13 yıldır sessiz sedasız, yavaş yavaş 2500 tutuklu veya hükümlünün ölmüş olduğunu göz önüne alırsak tecrit hapishanelerinin nasıl bir ölüm yuvası olduğunu daha iyi kavramış oluruz
O vahşet süresiz yeni bir vahşetin kapısını açmak içindi. 19 Aralık 2000’de 21 hapishanede bulunan devrimci tutsaklara karşı yapılan kanlı operasyonun üzerinden 13 yıl geçti. Devletin veya devlet destekli her katliam planında söz nasıl hükümsüz, kavramlar nasıl ters düz oluyorsa o gün de öyle olmuştu. Devlet hapishanelere attığı, baskılarla yıldırmaya çalıştığı sokağın ve halkın sesi siyasi tutsaklara karşı eşi benzeri görülmemiş terörist bir planla saldırarak katliam yaptı. Devletin saldırısına karşı direniş uzadıkça devletin eli iyice kana saplandı. Koğuşlara, havalandırmalara çatılardan makineli tüfeklerle ateş açıldı, kimyasal bombalar, gazlar kullanıldı. 30 siyasi tutsak öldü, yüzlercesi yaralandı, sakat kaldı. Direniş içeride ve dışarıda en yoğun haliyle yıllarca devam ettiğinde 122 devrimci tecride karşı mücadelede aramızdan ayrılmıştı. Yine o günden bu yana sokağın dinmeyen sesinden biri tecridin olumsuz etkilerine ilişkin olanıdır.
Devlet bu katliamı insanın en temel hakkı olan yaşamı hiçe sayarak göze almıştı. Siyasi tutsakların F tipi hücre hazırlığına karşı seslerini yükselterek “hücrelere girmeyeceğiz” direncine karşılık devlet aylar öncesinden gizlice operasyon hazırlıklarına başlamıştı bile. Emperyalist sömürü ve siyasi köprü ilişkilerinin önemli bir merkezinde bulunan Türkiye’de baskılara karşı oluşan devrimci direnci ve halk muhalefetini tamamen yok etmek için tecrit son çarelerden biri olarak düşünülüyordu. Tecrit veya izole ederek hapsetme; içeridekinin bir başka içerdekinden, dışarıdakinin de içerden haberdar olamadığı anlamını da içeren yavaş yavaş öldüren bir işkence yöntemi olarak devreye sokuldu. Emekçiye ve halka verilmeyen, harcanmayan kuruşlara karşılık milyonlarca dolarlar onların yarını ve geleceğini bugünden izole etmeye karşı bir çırpıda harcanmıştı.
Tecrit işkencedir
Tecrit veya izolasyon etkileri tepkileri, duyu ve duyguları ile hareket eden sosyal bir varlık olarak insan için en ağır işkence yöntemidir. Ve tecrit, tutsakların birlikte yaşamasını ve dayanışmasını önleme, düşünme ve direnç geliştirmesini sürece yayarak ortadan kaldırma yöntemidir. Böylesi bir yalıtılmışlık salt insanın baskı uygulayan erke direnç göstermesini ortadan kaldırmakla son bulmaz. Fiziksel hareket alanı daraltılan, belli uyarıcılara bağlı olarak yaşamaya zorlanan insanda psikolojik ve fizyolojik rahatsızlıklar kaçınılmaz hale gelerek sağlıklı düşünme yetisini ve bedeni çürümeye sürükler.
Daha ötesi tecrit içeridekinin direncini, düşüncesini söndürme süreci iken dışarıda haksızlıklara karşı durmak isteyenler için de bir tehdit ve yıldırma amacı taşır. Tecride karşı yükselen mücadelenin ortasında hep, “Tecrit yaşadığınız yer değil, yaşadığınızı kimsenin bilmediği yerdir” sesinin yükselmesi boşuna değildir. Bugün bizim oralarda neler olduğunu tam olarak bilmediğimiz hücrelerde 163’ü ağır olmak üzere 600’e yakın hasta tutuklu can derdinde olarak, insan gibi tedavi edilmeyi bekliyor. Bunlar ailelerinin, avukatlarının veya kendilerinin yana-yakıla dışarıya ulaştırabildikleri mektuplarından dolayı tespit edilenler. Görüşüne giden bir yakını, arkadaşı, avukatı; dışarıya ulaştıracak mektup parası olmayan tutuklular bilebildiğimizin maalesef dışında kalıyorlar. Onlar yani içeridekiler tecritte olduğu için bildiremiyor, tecrit var olduğu için biz onlara ulaşamıyoruz.
Sessiz sedasız yiten 2500 can
13 yıldır sessiz sedasız, yavaş yavaş 2500 tutuklu veya hükümlünün ölmüş olduğunu göz önüne alırsak tecrit hapishanelerinin nasıl bir ölüm yuvası olduğunu daha iyi kavramış oluruz. Tecrit bireyler ve bireylerin toplamından topluma doğru uzanan bir kuşatma, toplumsal bilincin gereği olan toplumsal hareketi etkisizleştirmenin moment noktasıdır. Bu izolasyon mekanik bir kaplama değildir. Odağında insan olduğundan dolayı her şeyi özel olarak düşünülmüştür. Tecrit yani F tipi - L tipi hapishaneler kentlerden uzak, ıssız araziler üzerine kondurulmuş, kalın beton duvarlar ve demirlerle örülmüştür. Tek kişilik hücreleri 10 metre kare, üç kişilik dubleks hücreleri 25 metrekaredir. 8 metre uzunluğundaki duvarları olan havalandırma boşlukları ise tutukluların havalandırmadan havalandırmaya haberleşmelerini engellemek için üsten tel örgü ile kapatılmıştır. İnsan özgürlüğünü sınırlama 13 yıl öncesinden bu yana tutukluları diri diri öldürmeye devam etmenin yanında, havalandırma boşluklarına kameralar yerleştirmeye kadar uzanmıştır. Koridorlar, görüş kabini alanları zaten kameralarla sürekli gözetlenen alanlardır. Koridorlarda kameraların görmediği kör nokta denilen alanlar ise tutukluları sıkıştırma ve dayak atma noktaları işlevindedir.
Tecrit sürüyor
Hücre tipi hapishanelerin yani tecridin kendine özgü yönetmelikleri var. Söz konusu yönetmeliklerin özünü gardiyanından, savcısına, müdüründen doktoruna kadar tüm görevlilere keyfi kural koyma ve keyfi ceza vermeyi de kural haline getiren maddelerle yüklü. ‘Marş ve türkü söyledin’, görüş yasağı; ‘kapıya vurdun’, revire çıkma yasağı; ‘koridorda diğerine selam verdin’, havalandırma yasağı; ‘örgüt propagandası yaptın’, mektup ve haberleşme yasağı; ‘mahkemede slogan attın’, duruşma yasağı; ‘memura karşı geldin’, tahliye yasağı… Ardı arkası kesilmeyen, her yasaktan yeni yasaklar çıkaran hücre tipi hapishaneler yönetmeliği hücrelerin fiziki şartları kadar tutuklunun psikolojik varlığını şiddetli bir şekilde olumsuz etkileyen niteliklere sahip.
Hapishanelerde ağır tecrit sürüyor… F tipi hapishanenin dış kapısında başlayan tecrit, hücrelerde dayatılan yaşam ilişkilerinde kendini her geçen gün yeniden üreterek insanı öldürüyor. Göz bozukluklarından, işitme kaybına, baş ağrısından kansere kadar fizyolojik her türlü rahatsızlığa temel teşkil ettiği gibi; ışığa ve sese karşı hassasiyetten, takıntılı davranışlar edinmeye, şüpheciliği saplantı haline getirme, yanındakine alınganlık gösterme gibi onlarca psikolojik rahatsızlık hücre hapsinden kaynaklı. 19 Aralık 2000’de başlatılan kanlı katliamla gelen F tipi hücre hapsi ölümleri sinsi ve sessiz ilerleyişini sürdürmeye devam ediyor.
Kaynak: sendika.org
- 4 gösterim