Zira bizler “yaşamları köleleştirilmiş milyonların umudu ve sesiyiz.” Bu umudu ve sesi boğmaya gücünüz yetmeyecek. Bizler her zaman vardık, varız ve var olacağız!
Sermaye devletinin devrimci tutsakları teslim alma hedefiyle gündeme getirdiği F Tipleri ve tecrit saldırılarına karşı zindanlardaki direniş de kendi mecrasında sürüyor. Çıplak arama, yayın yasakları, kazanılmış hakların fiilen gasp edilmesi, “disiplin cezaları”, psikolojik ve fiziki saldırılar biçiminde gerçekleşen uygulamalara son yıllarda tutsakların 24 saatinin gözetim ve denetim altına alınmasını sağlayan ve alçakça bir taciz uygulaması olan kameralar eklenmiştir. Öyle ki kimi yerlerde bu kameralar tutsakların yataklarını çekecek bir şekilde yerleştirilerek, ikiyüzlüce dillerine doladıkları “insani ve ahlaki” değerlerinin de boyutunu göstermektedirler.
Elbette birçok hapishanede olduğu gibi Sincan 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’ndeki devrimci tutsaklar da bu onursuzca dayatma karşısında sessiz kalmamış, haklı tepkilerini göstererek bu eylemlerinin meşruluğunu savunmuşlardır. Nitekim C2-73 No’lu hücrede kalan bizler de yaşadığımız bu sorun karşısında meşru tepkilerimiz nedeniyle idarenin “disiplin soruşturması” adı altında çeşitli “cezalarına” maruz kaldığımızı yine Kızıl Bayrak gazetesi aracılığıyla kamuoyuna duyurmuştuk.
Keza daha önceki mektuplarımızda tecrit politikasının sadece Adalet Bakanlığı ve hapishane idaresi işbirliğiyle sınırlı kalmayıp bunun sözde “bağımsız yargı” ayağıyla tamamlanarak bir bütünlük arz ettiğini bildirmiştik. Hapishane idaresinin adeta noter makamı işlevi gören İnfaz Hakimliği ve bir üst makamı Batı 2. Ağır Ceza Hakimliği, tutsakların “itiraz etme hakkı” olduğuna dair yaratılan oyunun tamamlayıcı birer parçasını oluşturmaktadır.
Bu durumun son ve yeni örneğini Sincan 3. Asliye Ceza Mahkemesi üzerinden görmüş, yaşamış olduk. Hapishane idaresinin kameraları yaktığımız iddiası ile açmış olduğu davaya bakan 3. Asliye Hakimliği, elinde hiçbir açık, somut ve kesin delil bulunmadığı halde Serdar Polat’a 1 yıl 8 ay “hapis cezası” verip, “cezayı” ertelerken, birden fazla kez yaptığımın “anlaşılması” nedeniyle bana ise 2 yıl 1 ay kesinleşmiş “hapis cezası” vermiş oldu.
Duruşmada kameraların, açıkça taciz anlamına geldiğini, hücrelerin ortak ve kamusal alan değil, özel alanlar olduğunu dahası kamuda çalışılan işyerlerinde konulmak istenen kameralara ilişkin yapılan itirazların bile mahkemelerce haklı bulunduğuna dair yapmış olduğumuz açıklamalar hakim tarafından dikkate alınmadı. Ama öte yandan eğer hukuki bir yargılama yapıldığı iddia ediliyorsa bile en azından bunun biçimselliğine uyulması gerektiği ve görüntü kaydeden bir aygıta yapıldığı iddia edilen saldırının yine bu alet tarafından kaydedilmiş olması gereken görüntülerinin sunulması, iddianın bu çerçevede soyuttan somuta indirgenmesi gerektiğine dair itirazlarımız da dikkate alınmayarak, hakimliğin gerçek misyonunu hiçbir tereddüte yer bırakmayacak bir şekilde ispatlanmış oldu. Buradan da anlaşılacağı üzere bana verilmiş olan 2 yıl 1 aylık hapis “cezası”, hiçbir hukuki dayanağı olmayan tamamen siyasi bir kararın sonucu gerçekleşmiştir.
Sonuç itibariyle zindanlardaki tecrit politikaları, devrimci tutsakları teslim almak ve onları en insani değerleri bile savunmaktan vazgeçirmeye çalışmak hedefiyle tüm hızıyla devam ediyor. Şimdi daha azgın ve koyu bir saldırganlığın, katliamların önünü açacak olan yeni yasalar çıkartılarak bu durum daha da pekiştirilmek isteniyor. Ancak, ne kadar yeni katliamlar ve saldırıları devreye sokarlarsa soksunlar, bu faşist kudurganlığın her defasında gelip toslayacağı yer devrimci iradenin sarsılmaz duvarı olacaktır. Bu yüzden buradan bir kez daha ifade ediyoruz ki; baskılarla, “cezalarınızla” bizleri yıldıramazsınız.
Zira bizler “yaşamları köleleştirilmiş milyonların umudu ve sesiyiz.” Bu umudu ve sesi boğmaya gücünüz yetmeyecek. Bizler her zaman vardık, varız ve var olacağız!
Sincan 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nden
TKİP dava tutsağı Onur Kara
Kaynak: www.kizilbayrak.net
- 6 gösterim