Yalnız Ülkenin Dağ Çocukları

“Tarih denilen serüvenler destanı içerisinde insanlığa deneyim sunan birçok kesit var olmuştur, var olmaya da devam etmektedir. En can alıcı deneyimler ise uçurum kenarlarında, sınırların zorlandığı anlarda yazılır. Çelişkiler kriz anlarında derinleşir veya çözümlenir. İnsan iradesi de kendisini kaos durumlarında belli eder, nice “olmaz”ı böylesi durumlarda “olur” kılar. İnsan denilen varlık kendi içerisinde yarattıklarıyla yaşama anlam katar, yaşamdaki anlamları da kendi bünyesinde yaratır. Anlamların en yücesini keşfettiğinde ise, kendisini mücadele deryasında bulur. Böylece tarihe düşülen notlara kendisinden de bir parça koparıp ekler. Anlam kazanmanın haklı gururu bu sayfalarda saklıdır. Birilerinin o sayfaları okuyacağını bilmek nice bedellere değerdir.

Mücadelenin en sıcak bölgesi olan gerilla alanında şüphesiz en zor anlar, yanı başındaki yoldaşını güneşe uğurlarken yaşanır. Hem fiziksel hem de duygusal olarak böylesi ağır durumlarda dahi bilincini eyleme dönüştüren insanlar, direniş ruhunu her daim ölümsüz kılanlardır. Kürdistan’ın dört bir yerinde her yeni doğan bebeğe onların isimlerinin verilmesi de bundandır. Nice güzel yürekli insanların yürüdüğü patikaların hala varlığını koruyor olması insanlığa umut vermeye devam etmektedir.

Genç yaşta kendini ulusunun kurtuluş ve özgürlük mücadelesinin içerisinde bulan yazarımız, devrimci yaşamının ve T. Kürdistanı’nda ki savaşın önemli bir kesitini bizlere anlatmaktadır. Özgürlük ve eşitlik uğruna adım adım yürüdüğü dağların kokusunu sayfalarına işleyerek, bizlere direnişin hikâyesini anlatmaktadır. Sevinçlerin de, acıların da en yoğun yaşandığı bir alanda bizlere bir özgürlük savaşçısı olarak seslenmektedir M. Yamaç. Savaşın zorlu koşullarına karşın insan iradesinin sonsuz dirayetini, gerillanın yaratıcılığını, yoldaşlık sevgisinin yüce değerini bizlere dağların doruklarından canlı tanıklıklarla anlatmaktadır yazarımız.

Yalnız Ülkenin Dağ Çocukları” deyim yerindeyse “nice badireler” atlattıktan sonra okuyuculara ulaşabilmiştir. Tutsaklık koşullarındayken anılarını ve savaş deneyimlerini kaleme alan yazarımız, türlü engellemeler ve saldırılarla mücadele ederken çalışmanın kitap haline gelmesi 20 yılı bulmuştur. İlk olarak 1998 yılında kaleme alınan kitabın 150 sayfalık bölümü yazarın başka bir hapishaneye sürgün edilmesiyle ortadan “kaybolmuştur.” Yoldaşlarının teşvikiyle tekrardan kitabı kaleme alan M. Yamaç kitabı beş kopya haline getirip dışarıyla yolladıktan bir hafta sonra 19-22 Katliamı gerçekleşir, hapishanelere dönük gerçekleşen bu katliam sonrasında kitabın tüm kopyaları operasyon esnasında yanar, kaybolur. Aradan yıllar geçtikten sonra kitabın bir kopyası Tekirdağ 1 No’lu Hapishanesi’nde yazarın eline geçer ve tutsak Partizanların da katkısı ile bugünkü son hali verilir.

Elbette kitabın bu zorlu serüveni elinizde bulunan eseri daha değerli kılmaktadır. Mücadele denilen şey; bir alanla, bir süreçle sınırlandırılamayacak kadar geniş bir anlayışı ifade eder. Hayatın her alanı bir mücadele arenasıdır. Kitabın içerisindeki temel anlayış zaten bunun mesajını vermektedir bizlere. Mücadele insana yaraşan en güzel, en anlamlı şeydir. Olanaklar ne kadar kısıtlı olursa olsun, sınırlar ne kadar daralırsa daralsın; insan, yaşamı anlamlı kılacak olan devrimci üretimi her koşulda gerçekleştirebilir. Ulaşmak istediği dorukları ancak bu bilinçle adımlayabilir. İşte kitabın ve yazarımızın serüveni bu bilincin kavranışı ışığında şekillenmiştir.

Tarihin yazılan ama bilinmeyen bir kesitini okunur hale getiren Mehmet Yamaç’ın bu eserini ilgiyle okumanızı diliyoruz…”

Umut Yayımcılık