Kandıra Cezaevi önünde çadırlı insan hakları nöbeti
27 Ekim 2013
Eski milletvekili ve avukat Mahmut Alınak, cezaevlerindeki hak ihlallerine dikkat çekmek için Kandıra F Tipi Cezaevi önünde çadır kurarak ‘insan hakları nöbeti’ tutuyor
Eski HADEP, SHP ve DEP milletvekili ve avukat Mahmut Alınak, çıplak arama başta olmak üzere ceza evlerinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekmek için Kandıra F Tipi Cezaevi’nin önünde 3 gün boyunca sürecek ‘insan hakları nöbeti’ başlattı.
Cezaevi önüne çadır kuran Avukat Mahmut Alınak bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Çıplak arama işkencesi ve cezaevlerinde hak ihlallerine karşı nöbet tuttuğunu kaydeden Alınak, “1980 döneminde ben de işkence gördüm cezaevinde. Bir avukat olarak hak ihlallerine dikkat çekmek için bu eylemi başlatıyorum” dedi. ”Kocaeli Hasta Tutsaklar İnisiyatifi” üyeleri Alınak’ı ziyaret ederek destek verdi.
Cezaevinin önündeki askerler nöbetin birinci günü Alınak’ın çadırını kaldırmasını istedi. Buna tepki gösteren Alınak, çadırları kaldırsalar da nöbete devam edeceğini ifade etti. Alınak’ın nöbeti devam ediyor.
‘Mahpushanede kurşun gibi ağırdır geceler’
Alınak, mapushanedeki insan hakları ihlallerine dikkat çekmek için başlattığı insan hakları nöbetinin 3. gününde zor koşullar altındaki tutsaklara bir mektup yazdı:
Saat sabahın sekizi. Kurşun gibi ağır bir geceyi daha bıraktınız geride. Yeni bir gün başlayacak hiç sönmeyen ümitlerle. Her sabah olduğu gibi anons yapılıyor, ‘Tüm koğuşlar hazır olsun, sayım yapılacak, ‘ diye. Yataklarınızdan kalkarken gece gördüğünüz rüyaların etkisindesiniz hala. Sevdiklerinizin yüzleri canlanıyor bir bir gözünüzde. Bir hasret ateşi yalıyor göğüs kafesinizi. Görüş gününüze kaç gün kaldığını düşünürken hücre arkadaşınızın sesini duyuyorsunuz; ‘rojbaş- günaydın’ diyor size. Siz de aynı sözlerle karşılık veriyorsunuz, nasıl bir gece geçirdiğini anlamak için arkadaşınızın yüzünü yoklarken. Hücrenizin demir kapısı sizi gömdükleri sessizliği sarsan bir cayırtıyla açılıyor. Uyku yorgunu gardiyanlar doluşuyor içeriye. Etrafı delici bakışlarla kolaçan ediyorlar, hücrenizin önündeki derin kuyunun kapısını açıp sizi gün boyu sürecek boğucu yalnızlığımızla baş başa bırakarak demir kapıyı tekrar kilitliyorlar üstünüze. Hücreniz tekrar kasvetli sessizliğine dönerken siz kahvaltı hazırlığına başlıyorsunuz. Bense hapishanenin önünde geceyi geçirdiğim çadırımdan sadece çatılarını görebildiğim hücrelerinize bakıyorum hüzünle. İnsan haysiyetini yerle bir eden çıplak arama ve öldürücü bir tecrit olan kuyu uygulamasından bahçe sistemine geçişin gereğine dikkat çekmek için cezaevinin önünde başlattığım insan hakları nöbetinin üçüncü günündeyim. Bağırsam sesimi duyacağınız kadar yakınınızdayım. Ne var ki aramızdaki beton duvarlar, dikenli teller ve demir kapılar boğuyor sesimi. Kahvaltıdan sonra sadece bir kulaçlık gökyüzünü görebildiğiniz avluda voltaya çıkıyorsunuz. Ben de Kandıra ayazının gece boyu kamçılayıp durduğu çadırımdan çıkıp sizlerle uzun bir voltaya çıkıyorum. Voltamızda omuzlarında topuklarına kadar inen paltoları içinde Seyit Rıza, Şeyh Sait, Kemal Tahir, Nazım Hikmet, Yılmaz Güney, İsrail hapishanelerinde tutulan Mervan Barguti ve yeşil kırmızı sarı çiçekli entarisi içinde bir masal kızı kadar güzel Leyla Qasım eşlik ediyor bize. Sonra da dünyanın her renkten ve dilden mahpuslarıyla bir anda yüz binleri buluyor sayımız. Hapishanelerin beton duvarları ve demir kapıları kül ufak oluyor bu insan deryası önünde. Yer gök özgürlük şarkılarıyla sarsılıyor. Küçük bir çocuğun sesi yükseliyor bu mahşeri kalabalıkta. ‘ Bizim için bedel ödediniz, yaşadığımız bu mutlu dünyayı size borçluyuz. Minnettarız hepinize.’ diyor çocuk.
sendika.org
- 10 gösterim