HASTA TUTSAK KAMİL TURANLIOĞLU'NDAN ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

Sevgili hocam merhaba,

Öncelikle en içten duygularla kucaklıyorum sizleri. Göndermiş olduğunuz yazı ve yılbaşı kartınızı aldık. Teşekkürler. Yayın yasağı konusunda alınmış olan karar geri çekildi fakat ucu açık bir şekilde olduğundan dolayı her an yeni versiyonu ile karşı karşıya kalmamız büyük ihtimal. Sizlerinde gayet iyi bildiği üzere hapishanelerde bu durum özellikle son süreçlerde rutin bir hal almıştır. Bende gerek bu rutini, gerekse yaşadığımız sağlık sorunları… Vb ifade eden bir mektupla yaşadığımız durumu sizinle paylaşmak istedim.

“Bir ülkenin hangi rejimle yönetildiğini anlamak için o ülkenin hapishanelerine bakmak” yeterli veriyi sunacaktır, konu hakkında.

Ülkemizde “ileri demokrasi”, “demokratikleştik” vb. söylenen ve şu “demokratikleşmenin” ne menem bir şey olduğunu, sistemin gerçek yüzünü tüm dünyaya yansıtan bir ayna görevini görüyor hapishaneler.

Hapishaneler Osmanlıdan beri “ki geçmişi de, önceleri mevcut” zindan ve zindancılık üzerine şekillene gelmiştir. Günümüze kadar hapishaneler zulümle, baskıyla, işkenceyle anılan mekanlar olarak anılmış ve direnişlerle dolu tarihsel bir süreçten süzülüp gelmiştir. Zamanla “zindan” olarak mimari yapısı değişmiş, direnişlerle, ödenen bedellerle insan yaşayacak alanlara çevrilmiştir. Fakat genel olarak topluma dayatılan İMF reçeteleri çerçevesinde 19 Aralık 2000 yılında hapishanelere yönelik katliam operasyonu yapılmış ve devrimci tutsaklar F tipi hapishanelerine konulmuştur.

E, C, M VEYA F UYGULAMA AYNI

Hapishanenin mimari yapısının değişip, adının E, C, M, F… vb. olsa da halen zindancı zihniyetle ele alınıp yönetilmektedir. Tutsakları insan kimliğinden soyutlayıp “tedavi olması, rehabilite edilmesi gereken hastalar” olarak gören zihniyet, bu duruma karşı çıkan “hastalara” ise her türlü baskıyı, işkenceyi yapmaya kendisine hak görmektedir.

Tecrit-tredman politikaları üzerine kurulu F tipi hapishanelerde bu durum daha vahim şekillerle yaşanmaktadır. Çeşitli hak gaspları, keyfi olarak verilen hücre, telefon, mektup, ziyaret cezaları, sosyalist basın başta olmak üzere hiçbir mahkemenin hiçbir toplatma kararı olmamasına rağmen “Kurumun güvenliğini tehlikeye attığı vb.” denilerek yayınların verilmemesi, soğuk havalara rağmen kaloriferlerin yakılmaması, yemeklerin kaliteli olmaması ve içinden çeşitli yabancı cisimlerin “saç, taş, poşet, tel.. vb” çıkması mektupların kaybolması, sansürlenmesi, çıplak arama, ayakkabı araması, hastane sevklerinin geç yapılması, kurumda sürekli doktorun bulunmaması, kelepçeli tedavi dayatılması, askerin ya da hastane doktorunun vb. keyfi tavırlarıyla tedavinin engellenmesi vb. vb. Hapishanelere yönelik geliştirilen baskıların her gün yenileri eklenip büyütülüyor.

Bu saydıklarımız tüm hapishanelerde yaşanan ve sık sık boyutlanan şeyler. Birde yaşadıkları rahatsızlıkları nedeniyle zaman zaman ölümle burun buruna gelen-gelmiş olan hasta tutsakların içinde bulunduğu durum daha da vahim ve aciliyet teşkil etmektedir.

HASTA TUTSAKLAR DRAMI

Hapishanelerde hasta tutsaklar hastane sevklerinin geç yapılarak, kelepçeli tedavi dayatılarak, kurumda sürekli doktorun bulunmaması nedeniyle, Adli Tıp ve hastane kurullarının ideolojik, faşizan yaklaşımlarıyla adeta ölüme terk edilmektedirler.

Genel olarak tüm hapishanelerde haftanın iki günü doktor bulunmaktadır. Bir tam gün birde yarım gün çalışır. Hapishanelerin dolululuk oranı hesaplandığında doktorun nasıl bir tedavi uygulanacağı anlaşılabilir. Sadece seni dinleyip ilaç yapmaktır tüm yaptığı. Doktorun olmadığı bir günde hastalanırsan vay haline. Başın ağrısa bile bir tek ağrı kesici ilaç alamazsınız. Diyelim ki kalp krizi geçirdiniz, eğer yetişebilirseniz hücrenizde bulunan butona basıp, gardiyanları çağırırsınız. Onlar zil sesini duyar, gelir. İlkin durumu onlara anlatırsınız onlarda doktoru veya 112 acili ararlar hastaneye gidersiniz!!!

Hastalanıp gardiyanları çağırırsınız, ilkin mazgalı açıp derki; Bakayım neyin var” arkadaş tıp okumuş ama kadro dolu diye doktor olmak yerine gardiyan olmuş-yapmışlar.

Acil yapılması gereken sevklerde çeşitli bahanelerle ya ertelenir ya da geç yapılır. Bahane hep hazırdır: “ Asker gelmedi”, “Ring bozuldu”, “arama var”, … Vb. vb.

Hapishaneye gidebilirsen askerin ya da doktorun keyfi tutumlarıyla karşılaşırsın ya da kelepçeli tedavi dayatılır “Güvenlik yoktur”, ya da sen “Teröristsin” ya, Doktorun “insanca muamelelerine” maruz kalırsın.

Eğer diyet yapman gereken bir rahatsızlığın mevcutsa hapishane idareleri sorunu kökten halletmiştir. Hapishane geneline çıkan günlük yemeğin yağsız, tuzsuz hali, haşlanmış patates ve yumurta ve yeşillik… Olsa “diyet menü” Eğer ekonomik durumun iyiyse kendi imkânların ölçüsünde kantinden aldığın malzemeyle diyet yapabilirsin ancak. O imkanın yoksa sana söylenen “diyet bu otur ye!”

R TİPİ REVİR ve A. Kadir Fırat

Sanırım 5-6 yıl önce zindancı zihniyet çeşitli bakanların katılımı ile İstanbul metriste “revir” R – Tipi hapishanesini şaşalı bir törenle açtılar. Sözde hasta olan tutsaklar oraya alınacak tedavi göreceklerdi. İlaçları düzenli verilecek, pansumanları-ameliyatları vb yapılacak, fizik tedavi-Rehabilitasyon görecekler, sürekli doktor ve hasta bakıcı olacaktı. Vs. vs. gelinen aşamada durumun hiçte böyle olmadığı, bununda düzenin her zamanki göz boyama taktiklerinden biri olduğu ortaya çıktı. Zira o şaşalı törenle açılan revir tipinde ortalığı pislik götürüyor, hastalar kendi kendilerine ya da birbirlerine yardım ederek yaşamaya çalışıyor. Çoğu kendi pansumanını kendi yapıyor. Oradaki duruma son örnek olarak da basına da yansıyan A. Kadir Fırat isimli arkadaşımızın yaşadıkları olmuştur. Kendisi %90 felçli, hareket etme ve konuşma yetisini hemen hemen yitirmiş durumda. Adli Tıp için Metris R Tipine sevk ediliyor. Adlı Tıp malum faşizan kararlardan birine daha imza atıp kendisine “hapishanede kalabilir” raporu veriyor. Arkadaşımız R Tipinde, yere düşüyor ve bir görevli onu öyle yerde yatar görünceye kadar saatlerce beton zemin üzerinde yatar vaziyette kalıyor.

İkinci bir örnek ise Marmara üniversitesi, Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde bulunan arkadaşımız Mehmet Canpolat’ın durumudur. Kendisi 19 Aralık Katliamında atılan gazlardan kaynaklı KOAH hastalığına yakalanıyor. Beyninde Ur olan ve şuanda bilinci kapalı olan arkadaşımız “yoğun bakımda yer yok” gerekçesiyle Hastanenin mahkum koğuşunda tutuluyor. Başka hastaneye sevki gereken arkadaşımızın müracaatları da ailesine yüklenmiş bulunmaktadır.

HÜSEYİN DİNÇ, ABDULLAH KALAY VE DİĞERLERİ

Yaşadığımız alanda bildiğim kadarı ile 6-7 hasta var. Hüseyin DİNÇ yoldaşımız 60 yaşın üzerindedir. Kendisi Ö.O, A.G’leri nedeniyle Wernice Korsakof hastasıdır, sağ elinin parmakları kesik, sadece sağ parmağı mevcuttur. Daha önce kaldığı Edirne F Tipi Hapishanesinde kalp krizi geçirmiştir, her an yeni bir kalp krizi geçirme riski bulunmaktadır. Kendisi Ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olduğu için tekli hücrelere konulmuştur. Sağlık durumundan dolayı tek başına kalamayacağına dair hastane raporu vardır. Fakat idare Adli Tıp kurumunun almış olduğu “Hapishanede kalabilir” raporuna dayanarak kendisini hala tekli hücrede tek başına tutmaktadır. Oysa Adli Tıp raporu “hapishanede kalabilir” şeklindedir “tek başına kalabilir” diye değil. İdare “üst kurum raporu” diyerek, Adli Tıp kurumu raporunu dayatmakla alenen suç işlemektedir.

Abdullah Kalay yoldaş ise geçirmiş olduğu kalp krizinden ve yapılan geç müdahaleden dolayı kalbinin %70’ini kaybetmiş durumdadır. Şuan kalbi %30 performansla çalışmaktadır. Doktorların “hastane hijyeninde bile mikrop kapma vb. ihtimali var, tahliye edilmesi gerekir” demesine rağmen ne hikmetse yoldaş Adli Tıp’ın faşizan kararlarıyla halen burada tutulmaktadır. Kendisinin ayrıca 96 ve 2000 Ö.O ve A.G’lerinden kaynaklı olarak Wernice Korsakof, hafıza sorunu, unutkanlık, baş ağrıları vb, bağırsak düzensizliği, dolaşım sistemi bozukluğu, ödem oluşumu, denge sorunu vb. vb. çeşitli hastalıkları vardır. Adli Tıp raporunda “nasılsa ölecek, içerisi dışarısı fark etmez” anlayışı hakimdir.

BANA GELİNCE

Benim ise, sol bacağım diz altından kesik, protez kullanıyorum. Ö.O’dan kaynaklı Wernice Korsakof, uzun süreli açlığa bağlı olarak organik beyin sendromu, hafıza sorunu, unutkanlık, sürekli baş ağrıları, kulak çınlamaları, gözlerde uzun süreli kararma, baş dönmeleri, denge sorunu, uyku apnesi, çarpıntı, kan dolaşımı problemleri, eklemlerde şişme, ödem oluşumu, böbreklerde iltihap oluşumu, karaciğerde büyüme, yağlanma, kolestrol, bağırsak düzensizliği vb. vb. rahatsızlıklarım mevcut.

Bana da Adli Tıp kurumu aynı zihniyetle “hapishanede kalabilir” raporu vermiştir. Adli Tıp’a götürüldüğümde hiçbir tetkik, muayene vb. yapılmadan direk doktorun karşısına çıkarıldım. Zaten sadece “Ortopedi uzmanı” vardı orada. Onunda yaptığı tek işlem ise bacağımın kesik bölümünü mezüre ile ölçmek oldu. Daha sonra tesadüfen oraya gelen doktorun “noroloji Uzmanı” olduğunu öğrenince ısrarlarım sonucu o da beni muayene etti. Denge sorunuma bakmak için koltuk değneksiz iki adım attırdı, sorunlarımı “dinledi”. Bana verdiği cevapsa “sen dışarıda kaç kişi bu sorunlarla yaşıyor biliyor musun?” oldu. Kendisi ile tartışıp tekrar metris 1 Nolu hapishanesine getirildim. 10-15 gün sonra ise gelen Adli Tıp raporu tam bir komediydi! Raporda “sol bacak kesik, norolojik olarak iyi, değneksiz yürüyor, bilinç açık vb.” denilerek “hapishanede kalabilir” denmiş.

Oradan kendi isteğimle şuan kalmakta olduğum Kandıra F tipi Hapishanesine getirildim. Burada da daha önce kaldığım hiçbir hapishanede yaşamadığım “ ki o hapishanelerde F tipidir” bir dayatma ile karşı karşıya kalıyorum. x-ray cihazından çıkıp tekrar hapishaneye her dönüşümde protezimin çıkartılması dayatılıyor. Mahkeme veya hastaneye gittiğimde hapishane personeli beni askere teslim ediyor. Askerin gözetimi dışında kimseyle temas veya görüşmenin imkanı yoktur. Askerde dönüşte beni tekrar hapishane personeline teslim ediyor. Bu koşullarda benim gidiş ve gelişlerimde hapishane güvenliği açısından hiçbir sorun-tehlike! bulunmamakta iken “Güvenlik gerekçesiyle her seferinde protezimin çıkarılması dayatılıyor-çıkartılıyor. Bu konuda savcılığa yapmış olduğumuz suç duyurularına ise “koğuşturmaya yer yoktur” cevabı veriliyor. Hapishane idareleri de gerek mahkemelerin gerekse de savcıların bu idare noteri gibi çalışmalarının ve her yaptıklarını onaylamalarından aldıkları güçle yeni uygulamaların, yeni hak gasplarının pervasızca hayata geçiriyorlar.

HAKKIMDA VERİLEN KEYFİ CEZALAR

Daha önce kalmakta olduğum Sincan 1 Nolu F Tipi Hapishanesi “disiplin kurulu” yaklaşıl iki yıl önce hakkımda vermiş olduğu “anma yapmak, slogan atmak” gerekçesiyle 12 günlük hücre cezasını onaylamış. Buranın idaresi de 2013 yılının nisan, mayıs aylarıydı sanırım bu cezanın onaylandığını bana tebliğ etti. Fakat ceza uygulanmaya konmadı. Daha sonra ben yaşadığım protez sorunundan dolayı hapishane idarisi hakkımda suç duyurusunda bulunup, savcılıkça bu uygulamanın sonlandırılması istedim. Ben suç duyurusunda bulununca tamamen intikamcı bir mantıkla hücre cezası işleme konuldu. O kadar hırsla hareket etmişlerdi ki benim hasta bir tutsak olduğumu unutmuşlar. Gelip “hazırlan hücre cezası için seni alacağız hücre cezası için seni alacağız” dediler. Ben de “beni bu halde tek bacakla nereye nasıl alacaksınız?” deyince aldığım cevap “dur ben bir sorup geleyim” oldu. Daha sonra prosedür işletilip beni kurum doktoruna çıkardılar. Doktor “tek başına kalamaz” diye rapor verince, bu seferde Kocaeli Devlet Hastanesi heyetine sevk ettiler. Heyete gitmeden önce bana “heyet tek başına kalamaz dese de bu cezayı başka cezaya; ziyaret ya da iletişime çevirip uygulayacağız” dediler. Böyle bir hakları yani onaylanış bir cezayı başka bir cezaya çevirip uygulayabiliyorlar mı bilmiyorum? Lakin bu da nasıl bir ruh haliyle konuya yaklaştıklarının bir göstergesidir.

Bir ay kadar sonra heyete götürüldüm. Heyete çıkarılmadan önce çeşitli polikliniklere götürüldüm. Her bölümde yaşadığım sorunları ifade ettim. Tek söylenen ise “o raporların bize gelmesi lazım” oldu. Fakat hiçbir bölüm ne bir tahlil yaptı, ne de muayene etti doğru düzgün. Nöroloji “doktoru”na da sorunlarımı anlattım. “Doktor” önündeki kitabı açıp, oradan sorular sordu. İlk soru “ hangi mevsimdeyiz!, ikinci soru: Para işini nasıl halediyorsunuz” diye sordu. Tekrar sağlıkçıya “hastayı kim giydirdi” diye sordu sağlıkçıdan “bilmiyorum” yanıtı alınca da, “muayene” bitti. Sonra aynı gün heyete çıkarıldım. Heyete de durumu, rahatsızlıkları mı ve sağlık sorunlarım nedeniyle arkadaşlarımın yardımıyla hayatımı sürdürdüğümü, çamaşır, bulaşık ve temizlik işlerimim tek başıma yapamadığımı ifade ettim. Heyete çıkarılma şeklimde bu şekilde gerçekleşti.

ATK VEYA HEYET AYNI FACİA

Heyet raporu da daha önceki ATK raporu gibi resmen bir faciaydı. Raporda “Sol göz 1, sağ göz 1,5 gözlük taktımı sağlam, sol bacak diz altından kesik, hücrede kalmasına engel sağlık sorunu yoktur” denilmiş. Rapor gelince idarede konuşup hücre cezasının kalmakta olduğum hücrede uygulanmasını istedim. Birlikte kaldığımız yoldaşlarla aynı hücrede uygulanmasını, benim sağlık durumumun tek başına kalmaya uygun olmadığını, kaldığımız hücrenin havalandırma kapısının kapatılarak uygulanmasını istediler. Cevap ise “Olmaz, zaten hücre cezasının amacı tek başına çektirmek” oldu.

Kısacası, sonuç olarak aralık ayının 26’da hücreye alındım. Şuan 3 kişilik bir hücrede tek başıma kalıyorum. Havalandırma kapısı günde 1 saat açılıyor, tv ve radyo verilmedi. Ocak ayının 7 de bitiyor hücre cezası. Bu mektubu da hücrede yazıyorum size yollaması da sonraya kalacak.

İnsan Hakları Cezaevi Komisyonunun verilerine göre hapishanelerde 228 ağır olmak üzere 553 hasta tutsak var. Adli Tıp kurumu faşist zihniyeti ile hastalıkları yok sayıp yeni ölümlere davetiye çıkarıyor. Yine İHD verilerine göre 2013 yılında 267 tutuklu, hükümlü hapishanelerde hayatını kaybetmiş durumda.

Başta biz hasta tutsaklar olmak üzere, tutsaklar olarak bu zindancı zihniyetin nasıl intikamcı, katliamcı bir yapısının olduğunun farkındayız. Ki yaşadığımız sorunlardan ötürü onlardan beklediğimiz hiçbir şey yok. Tedavimizin uygun koşullarda eksiksiz eziyete ve işkenceye çevrilmeden yapılmasına uğraşıyoruz.

Ölüm döşeğinde olan hükümlü-tutukluların bile tahliyelerini engelleyip, sevdiklerinin, ailesinin yanında ölebilme hakkını dahi ellerinden alıyorlar.

SONSÖZ

Sonuç olarak; hapishaneler ülkemizde nasıl faşizan, zindancı bir yönetimin bulunduğunu, gerçek yönleriyle doğruluk aynası olarak yansıtılmakta, gösterilmektedir.

Sevgili hocam bitirirken yeni yılın sınıfsız, sınırsız bir dünya için verdiğimiz mücadelelerin yoğunlaşarak arttığı ve yeni yeni mevziler kazandığımız bir yıl olması dileklerimizle hepinizin yeni yılını kutluyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Sevgilerimle

Kamil Turanlıoğlu

2 NO’LU F TİPİ HAPİSHANE  P.K.145     A.7-20   ADALET ŞUBESİ  KANDIRA- KOCAELİ

Not: Sevgili hocam sizden bir ricamız olacak. Tekirdağ 1 No'lu F Tipinde kalmakta olan arkadaşımız Ali Baba Arı’nın koşullardan kaynaklı olarak kitap, dergi v.b. Yayınlara ulaşmakta zorluk yaşamakta. Bu noktada imkanlarımız dahilinde kendisine yardımcı olabilirseniz seviniriz, şimdiden teşekkürler...