Tutsak şair Erdal Süsem'den kitap eleştirisi

Adil Okay’ın “EYLÜL KOKUSU” Adlı kitabı hakkında değerlendirme

Ütopya yayıncılıktan yayınlanan Eylül Kokusu, Adil Okay’ın eski ve yeni şiirlerinden derleme. Kendiside ağır işkencelerden, hapishanenin tedrisatından geçen sevgili Adil Okay, mahpusların dostu olduğundan her dem sıcak bir gülümsemedir.

Bugüne kadar şiir, deneme, öykü ve tiyatro oyunu dallarında birçok eser veren yazar/şair Adil Okay’ın 14. Kitabıdır. Eylül Kokusu Adil Okay bu eserini, “özgürlük ve eşitlik şiarıyla zulme karşı mücadele ederken katledilen, kaybedilen güzel insanlara ve Cumartesi Annelerine ithaf” etmiş.

Kawa’dan Şeyh Bedrettin’den Ana Zarife’den Beritan’a uzanan namlı masal sevdalı insanları şairin hemen hemen her mısrasında buluyorsunuz. Belleğimize kan ve barutla sinen Eylül Kokusu şiirinde, “o kızlar ki/sevdi mi deli gibi severdi/sevda şiirlerini ne güzel derlerdi/biz aşktan korkar kaçardık/veda mısralarımız melankoli/sözcüklerimiz devrim kokardı” mısralarıyla bitmez özlemleri yürek yüreğe yaşayan görkemli insanalrı yeniden yaratırken dönemin ruh iklimini de yansıtıyor. Ve devrim kokulu sözcükleri şair ilkin babası Süleyman Okay’dan öğreniyor. Süleyman Okay, tutarlı aydın, gazeteci, şair, yazar, sıkı bir dost olup yaşadığı sürece Adil Okay ve arkadaşlarının yaşamında derin bir yer edinmiş. “Bunları babam anlatırdı da takmazdım/(-)/yastığımın altında ihtiyar bir 7,65’lik/duvarda Ernesto Che Guevara/her gece kışlık sarayı basardım” mısralarıyla, baba ve oğul arasındaki “devrimin yolu” ayrımının çatallı sesini duyurmakta.

Uyanış senfonisini yaratan işçi kadınlar, nasırlı köylüler, bal kokulu öğrenciler, esmer tenli inşaat işçileri ve daha niceleri şarkılar eşliğinde meydanları zapt ettiler. Sonra bir tufan; “birden radyolar sustu/saatleri bir ömür ileriye aldılar/siren seslerinin/postal seslerine karıştığı/karartmalı bir eylül akşamı/o çılgın delikanlılar sır oldular/hüzne boyandı şehir/sokaklar öksüz kaldı/bakışlar soldu pencerede…”

Sokak ortasında güpe gündüz götürdüler. Gözler sürgülendi/dilleri lal-u eylediler, kulaklar sağır… iken… bazen köy meydanından aldılar, bazen da ölüm arabası beyaz torosla işten çıkarken… Bir daha görünmediler. Onların çocukları, hep o yaşta kaldılar. Dağların şahikalarından zindanlara aktılar. Evlenip barklandılar, yine de hiç büyümediler. Hala “gel baba/istersen tavşanlarımla oyna/istersen kurşun askerlerimle/altıma da yapmıcam/baba diye de ağlamıcam/sen yeter ki gel baba” sözleri yankılanıyor.

Sevgili Adil Okay’ın gülümseyen, bizi bize farklı göz ve seslerde anlatan, üstünü örttüğümüz duygularımızı haykıran şiirlerinden hiç mahrum etmemesini ve şiirin o kudretli gücünü hep göstermesini diliyorum.

Erdal Süsem

Kaynak: EYLÜL HAPİSHANE DERGİSİ OCAK ŞUBAT 2014

F Tipi Kapalı Cezaevi

B1-TEK-32

Edirne