Zindan… Zaman…
Zamanın bir başka işleyip, başka aktığı bir dünya… Günleri, yılları, ayları kendi hengamesine uyarlıyor. Her dünya kendi takvimini işler. Her insanın kendi ömür takvimini işletmesi gibi…
Zindan ile zaman ayrışma ve sarmalarını iyi kuranlar kıvranmazlar hayat karşısında. Ya da yasını tutup ağıdını yakacak bir şeye gerek bırakmazlar. Kaybedilmiş olmaktan kurtarır zindanı, zamanı yani kendini. Her şey zamanı nerede tutup yürüdüğüne bağlı. Eğer arkasına vermişsen çoğu kez yetişemezsin, çok yorar seni. Zamanı arkana alıp ilerliyorsan hükmediyorsundur, her şey kontrol altında demektir.
Zindan…
Zaman…
Bu hasret kaldığımız dünyaya ne kadar uzaktır burası diye düşünüp dururum. Sevdiklerimize, hasretine yandıklarımıza kaç zaman, kaç asır uzağız… Neresindeyiz biz zamanın, çıkaramıyoruz. Burada takvim kendi sarmalında ve garipliğinde işliyor. İnsanın zamana sorunlu olduğu, boğuştuğu bu mekânda, anlamına erenler için, zaman telaşı hiç bitmez. Buranın kendi sistemi içinde, zaman hiçbir şeye yetmiyor. Bir telaştır sormayın gitsin. Sıkılacak zaman atılacak, unutulacak zaman yoktur. En ilginci de rahat bir uykusu yoktur zindanın. Oysa bir deyimdir “filan kişi şu kadar yattı-yatıyor içeride” diye. Muhakkak ironidir. Yoksa çıksak da rahat bir uyku çeksek diyoruz. Galiba şu duvarların tepesinde duran tellere takılı kalmış göz kapaklarımızda duran sıcak uyku.
Bizdeki bu telaşa akıl-sır erdirmek zor. Dünyayı kurtardığımız da yok ama yine de nefes nefeseyiz. Zaman burada bir avuçtur, gökyüzü kadar bir parçadır. Bir resim karesini taşmayacak kadar. Bu kadarcık zamanla dışarıdakiler neyi ekip, neyi biçiyor diyor insan. Bizim cezaevi gezegeninde zaman biraz fazlasıyla hoppadır; uykudan uyanıyorsun bir iki toparlanma, üç-beş sayfa kitap, bir parça yazı-mektup, iki sohbet, 3 haber, 3 öğün yemek, bir parça yarım yamalak volta, hesapta olmayan birkaç koşuşturma, biraz o duvara biraz bu dönerken bitiyor gün “kal sağlıcakla” deyip umarsızca çekip gidiyor. Şaşıp kalıyorsun, nereye daha karpuz kesecektik diyorsun ama...
O kadar planlama, o kadar okunması için sıraya soktuğun kitap var ki. Tasarladığın yarım kalmış çalışmalar, yazılar, mektup, şu-bu derken hepsi içinde kalıyorsun. Hiç birinden çıkamıyor stresinde debelenip duruyorsun. Zaman yine etti edeceğini diyorsun.
Zamana hükmetmek, kendini yönetmek, yapacaklarını elindeki zamanın bedenine uyarlamak en mantıklısı tabi… Mart 2014.
Gülazer AKIN
Kadın Kapalı Cezaevi
B4 Gebze/İZMİT
- 5 gösterim