Ankaralı direnişçilerden, Halkevleri üyesi Yener Çıracı’nın 8 Temmuz’da kaleme alıp Sincan Hapishanesi’nden gönderdiği mektubu yayımlıyoruz. “Adalet üzerine” bu mektup yazıldığında, Ali İsmail henüz aramızdan ayrılmamış, Ali İsmail’in ölümünden sorumlu tutulan “zanlılar” karakoldan çay içip çıkmamış, kaçma şüphesi olmayan “palalı” Fas’a kaçmamış, Taksim Dayanışması ve üniversite öğrencilerine yönelik baskınlar yapılmamıştı… – Sendika.Org
Ben Sincan 1 Nolu Hapishanesi’nde kalan, Ankara’da yaşanan isyan sırasında tutuklanan 35 kişiden biriyim.
Gazetelerden takip edebildiğimiz kadarıyla herkesin bu günlerde yargıyı, adaleti tartıştığını görüyoruz. Dün İstanbul’da eylemcilere saldıran palalı beyaz gömlekliler serbest bırakılırken, bugün yine İstanbul’da 8 kişinin daha tutuklandığını öğrendik. 5 ilde yapılan operasyonlar sonucunda 15 arkadaşımızın gözaltına alınmıştı, henüz onların durumundan henüz haberdar değiliz. Hem onların bırakılmasına öfkelendik, hem de “olacağı buydu” deyip birbirimizle şakalaştık (Hatta çıkınca eylemlerde pala taşıyacağını söyleyenler oldu). Ben de bu konuyla ilgili bir söz hakkım olduğunu düşündüğüm için bu yazıyı yazıyorum.
Bizim tutuklanmamız sırasında yaşananlar çokça tartışıldı: Plates bandının suç delili sayılması, bir polisin öldürüldüğünün söylenmesi ama kim olduğunun bilinmemesi, fezlekenin komikliği ve saçmalığı. Savcının bile birçok suçlamayı “bilgisayar hantallığı” olarak nitelendirip bize sormadığını gördük. Onlarca avukatın bizi savunmasına, tutuklanmamız için hiçbir gerekçe olmadığını söylemesine rağmen sonuç değişmedi.
Mahkemeye çıktığımızda hepimiz ne olacağını tahmin ediyorduk. Çünkü AKP adaletini tanıyoruz ve güvenmiyoruz. Neden mi? Onlarca erkeğin bir kız çocuğuna tecavüz etmesinden sonra serbest kaldığı için güvenmiyoruz. Mehmet Ayvalıtaş’ın, Abdullah Cömert’in katilleri bulunmadığı için güvenmiyoruz. 11 kişinin gözünün çıkmasına, on bine yakın yaralı olmasına rağmen kimse yargılanmadığı için güvenmiyoruz. Eylemcilere saldıran palalılar serbest kaldığı için güvenmiyoruz. Ethem Sarısülük’ü vuran polis serbest kaldığı için güvenmiyoruz. Bu yargı Erdoğan’ın güvendiği ve göreve çağırdığı yargıdır. Bu yargının da işini özenle yaptığını, yapacağını biliyoruz.
Bizim bir tek tutuklanma gerekçemiz var, o da Erdoğan’ın Hopa’da Metin Lokumcu’nun öldürülmesinden sonra korkulu rüyası olan “sokak” a çıkmaktır. Kendisi sürekli demokrasinin sokakta değil sandıkta olduğunu söylese de, ısrarla sokağı kullanmaya devam edeceğiz. Mısır’da yaşananlar üzerinde bu ara herkese demokrasi dersi veriyor. Kendi uyguladığı “ileri demokrasi” ise görülmeye değer. AKP’ye karşı sokağa çıkan her insan polis şiddetinden, gaz bombasından, TOMA’dan sivil faşistlerden nasibini almaya devam ediyor. Yakında televizyondan görüntüleri izlerken Taksim’le Tahrir’i karıştırırsa şaşırmayın.
Güvendiğimiz bir tek adalet var, o da sokağın adaleti. Tıpkı bir milat olan “Hopa Davası”nda olduğu gibi AKP’nin adaletini yine sokakta yargılayacağız. Ama bu sefer daha büyük bir isyanın ortasındayız. Haziran İsyanı’nda yer alan direnişçilerin adaletine güveniyoruz. Onlarla birlikte hem içeride hem dışarıda direnerek özgürlüğümüzü söke söke yine sokakta kazanacağız. Biz içeride direnmeye, sizlerle dayanışmaya devam edeceğiz. Gözümüz kulağımız ise sizlerde.
Yener Çıracı
Sincan 1 Nolu F Tipi Hapishanesi
B-2-40
Kaynak: sendika.org
- 7 gösterim