Bu hafta yaz-kış hiç fark etmeksizin bütün mevsimleri, yılları günde bir saatlik havalandırma “hakkı”yla geçirmek zorunda bırakılan tutsaklardan Baysal Demirhan’ı konuk edeceğim.
Dışarıda günlük güneşlik bir hava.
Nihayet güneş gri beton duvarların orta yerine düşmeye, tenimize değmeye başladı.
Sonbahar ve kış, bahar aylarını kapalı soğuk günlerle geçirince; böyle bir günde insanın hiç içeri girmek istemiyor.
Canım tembellik yapmak, bin bir emekle var ettiğimiz yeşilliklerle uğraşmak istese de…
Gri beton duvarların ortasında bir vahaya benzettiğim havalandırmayı kararlı adımlarla terk edip, masama oturdum.
Bu hafta yaz-kış hiç fark etmeksizin bütün mevsimleri, yılları günde bir saatlik havalandırma “hakkı”yla geçirmek zorunda bırakılan tutsaklardan Baysal Demirhan’ı konuk edeceğim.
Gönderdiği mektubun üzerinden aylar geçti.
Yani dört ay daha beklesem, mektup bir yılını tamamlayacak!
Fakat bu durumun sorumlusu ben değilim.
Geçen yıl bu zamanlardı.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin Silivri Hapishanesi’ne bir gezi düzenlemişti.
Bu geziye katılan köşe yazarları daha sonra hapishanenin kendilerine gösterilen yüzünü anlatmışlardı.
Yazıları okuyunca, değişik hapishanelerdeki mektup arkadaşlarıma birer faks çekip, bulundukları hapishanelerinin koşullarını, yaşadıkları sorunları anlatmalarını istemiş…
Sonra da “Hapishaneler Gerçeğini Bir De Bizden Dinleyin” başlıklı yazı dizisini hazırlamıştım.
O süreçte bir tek Baysal’da yanıt almamıştım.
Meğer iletişim cezası varmış!
CİK’te cezaların infazında iki disiplin cezası arasında 1 koca gün tanınıyor tutsaklara.
Baysal’da faksımı iki iletişim cezası arasında tanınan o 1 günde almış.
Ve yanıtını da ertesi gün uygulanana iletişim cezasının sonundaki o 1 günde postaya verebilmiş.
Mektup elime geçtiğinde hazırladığım yazı dizisi çoktan bitmişti!
Bir ara yazarım diye mektubu sakladım.
Başka bir konuda olsa, taa 16 Eylül 2012 tarihinde yazılmış bir mektup güncelliğini çoktan yitirmiş olurdu.
Ancak, söz konusu hapishaneler olunca, haklar da “aynı tas, aynı hamam” kıvamında oluyor.
Zira hapishanelerde tutsakların haklarıyla ilgili hiçbir zaman istikrar sağlanamamıştır!
Sağlanamaz da!
En “iyi” zamanlarda bile, hakların kullanımı hapishaneden hapishaneye değişiklik göstermiştir.
Öyle ki, idare-tutsaklar cephesinde çok özel bir sorun yokken, yeni bir müdür atamasıyla ya da personeldeki değişiklikle durum tepe-taklak olabiliyor.
Her yeni gelen kendini hissettirmenin, kendi devrini başlatmanın peşinde olunca; o güne kadar hiçbir biçimde sorun olmayan haklar, uygulamalar birden bire önemli bir sorun haline getirilebiliyor.
Yasaklar listesi birden bire kabarıp, uzayabiliyor.
Bu tür durumlarda genellikle de, hapishane idareleri hak gaspları bakımından çitayı öyle bir yükseltiyorlar ki!
Varsın tutsaklar yeni durumda gasp edilmiş haklarını bir kez daha kazanmak için değişik biçim ve araçlarla aylarca mücadele etsinler!
Bedel ödesinler!
Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Hapishane’de ikamet etmekte olan Baysal Demirhan 2002 yılında gözaltına alınmış.
Dört günlük gözaltının ardından tutuklanarak önce Bayrampaşa, ardından da Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Hapishane’ye götürülmüş.
2006 Kasım’ında da bir gün sabaha karşı giymesine bile müsaade etmeden don- ataletle der-dest edilerek yeni açılan 2 Nolu F Tipi’ne götürülmüş.
İlk tutsaklık yıllarında üç kişilik hücrelerde çoğunlukla tek, zaman zaman da iki kişi kalsa da…
2009 başından itibaren tekli hücrede tutulmuş.
2010 yılında uygulamaya konan karara göre de, ağrılaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılanların havalandırma hakkını günde 1 saatle sınırladıkların için…
Baysal da o tarihten beri günde yalnızca 1 saat havalandırmaya çıkabiliyor.
Mektubunda 1 günü nasıl geçirdiğini yazmasını istemiştim.
O da bütün ayrıntılarıyla, saat saat neler yaptığını yazmış.
Buyu 7, eni 3,5 adım olan hücresinde demir yatak ve dolap betona sabitlenmiş.
Üç adet yemek tabağı, 1’er adet çatal, kaşık, çay kaşığı ve 1 adet ucu kesilmiş meyve bıçağı, çay bardağı ve su ısıtıcısından ibaretmiş mutfak eşyaları.
Bir arada bulunan boyu 4,5, eni 2 adım olan banyo, tuvalet ve lavabodan ibaret bölüm kapısı da hücrenin içine açılıyormuş.
Hapishanelerde hücre/koğuş kapılarının orta yerinde günlük yemek/karavana, kantin, gazete, posta vb malzemelerin alışverişinin yapıldığı bir mazgal bulunur.
Bir de ortalama uzunlukta bir insanın boyunda 10x10 cm. kadar büyüklükte cam bir bölme var kapıda.
Mazgalı açan kişiyi o camdan görebiliyorsunuz.
Ancak konuşmanız gerektiğinde, sesinizi duyurabilmeniz için mutlaka ortak kısımdaki mazgala eğilmeniz gerekir.
Yeni tip (F ve T) hapishanelerde her ara maltada 3 adet hücre/koğuş bulunuyor.
Ve o maltalar da bir demir kapıyla ana maltaya açılıyor.
İlk ve ikinci hücreden her hangi bir nedenle dışarı çıkanlar diğer hücrelerin önünden geçerken genellikle o cam bölmeden içeri bakıp, selamlaşırlar.
İşte sırf bu selamlaşmayı, göz temasını önlemek için o küçük cam bölmeleri dışarıda kâğıtla kapatmışlar.
Mektuplarından anladığım kadarıyla Baysal yalnızlığına takıp kalan biri değil.
Hayatla ve kendisine yaşatılanlarla dalga geçmeyi bilen biri:
Bir gününü benimle paylaşırken de, neredeyse hiçbir şeyi atlamamış.
Saat:06.00-06.30 arası mutlaka uyanması gerekiyormuş.
Hoş uyanmasa da mazgala vurarak uyandırırlar, sabah kahvaltısı ve ekmeğini almasın için.
Sabahın bu ilk işini yaptıktan sonra, hop yeniden yatağa uzanıp, bir saatlik sabah şekerlemesini kesinlikle atlamıyormuş.
Daracık bir alanda spor yapması mümkün olmadığından bir köşede ancak ufak-tefek hareketlerle kaslarını açmaya çalışıyormuş.
Ve her sabah güne başlarken banyoda dünyanın en yakışıklı adamına aynada günaydın diyormuş.
Sonra tek kişilik kahvaltı masasını hazırlayıp, tv’nin karşısına geçerek sabah haberleri ve gazete manşetleri eşliğinde kahvaltısını yapıyormuş.
Kahvaltı demişken, her tutsağa verilen iaşe bedeline göre, hapishanenin verdiği kahvaltılık malzemeleri de atlamayayım.
Sanırım bütün hapishanelerde menüler birbirine benziyor.
Tekirdağ da: peynir-zeytin, yumurta-tereyağı, yumurta-reçel, yumurta –peynir, peynir-zeytin, peynir-tereyağı, tereyağı-sarelle, tereyağı-reçel ikilisi veriliyor.
Birde haftada bir veya iki defa bir adet poşet çay ve bir adet küp şeker; yine haftada bir veya 2 sabah da çorba veriliyor.
Tek kişiliklerde yemekleri de, çorbayı da mazgaldan uzatılan tabağa koyuyorlarmış.
Zaten verilen peynir kibrit kutusu kadar; reçel, tereyağı, bal saralle de yine kibrit kutusu büyüklüğünde oyuncak dediğimiz, plastik kapalı kutularda oluyor.
Zeytin de geçenlerde bize verilen zeytini saydım, kişi başına 7-8 adet düşecek şekilde veriliyor.
Yani aileniz düzenli olarak hesabınıza para yatıramıyorsa verilen yiyecek miktarıyla ortalama yeme kapasitesine sahip birinin doyması mümkün değil!
Midesini ekmekle doldursun diye düşünmeyin sakın.
Zira günde kişi başına sadece 1 ekmek veriliyor.
Bu arada verilen yemeklerin çeşit ve kalitesine dair özel olarak ayrıntılara girmesem de, artık durumu siz anlayın!
Mektup arkadaşım Baysal kahvaltı sonrası temizliği türkü söyleyerek yapıyormuş.
Tabii daracık bir alanda temizlik yapmanın zorluğundan söz etmiş…
Günleri, ayları, yılları tek başına, akıl sağlığını koruyarak bir hücrede geçirmek hakikaten büyük bir irade gerektirir.
Biliyorsunuz, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanların müddet namesinde, tahliye olacağı tarihi karşısında büyük harflerle; “ÖLÜNCE” ibaresi yazılı…
İpin ucunu bıraktığınız anda, yanı başınızda size dokunacak bir insan elinin sıcaklığı olmayınca, ipin gerisi çok kolay ve hızlı bir biçimde akıp, önünüze yığılıverir.
19 Aralık katliamından sonra, tutsakların tecrit edilmesinin en önemli sonuçlarından biridir psikolojik sorunlar.
Ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılanlara uygulanan tecrit ise çok daha ağır koşullarda yaşamak anlamına geliyor tutsaklar bakımından.
Fiziki koşullar, dayatmalar, baskı politikaları bu olunca…
Bu zulüm politikalarına karşı tutsakların çok daha fazla iradi davranması, günlük yaşamını planlaması, disipline etmesi şart oluyor.
Baysal yalnızlığını 1 saatlik havalandırma hakkında diğer hücrelerden gelen toplardaki notalarla, çevresine seslenerek ve hücresini hayvanlarla paylaşarak gideriyor.
Bir de iletişim cezası yoksa şayet, mektuplardaki sohbetlerle yalnızlığını paylaşıyor.
Zira anne-baba ve ablasından ibaret olan görüşçüleri yılda sadece 2 defa ziyaretine gidebiliyorlarmış.
15 günde 1 kez 10 dakikalık telefon hakkı dışında hükümlü olduğu için ne avukat görüşü var nede ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldığı için üç kişilik arkadaş görüşçüsü var…
Tek kişilik hücresinin 2010 yılında Abiye ve Behlül adını verdiği bir çift kumruyla paylaşıyormuş.
Hücrede bu kumru çiftin kullandığı alanlara kesinlikle müdahale etmiyormuş.
Baysal hücresinde tam bir demokrasinin hâkim olduğunun altını özel olarak çizmiş.
Karıncaların ve kalorifer böceklerinin de hücrede özel alanları varmış.
Her yıkayışında hücreyi, nemden dolayı çıkan mantarları temizliyormuş.
Demiş ki:
“…anlayacağın gerek hayvanlar, gerekse de bitkiler şu küçük hücrede de beni yalnız bırakmıyorlar. Birlikte kardeş kardeş yaşıyoruz, (…) Ben onları seviyorum. Çirkin canlarım benim. Hoş ben de çok yakışıklı olmadığım için olarla bir şekilde aynı durumdayım…
Temizlik faslından sonra saat ona kadar kitap okuyup, on-oniki arasında sohbet faslına geçiyormuş Baysal.
Tek kişilik bir hücrede sohbet saatimi olurmuş demeyin sakın.
Arkadaşlarına anlatacağı toplar için notlarını yazıp, değişik hapishanelerden mektuplaştığı dostlarıyla, yoldaşlarıyla yazarak sohbet ediyormuş.
İnsan kör bir hücrede tek başına yaşamaya mahkûm edilince sohbetleri de böyle oluyor!
Saat 14.00’e kadar öğlen yemeği hazırladığı, yemek ve yemek sonrası rutin işlerle zamanını geçiriyor.
İki-üç arası Baysal’ın havalandırma saati.
Gelsin volta, gelsin volta da adımlara eşlik eden anılar ve geleceğe dair düşler…
2-15 Ocak 2013 tarihli Özgür Gelecek Gazetesi’nde Tekirdağ’dan tutsak bir Partizan imzasıyla yayınlanan “Her gün bir saat” başlıklı dizeleri kesip saklamıştım.
Baysal’ı anlatacağım yazıda kullanmak için.
Sanırım zamanı geldi…
“Her gün bir saat, 14.00-15.00 arası/Mahpusta havalandırmaya çıkma saati//Her gün bir saat, 14.00-15.00 arası/ Gökyüzünü, özgürlüğü avuçlama süresi// Her gün bir saat, 14.00-15.00 arası/ Bir başına 12 adımlık voltaya çıkma süresi// Her gün bir saat, 14.00-15.00 arası/ Yeni bilgilerle yaşamın akışına katılma süresi// Her gün bir saat, 14.00-15.00/ Bir kuşla, börtü böcekle tanışma süresi // Her gün bir saat,14.00-15.00 arası / Yaşamın kokusunu alma süresi// Her gün bir saat, 14.00-15.00 arası/ Temiz havayla beslenme süresi// Her gün bir saat,14.00-15.00 arası/ Deli rüzgârla, güneşle oynama süresi // Her gün bir saat,14.00-1500 arası/ Yaşam filmini çekme süresi // Her gün bir saat,14.00-15.00 arası/ Hayatta kalma, dostun elini sıkma süresi// Her gün bir saat, 14.00-15.00 arası/ Kendinden başka insan görme süresi// Her gün bir saat, 14.00-15.00 arası /Karşılıklı gülme ve üzülme süresi // Her gün bir saat, 14.00-15.00 arası / Hücre dışında başka şeyler görme süresi// Her gün bir saat, 14.00-15.00 arası/Yaşadığını anlamayı sağlayan süre//Her gün bir saat, 14.00-15.00 arası/23 saat beklenen sevgili // Her gün bir saat, 14.00-15.00 arası/ Bütün bunları aynı anda yapacağın süre // Her gün bir saat, 14.00-15.00 arası/ 23 saatin bunların tersini anlattığı süre/ // Her gün bir saat, 14.00-15.00 arası Görülüyor, duyuluyor, anlıyor musun?”
Hücrede hayat saat 15.00’den sonra bir başka akmaya başlıyor Baysal için.
Kendine emek vermekten sakınmıyor; 15.00-1700 aradı da okuma saati.
Okuduğu kitaplardan defterlerden notlar alıyor, notları düzenliyor bazı günler.
Gün yavaş yavaş akşama dönerken, karavana saatine doğru akşam yemeği için hazırlıklara başlıyor.
Çay eşliğinde akşam haberlerini izlemek de hücredeki rutin işlerden Baysal’ın.
Akşamları okumak, mektup yazmak için ayrılmış.
Duruma, ihtiyaca göre zamanı değerlendiriyor.
Saat:23.00’e geldiğinde uykuya hazırlık faslının ayrılmaz bir parçasıdır roman okumak.
Gecenin sessizliğinde kendini kitabın akıcılığına kaptırmış bir vaziyette sayfalar çevrilirken, uyku gelip gözlere oturuyor.
Bazen kitabın sayfalarından kopup, anılar denizinde kulaç atar insan.
Bazen de uslanmaz düşlerin peşinde koşarken, bir de bakarsınız ki, sabah olmuş!
Hücresinde geçirdiği bir günü anlatan Baysal, bu yaşamını şöyle özetlemiş:
“Hayatın 24 saatinde bana ayrılan zamanları bu şekilde geçip gitmesini bir köşede oturup izlemeden bizzat içinde yaşayarak tadarım.”
Uzun zamandan beri Baysal’dan mektup alamadım.
Ama geçen yıl gönderdiği mektubunda tam olarak gününü belirtmese de Mayıs ayının ilk haftası doğum günü olduğunu yazmıştı.
Bir bahar günü çat kapı konuğum olan Baysal’a sevdikleriyle geçirdiği nice özgür, mutlu, başarılı yıllar diliyorum.
Nice güzel yıllara sevgili mektup arkadaşım. (FE/HK)
* Füsun Erdoğan, 27 Nisan 2013, Gebze Kadın Kapalı Hapishane.
Kaynak: bianet.org