarım istemişse de, lehine olan hiçbir delil toplamaya da yine mahkeme yanaşmadı, reddetti.
Avukatlarımın mahkeme heyetine yaptığı savunmada; Diyarbakır’da taş atma eyleminden yargılanan ve ceza alan çocukların cezalarının, Yargıtay tarafından AİHM içtihatları emsal gösterilerek, taş atmanın düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında bozularak emsal bir karar aldığını, izinli mitinglerin, Deniz posterlerinin ve içinde örgüt ismi geçmeyen sloganların, yasal bir gazetenin önlüğünü suç sayılmayacağını mahkeme heyetine oldukça güçlü şekilde izah etti ve hatırlattılar. 50 yılı bulan cezaları şaşkınlığımız arasında hükme bağladılar… Hatta bu şaşkınlık mimiklerime yansıyınca bunu gerekçeli kararda da aynen şu şekilde kayda geçirmişler;
“Ara kararlarını dinledikçe güldüğü, kendi kendine cık cık şeklinde tepki gösterdiği, uyarılara rağmen kendi kendine konuşmaya devam ettiği şeklinde davranışları nedeniyle TCK’nın 62. maddesi uygulanmamıştır” yani hiçbir indirim yapılmamıştır.
Mahkeme heyeti tecavüzcülerden ve kadın katillerinden görmeye alışık oldukları saygıyı bende görmeyince paranoyakça alınganlık göstermiş.
İşte TC’nin mahkemelere yansıyan ruh hali bu! Gezi ve 6-7 Ekim ayaklanmalarından sonra Kürdistan’daki ayaklanmayla kendini bir ölüm kalım savaşının içinde bulan devlet, bürokrasinin her kademesinde can korkusu yaşayan ruh hastalarına özgü paranoyak-şizofren davranışlar gösteriyor. Halkların devrimci darbelerli altında tüm dengesini yitiren devlet kendisini hiçbir yasa ve kuralla sınırlamadan her alanda hayatta kalma savaşı veriyor.
İktidarın doğrudan talimatıyla kendi güdük yasalarını bile çiğneyerek bu devlet Türkiye ve Kürdistan’da sayısız katliama imza atıyor. Durum bu iken bizim halkı ve kendimizi bu güdük yasalarla sınırlamaya çalışmamız bu katliamlara ve cinayetlere ortak olmamız anlamına gelir. Türkiye ve Kürdistan’da halklar defalarca ayaklanarak TC’nin siyasal sınırlarını çoktan aştı. Bu anlamda TC umutsuz bir savaş içinde. Zafer halklarımızın olacak. TC’nin ömrü bizi 50 yıl yatırmaya yetmeyecek. (ST/HK)
Sami Tunca, Tekirdağ 1 Nolu F Tipi
Çağrı
Öncelikle kolaylıklar diliyor, çalışmalarınızda başarılar temenni ediyorum. Yakın zamanda aldığım 50 yıllık ceza yetmez gibi hakkımda 15 yıla yakın bir dava daha açıldı. 17 Mayıs 2016 tarihinde İstanbul (Çağlayan) 14.ACM de de duruşmam gerçekleşecek. Bu duruşmaya başta siz değerli meslektaşlarım, gazeteciler ve tüm duyarlı kamuoyuna davet ediyorum.
Kaynak: BİANET
- 17 gösterim