Ölüm döşeğine kadar tutacaklar
Hakan GÖLÜNÇ / Metris Cezaevi*
Güncellenme : 13.07.2013 05:35
Hasta tutsak Hakan Gölünç’ten mektup var: Beynimdeki tümör sağ gözümü kör etti. Sol gözümde de aynı nedenle görme oranı yüzde 24 azalmış durumda. Yine tümör ameliyatından sonra epilepsi hastalığı baş gösterdi ve günde 20 çeşit ilaç kullanıyorum...
‘Moral ve maneviyatını yıkın bize öyle getirin’
Merhaba...
Ben Hakan Gölünç. İstanbul doğumluyum. Anne tarafından Laz-Türk, baba tarafından Arap-Kürt kökenlere sahibim. Aslında Türkiyeliyim. Yeni paradigmaya uygun bir gen haritam var. Meslek olarak grafik tasarımcısı, genel mekanikçi ve alaylı ressamım diyebilirim.
PKK’ye üyelikten 2002 yılında İstanbul’da tutuklandım. Bayrampaşa Cezaevi’nde 3 ay tutuklu kaldıktan sonra çıkarıldığım ilk mahkemede hakkımdaki suçlama “yardım ve yataklık”a düşürülerek tahliye edildim. Mahkeme ise devam etti. 2006 yılında suç vasfının tekrardan üyeliğe çevrilerek karara bağlanması ve Yargıtay tarafından da onanması üzerine yeniden tutuklandım.
Kararı taşıdığımız AİHM, 20 Eylül 2011 tarihinde AİHS’in 6/1 ile 6/3 maddeleri uyarınca adil yargılama yapılmadığı sonucuna vararak, yeniden yargılama yapılmasına hükmetti. Fakat şu mektubu yazdığım ana kadar bu karar doğrultusunda T.C. mahkemelerinde yeniden yargılamaya ilişkin bir gelişme olmadı! Yani yeniden yargılama yapılması konusunda bana bir tarih bile verilmiş değil.
Bu arada avukatımla sağlıklı bir diyalog kurma şansım da yok. Nedeni ise, dava karara bağlandığı için avukatım ile görüşme olanağımın mahkemece belirlenecek bir vasinin benim adıma bir avukata vekalet verebiliyor olması. Ancak bu şekilde bir avukata sahip olabiliyorum. Bunun dışında mevcut avukatımla sadece 3 kere görüşme hakkım var. Şimdiye kadar iki kere görüşme yaptığım için, son görüşmeyi çok önemli bir durumda kullanmak için gerçekleştiremiyorum. Zira bu vasi davası normalde 5 dakikalık bir iş iken, 1,5 senedir sonlanamadı. Bu nedenle hem hukuki, hem de sağlık durumu açısından bir avukat ile görüşememenin bütün zorluklarını yaşıyorum.
Öncelikle vücudumda toplam 12 ameliyat var. Şu an devam eden sağlık sorumlarım ise şöyle sıralayabilirim:
Beynimdeki tümör 20 Eylül 2012 tarihi itibariyle 17*11 mm büyüklüğüne ulaşmıştı.
Beynimdeki tümör sağ optik sinirime değdiği için sağ gözüm yüzde 100 göremez durumda. Sol gözümde de aynı nedenle görme oranı yüzde 24 azalmış durumda.
Yine tümör ameliyatından sonra Epilepsi hastalığı baş gösterdi. Artık nerede ne zaman bayılacağım belli olmuyor. Epilepsi hastalığına yakalanmamda cezaevinin payı var. Sağ olsunlar anti-epileptik ilaçlar toplu olarak verilemiyormuş, tek tek getiriliyor.
Bu ilaçlar hiç aksatılmadan düzenli bir şekilde saatinde alınması gereken ilaçlar ama ilaçların kutusu bende olmadığı için, ne zaman biteceklerini de bilme olanağı olmuyor. Mesela Cuma günü ilaç gelmeyince, zile basıp gardiyanı çağırdığınızda ‘ilacın bitmiş dilekçe yaz’ diyorlar. Dilekçe yazacaksın ama araya hafta sonu girdiği ve sürekli doktor bulunmadığı için o ilaç size ancak salı gecesi verilebiliyor.
Düzenli ve saatinde getirilmedikleri için krizler başlıyor.
Belimde ilerlemiş iki adet fıtık var. Boynumda ise yine ilerlememiş olsa da fıtık var. Aynı zamanda boyun omurlarımda düzleşme var.
Sol kalça kemiğime de protez takılması gerekiyor. Fakat cezaevi koşullarından kaynaklı bu ağır ameliyatı doktorlar da önermiyor. Tabi bu arada yaşanan yoğun sancı ve ağrılara karşı da dişini sık ve katlan diyorlar. Benim yaptığım da bu. Tabi sadece bacağım için değil, vücudumdaki tüm ağrılar için bunu yapıyorum.
Yine ilerleyen kemik erimesi nedeniyle, bir yıllık ilaç verdiler. Ortopedi cerrahı epilepsiden dolayı bayılırken sol kalça kemiğimin üstüne düşmememi tavsiye ediyor. Yoksa çök kötü kırılır ve bu ameliyat işi daha da zorlaşırmış. Şimdi bayıldığım zaman sol kalça kemiğimin üstüne nasıl düşmeyeceğimi düşünüyorum. Doğrusu bu konuda henüz bir çözüm de bulamadığım.
İdrarda nedeni bilinmeyen ve bulunamayan bir kanama var.
Midemde çok ilerlemiş gastrit ve ülser başlangıcı var.
Tüm eklemlerde Tendinit denen bir şey var. Yine aşırı kireçlenmeden dolayı gördüğüm fizik tedavi uzmanları, cezaevinde kalmaya devam edersem iltihaplı eklem romatizmasının gelişeceği uyarısında bulunuyor.
Sağ elimde ve yüzük parmağımda kalıcı uyuşma var.
Beyin ameliyatından sonra sol kulağımda hiç geçmeyen ve insanın psikolojisini alt üst eden bir çınlama var. 20 aydır her gün bu sesle uyuyor ve uyanıyorum.
Göğüs kafesimde henüz nedeni bulunamayan bir ağrı var. Yine dilimde, başladığı 2012 Temmuz’undan bu yana nedeni bulunamamış olan ve ne zaman, nerede duracağı bilinmeyen bir parçalanma var. Dermatoloji bu konuda çaresiz kalmış durumda. Parçalanmanın yol açtığı acıdan bahsetmeyeceğim bile.
Çok sık kusma ve ishal, yine beni halsiz bırakan başka bir durum.
Günlük baş, diş vb. ağrılarından ise, bahsetmiyorum. Bu ağrılar yaşadığım diğer ağrıların yanında yok hükmünde. Ayrıca geçmişten bu yana çektiğim ağrı ve acı çeken bir insan olduğum için ağrı eşiğim çok yüksektir. Bir bakıma onlarla yaşamayı öğrendim de diyebilirim.
Bu konudaki en etkili ilacım ise, moral. Sadece moral ile ayakta durabiliyorum. Bu cezaevi idaresi yatak döşek yatmadığım için beni hasta kabul etmiyor. Yatak döşek yatarsam psikolojik olarak çökeceğimi bildiğim için ben de inatla ayakta durmak için direniyorum.
Hergün düzenli olarak 20 adet çeşitli ilaçlar kullanıyorum. Resmen vücut kimyam değişti. Bir de bu ilaçların yan etkileriyle uğraşıp duruyorum. Vücudum fiziksel olarak hızla çöküyor. Dışarıdayken sağlığımı kontrol altında tutabiliyordum. Ama cezaevi koşullarında insanın böyle bir şansı yok. Ne gıdanı kendi kontrolünde alabiliyorsun, ne de doktorunu, hastaneni, yatağını, yorganını seçebiliyorsun. Heval biliyor musun çoraplarımı bile kendim giyemeyecek durumdayım ama direniyorum. Yaşama inadımı, yoksa ahlaki-politik bir tutumla insanlık onuruna sahip çıkma mücadelesi mi nedir bilmem, bunun adını sen koy.
Benim gözümün önünde hep ölüme ağız dolusu gülerek giden onurlu insanların gülen yüzleri var. Sadece bir anlık ölümlerden bahsetmiyorum. Yavaş yavaş öldürülen insanlardan bahsediyorum. Mesela bu sevimsiz mekânlar insanları yavaş yavaş öldürüyor. Yanımdaki Hamza arkadaş 10, Fesih arkadaş 21 yıldır içerideler. Onlarında birçok sağlık sorunları var ama gıkları çıkmıyor ve hala neşeli, coşkulu, moralli ağız dolusu gülüyorlar. Gerek bir anlık, gerekse yavaş yavaş ölen onurlu ve ağız dolusu gülen insanlar benim moral kaynağım. Bu insanlara duyduğum sevgi, saygıdır benim moral ve yaşama sevincimi besleyen. Çoğu kez yapamasam da onlar gibi gülebildiğim için ne mutlu bana diyorum.
Geçenlerde çıkan bilmem kaçıncı paketten yararlanmak için avukatımın gönderdiği dilekçe örneğini cezaevi idaresine verdim. Bunun üzerine beni daha önce sedye ile gitmediğim için acil hasta kapsamına almayıp, tedavi etmeyen Kocaeli Devlet Hastanesi’nin sağlık kuruluna gönderdiler. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. O hastaneden sadece ölmüş bir insan rapor alabilir. Yanlış anlaşılmasın, çok ince, detaylı bir tetkik ve teşhis ettikleri için değil. Tam aksine hiçbir şey yapmadıkları için. Eğer ölmüşsen, sana “ölmemiş cezaevinde yatabilir” diyemeyecekleri için, sadece ölmüş insanlara rapor verirler diyorum. Bana yarım günde “cezaevinde kalabilir” raporu verdiler. Verdikleri raporun evrakında kuruldaki doktorların imza ve kaşeleri var. Bu kaşelerden çok net görülüyor ve anlaşılıyor ki, bu kurulda beyin cerrahı yok. Aslında bu verilen rapor, tam bir suçüstü belgesidir. Yani “bu henüz ölmemiş, bunu öldürüp bize öyle gönderin” diyorlar. Ya da “bu henüz inadına da olsa ayakta duruyor, bunu yatağa düşürün, kalkamayacak hale getirin, moral ve maneviyatını yıkın, ölüm aşamasına getirin ve bize öyle gönderin” diyorlar.
Verdikleri rapor, yani suçüstü belgesi bunu söylüyor. Dediğim gibi bu kurulda beyin cerrahı yoktu. Bu sabittir. Bu da gösteriyor ki yasalar değiştirilse bile, zihniyetleri aynıdır.
Ben bu hastanelere çok sık götürüldüğüm için gerek İzmit Seka Hastanesi, gerekse de Kocaeli Üniv. Tıp Fakültesi Hastanesi’ndeki doktorlar sağlık kuruluna çıkarılmam gerektiği yönünde cezaevi idaresinin dikkatine sağlık durumumla ilgili yazı yazdılar. O kadar çok götürüldüm ki sanırım benden bıkmış olacaklar. Bir nöroloji doktoru “artık senin ağrıların ancak morfinle geçer, senin cezaevinden çıkman gerekiyor” diyordu.
Gönderilen bu yazılar üzerine Kocaeli Üniversite Hastanesi’ndeki tetkik sürecim 20 Aralık 2012 tarihinde başladı ve 6 Şubat 2013 tarihine kadar devam etti. Yani yaklaşık 1,5 ay sürdü ve sonuç olarak, Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Başhekimliği Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı 24 Nisan 2013 tarihinde bana “cezaevinde yatamaz” raporu verdi.
Savcılığın başvurum üzerine beni Devlet Hastanesi’ne yönlendirdiği tarih ise, 25 Şubat 2013’tür.
Bunun üzerine cezaevi idaresi hem devlet hastanesi hem de Tıp Fakültesi raporunu birlikte Adli Tıp Kurumu’na gönderdi. 15 Mayıs 2013’te Adli Tıp’a götürüldüm. Zaten gerçek anlamda bir işkence. Adına ring arabası dedikleri o tekerlekli işkence aleti ile yolculuk etmek başlı başına bir sorun. O kadar sağlık sorunuyla o çağdışı araca elleri kelepçeli bir biçimde bindiriliyorsun, saatlerce süren bir yolculuk sonrasında vardığında ölmediğine şükür eder duruma geliyorsun. Ama işkence bitmiyor, orada gece 4:30’a kadar bekletildik. Resmen öldürmek ya da sakat bırakmak için her şeyi yapıyorlar. Yemek dahi verilmedi.
Çıkarıldığım göz muayenesi iki dakika bile sürmedi. Optik sinirlerimin kontrol edilebilmesi için, prosedür gereği gözüme önce göz merceğini büyüten bir damla damlatılarak yarım saat beklenilmesi gerekiyordu. Ama sanırım mesai saatinin sonuna gelindiği için, iş yükleri çok olduğu için ya da başka bir önemli! Nedenden dolayı böyle yapılmadı. Büyükçe bir büyüteçle yapılan bu işlem yaklaşık iki dakika sürdü. Odadan çıkarken, doktor askerlere “bende işi bitti, içeriye söyleyin sizi bekletmesinler, bu hasta bayılmak üzere” dedi.
Sonra askerler bir gidip, geldikten sonra “tamam, arabaya dönüyoruz” dediler. Yani beni sağlık kuruluna dahi çıkarmadılar. Sonuç ne oldu kimse bilmiyor? Sanki “buraya kadar gelmişsin, hadi seni boş göndermeyelim” gibisinden bir muayene oldum ve geri gönderildim.
Sonucu hala bilmiyorum. Açıkçası çok da umursamıyorum. Az çok tahmin edebiliyorum. Daha ağır bir hasar bırakmadan ya da ölüm döşeğine gelmeden bırakılacağımı düşünmüyorum.
Sevgiyle kalın...
Kaynak: Özgür Gündem
- 19 gösterim