Tuzlardan ayak bileklerime bağladığım ağırlıklar yaptım. 7 adımlık hücreyi bu şekilde yürüyorum

“Ağır müebbet olarak 3 arkadaşız sadece. Bu durumda birbirimiz dışında kimseyi göremiyoruz. Tesadüfen koridorda bir anlık da olsa herhangi bir arkadaşla karşılaşmamız dahi engelleniyor. Aslında bilindik şeyler diğer konularda. Ancak ben başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. Zindanlar özellikle OHAL ile beraber çok ama çok fazlaca toplumun gündemine girdi. Sembol isim ve kurumlara dönük baskı ve tutuklamalar ile elbette aslında tüm topluma korku verilmeye çalışılıyor.”

DENİZ TEPELİ  1 NO’LU F TİPİ HAPİSHANE  A-13-7  KANDIRA/KOCAELİ

***

Değerli Adil arkadaş;

Merhaba

Dilerim sen, sevgili Tülin, minik Öykücük çok iyisinizdir.

Gönderdiğiniz kart ve öncesinde de mektubunuzu almıştım. Fotoğraf albümünüzü de. Gazeteden ve Sevgili Fulya ‘nın yazdıklarından ve de sizin belirttiklerinizden anlaşılıyor ki oldukça yoğun bir ilgi var – mış sergiye. Güzel ve ilginç bir durum.

Bu arada, dünde sevgili Fulya ‘dan dan, onun duruşmaya katkısı duyguları ve gözlemleriyle ilgili yazdığı yazı/mektubu da geldi. Ne kadar yoğun bir tecrit olsa da zindanlarda zindanlar dışarının da epey yaşamında, aklında ve kalbinde öyle anlaşılıyor.

Bahsettiğiniz öyküyü Sancı dergisinde yayınlamanızda bence bir sakınca yok. Bu mektupla beraber, geçen yıl yazmış olduğum bir yazıyı da ( Kâğıt Ko (r) kusu ) yolluyorum. Bunu o vakitler Yeni E'den arkadaş C.H. Zeriç'e yollamıştım. Ancak bildiğim kadarıyla orada veya başka bir yerde yayımlanmadı. Eğer beğenirseniz, uygun görürseniz bu da yayımlanabilir dilerseniz. Sancı ‘dan dan arkadaşlara da çok selam ve saygılar ile başarı dileklerimi iletin isterim.

Unutmadan, Sevgili Didem Akman Şakran ‘da, ona da katalog yollamışsınız ancak orada dışarıdan kitap alınmıyor. Sadece hapishanelerden gelen kitapları kabul ediyorlar. Bendeki katalog da başka arkadaşlarda. Bu nedenle mümkünse bana bir tane yollarsanız Sevgili Didem ‘e ulaştırabilirim.

Koşulları sormuştunuz aslında çok yoğun bir tecrit var. En belirgin özelliği bu. Ağır müebbet olarak 3 arkadaşız sadece. Bu durumda birbirimiz dışında kimseyi göremiyoruz. Tesadüfen koridorda bir anlık da olsa herhangi bir arkadaşla karşılaşmamız dahi engelleniyor. Aslında bilindik şeyler diğer konularda. Ancak ben başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. Zindanlar özellikle OHAL ile beraber çok ama çok fazlaca toplumun gündemine girdi. Sembol isim ve kurumlara dönük baskı ve tutuklamalar ile elbette aslında tüm topluma korku verilmeye çalışılıyor. Zindan tehdit aracı olarak gösteriliyor bu nedenle de aslında buralardaki olumsuzluklardan çokça bahsederek biz de, istemeden bu duruma katkı sunabiliyoruz. Oysa madalyonun öteki yüzünü çok daha fazla anlatmalıyız diye düşünüyorum.

Bu eksende biraz hayattan bahsedeceğim, mesela ben TV ‘nu depoya kaldırdım. TV izlemiyorum. Haberleri radyodan dinliyorum ki birçok TV haber kanalı ve diğer kanalların radyo frekansları da var. TV ‘da kayda değer izlenecek bir şey de yok, ayrıca ben ağır müebbettim müddet name de 2099 yazıyor, tahliye tarihimiz. Bazı arkadaşlarımızın da ‘’ölene kadar ‘’ diye yazıyor. Buna rağmen vakti en iyi verimli kullanma telaşındayım. Gereksiz yere mesela 16 dk. TV izlemektense birkaç sayfa kitap okumayı yeğlerim. Hücre çok dar. Buna rağmen kitap ve dergi dolu. Sadece 2 saat havalandırma süremiz var. Bunu sürekli yürüyerek değerlendirmeye çalışıyoruz. İçerde de sabah ve akşam 1 saat olmak üzere yürüyorum. Kendime tuzlardan ayak bileklerime bağladığım ağırlıklar yaptım. Hücre 7 adım uzunluğunda, bu 7 adımı bu şekilde yürüyorum. Az zaman ve mesafede daha hızlı yürümek için. Havalandırmada da ip atlama, koşu ve egzersizler yapıyoruz. Çıkabilirsem resim atölyesine çıkmaya çalışıyorum. Bunun dışında günün zorunlu işleri, gündelik önemli zorunlu uğraşlar dışında tüm zamanım okumakla geçiyor. Bir ara uyku saatimi 4 saate indirdim. Çok sürdüremedim tabii az vakit yetmiyor. Dışarıdayken ‘’ acaba hücrelerde zaman nasıl geçiyor ‘’ diye düşünürdüm. Fakat geçmesi değil, son sürat olup geçmesi sorun. Burada Sami Özbil yoldaşım var mesela. Neredeyse yılda 1 kitap yazıyor ki diğer yazdıkları dışında. Petek arkadaş sürekli yazı, kitap yazıyor. Resim yapanlar var. 25 yıldan çok zindan da olup da tüm neşesi ve umuduyla meydan okuyan sayısız arkadaşımız var. Küçük şeylerden büyük mutluluklar devşiren ruhlarımız var.

Mesela Fulya ‘ya, hele de o kadar uzun yılların dostluğundan sonra bir an da olsa dokunabilmek. Ya da önceki hafta sevgili Figen Yüksekdağ ‘la tesadüfen koridorda karşılaştık. Bir manevra yaparak ulaşabildim ona zor olsa da. J  Bir an el ele tutuşabildik. Bu harika bir andı. Gelince hücreye, sol elimi okşadım sol elimi tutmuştu çünkü. Bugün sabah tel örgülerine 2 serçe ve 1 kumru ki buralarda hiç konmaz, uzaktan bile istisnadır gördüğümüz. Onları görünce nasıl sevindim, hemen Remziye ‘ye seslendim, bu anı kaçırmasın diye… İşte hayat böyle…  Umudumuz, inancımız, inadımız diri. Ve dilerim ki duruşumuz da bunu veriyordur dostlara. Bizim sizlerden, dost ve yoldaşlardan olduğumuzu…

Sevgiler

DENİZ TEPELİ

1NOLU F TİPİ HAPİSHANE A-13-7

KANDIRA/KOCAELİ