Tutuklu olarak yaşadıklarım dışında tüm olanları tanıklık olarak anlatıyorum. Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’nde olanlar, tüm hapishanelerde yaşatılan zulmü teşhir edecektir. Tüm siyasi sorumlulara sözümüz olsun; “Allah affetsin, millet affetsin” lafları onu kurtarmadı, kurtarmayacak! Biz affetmedik, affetmeyeceğiz!
Darbe girişimi ardından ilan edilen OHAL, hapishanelerde baskı, işkence ve hak ihlallerine dönüştü. Bu anı bekliyormuşçasına işkenceciler hortladı, aldıkları OHAL güvencesi ile de mahpuslara (tutsak) her şeyi reva görüyorlar. Dışarıda ne kadar uzlaşma, demokrasi havası eserse essin bu kavramların tamamını tırnak içine aldığımız uygulamalar bize dayatılıyor.
Bu uygulamaların tamamının sistematik bir işkence olduğu bir gerçektir. Sürgünler, görüş yasakları, telefon kısıtlamaları, spor ve sohbet engellemelerine gelene kadar en temel haklar gasp ediliyor. Tutuklu olarak yaşadıklarım dışında tüm olanları tanıklık olarak anlatıyorum. Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’nde olanlar, tüm hapishanelerde yaşatılan zulmü, insanlık dışı olan her şeyi teşhir edecektir. Anlatacaklarım hapishane 1. Müdürü Sedat Tekin ve 2. Müdürü ayrıca başgardiyan Nalan Saygın’ın sorumluluğundadır!
Bu hapishaneye sürgün edileli tam bir hafta oldu, bilanço ürkütücü:
- Yaşamsal öneme sahip su, 24 saatte sadece 1 saat veriliyor (İlk tepki adli mahpuslardan geldi. Temiz olmayan yemek kapları mazgallardan atıldı. “Yemeklerimizi temiz kaplara koyun” denildi. Ardından 1 saat ek su verildi).
- Sürgünler gerçekleştirilirken eşyalar “kayıp”lara karıştırılıyor. Sürgün edilen hiçbir mahpusun eşyası verilmiyor. Eşyalarını alamayan mahpusların yerlerine yenilerini koyması engelleniyor. Mahpusların ketıl ve semaver gibi basit kalemleri dahi temin etmesine izin verilmiyor.
- Dışarıdan kitap-dergi- gazete akışı engelleniyor ve kütüphane kitapları verilmiyor. Hapishanede insan üretkenliğini besleyecek düşünsel kanallar engelleniyor.
- Çıplak arama dayatılıyor. Direnenler darp ediliyor, işkence görüyor. Gardiyanlar bahane ettikleri en küçük bir şeyde dahi saldırıya geçiyor, mahpusları yerlerde sürüklüyor. Kameralı alanlarda birbirlerini “Kamera var” diyerek uyarıyorlar. Ancak buna karşın bir haftada 30’un üzerinde hücrede fiziki saldırı oldu, onlarca mahpus darp edildi. Mahpusların darp raporu alamaması için revir çıkışları engellendi. Engellenen mahpuslar arasında kolu kırılanlar, kaş ve kafa açılması olanlar, sırt ve bacaklarında morluklar olanlar ve çokça sayıda basit yaralanmalar var.
- Özel işkence hücresi olan “süngerli oda”da el-ayak kelepçeli bekleyiş işkencesi var. 1-2 gündür ciddi boyutta falaka uyguladıkları biliniyor.
- Özel işkenceye maruz kalan mahpuslar da revire çıkarılmıyor, darp raporları alınması engelleniyor.
- Tüm hapishanede kendi yarattıkları vakalar ile tutsaklara “ceza olarak” 20.00’da kapatılması gereken havalandırmalar, saat 16.00’da kapanıyor. Bunu da haberleşme olanaklarını hızlıca ve kısıtlı emir kipiyle gerçekleştiriyorlar.
- Sabahtan akşama kadar koridor hoparlöründen “Ölürüm Türkiyem” parçası veriliyor. Tepki için atılan sloganlar “‘Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti’ diyeceksiniz” anonsuyla kesilmeye çalışılıyor.
- Koğuş sistemini kaldırarak tecrit etmek için yapılan 3 kişilik hücrede 6-9 kişi kalınıyor. Fiziki koşullar uygun olmamasına rağmen mahpuslar yerlerde yatıyor. Yemekler için çatal, bıçak verilmiyor. Hücrede 6 kişi olsa da 3 sandalye veriliyor. Dönüşümlü yemek yeniyor veya kalorifer petekleri kullanılıyor.
- Revir, hastane ihtiyaçları giderilmiyor, kronik rahatsızlıkları olanlar kendi hallerine bırakılıyor.
- Bu durumların tamamı içeride bizler tarafından raporlanırken, tüm mahpuslar olarak yazdığımız şikayet dilekçeleri, savcılıklara yazılan suç duyuruları ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na yazılan mektuplar dışarıya ulaştırılmıyor. Kayda geçirdiklerimiz imha edilmeye çalışılıyor, bekletiliyor ya da boş mektup zarfları gidiyor alıcı adreslere.
Yani buralar durulmuyor. Durulacak gibi de değil.
Bu hafta boyunca bu zulme tepki olarak 3 hücrede yataklar ateşe verildi. Burası Nazi toplama kampı değil, AKP’nin hapishaneleri. İnsanlığımızdan utanacağımız bir süreçteyiz ve binlerce mahpus bu işkencelerin, baskıların, hak ihlallerinin mağduru.
Tüm siyasi sorumlulara sözümüz olsun; “Allah affetsin, millet affetsin” lafları onu kurtarmadı, kurtarmayacak!
Biz affetmedik, affetmeyeceğiz!
* Sendika.Org notu: Bu yazıyı 6 Ağustos tarihinde kaleme alan Halkevleri üyesi Tayfun Yıldırım, yazısını Sendika.Org’a ancak 12 Ağustos tarihindeki tahliyesinin ardından ulaştırabilmiştir.
Kaynak: sendika10.org
- 1 gösterim