19 Haziran 2023,
İlkbahar ne zaman gelip gitti, hissedip yaşamadım. İki gündür aşırı sıcak hava içinde buldum kendimi. Hiçbir iş yapmadığım halde, yorgun, mecalsiz hissediyorum. Cansız, ruhsuz hal. Şimdi gelip kapıları açıp, ‘hadi çık git’ deseler, bir an durup düşünürüm… Neden böyle acep, dün yaklaşık bir yemek kaşığı kanı ziyan ettim ondan mı. Her zamanki gereksiz işlerle uğraşıyor, gerçi haksızlık etmeyeyim bu defa ihtiyaçtı. Plastik şişenin kapağını ortadan bıçakla açıp, açık yere süzgeç takacaktım. Kaynamış suyu süzüp öyle tüketiyoruz. Kantinde satılandan daha sağlıklı olduğunu tahmin ediyorum. Sonrası parmağımı kestim. Yara bantları yapıştırdım. Bu durumun faydaları da var tabi. Hiçbir iş yapmıyorsun, mesela bulaşığı yıka diyene yara bantlarını gösteriyorsun. Sevdiğin güzel yemek-meyve oldu mu çoğunu yeme hakkın oluyor. Çok uzun zamandır aklımda bir hile var, bir ara yapayım. Yalandan bir iki parmağıma yara bandı sarıp, işten kaçıp, yemede torpilli mevkide olayım birkaç gün. Nasıl olsa, kimse kontrol etmiyor, gerçek mi sahte mi. Zaten bu devrimciler, aramızda kalsın çok saflar. Bak hele, kendimden korkar oldum, nasıl da hileler düşünüyor, planlıyorum. Biraz kendime gelip canlanır gibi oldum sizle sohbet edince. Geçen voltalarken arkadaşa dedim, bu ülkede şahsımizm (E izim) sendromu yaşanacak. İstisnasız yaşamın her alanına sirayet edecek, görülecek. Deprem gibi bir şey, yerin altında toprakta olan depremin sonuçları halledilir, ama toprağın üstünde toplumda olan depremin sonuçları daha yıkıcı ve uzun olur. Dışarısı nasıl tabi bilmiyorum. İkiye bölünmüş gözüküyor. Bir tarafın medyasına bakıyoruz, ülke batmış. Diğer tarafa bakıyoruz her şey yolunda sorun yok. Filler tepişince ezilen çimlerin halini mi yaşıyoruz nedir.
Sevgili Sibel, nasılsın iyi misin. Ben iyiyim, birazdan daha iyi olacağım arkadaş meyve hazırlıyor gibi. Görmüyorum, avludayım. İçeriden sesler geliyor, tanıdık-bildik sesler. Valla meyve tabağında bayağı çeşit olacak. Sebze-meyveyi haftada bir defa yazabiliyoruz. Birer kilo iki üç çeşit meyve yazdık mı, bir iki çeşit de idare verince, bir hafta boyunca gıdım gıdım tüketiyoruz. Lakin devletin eli cimri, geçenlerde portakal dağıttı kişi başına bir tane, yenidünya getirdi sonrasında kişi başı iki tanecik… İyi olmanızı diliyorum, sağlığınızın, iç dünyanızın da…
Böylesi mektuplar yazdığımda, aklıma hep şu gelir. Acaba okuyana mı yansıtıyorum bu sıkıcı halimi. Bazı yazacaklarım ise dilimin ucuna geliyor, ama dökülmüyor. Niyetim yoktu yazmaya ama değineyim. Ötesi aynı yüreği taşıyoruz… Burada Kamil TURANLIOĞLU arkadaşımız kalp krizi geçirip vefat etti… Ölümünden çok, sonrasındaki durum dokundu bana. Neredeyse bir ay olacak hala defnedilmemiş… Devlet sahipsiz sayıp kimsesizler mezarlığına… Ailesi ne yapması gerekenleri yapıyor ne de yapacak olanlara izin veriyormuş… Çok dokundu. İnsanın kalbi dolup, titreyip duruyor… Ama ölen için sahipsizlik-kimsesizlik olmaz ki, bu durumlar yaşayanlar içindir… Giden değil, kalan kimsesizliği, sahipsizliği yaşar…
Değerli dostlar, her ne olursa olsun, iyi-kötü, düşe-kalka hâlâ yürüyoruz. Ne yolumuzdan döndük, ne düşlerimizi terk ettik. Bu tercihimizi değiştirmedikçe, gelenler kabulümüzdür, ne yapalım… Kendinize iyi bakın. Belki buluşuruz, düş işte… Yanımda, çevremde olan arkadaşların selamları var. Sevgi ve içtenlikle kucaklıyor öpüyoruz sizi. Sevgilerimle.
Not: Aralık 16 ve 23’de gönderdiklerinizi almıştım.
Ercan BİNAY
2 No’lu F Tipi Hapishane
KOCAELİ
- 14 gösterim