‘Biz Mektup Yazardık’

“Kara sürülmesin diye, anamızın ak sütüne\ Başımızın gölgesini bile düşürmedik önümüze\ Mektupsuz, kitapsız, uykusuz kaldık\ Eşsiz, topraksız ağaçsız daldık...”*

 

Hayatınızda hiç mektup yazdınız mı? Sevdiklerinizden, özlediklerinizden hiç mektup aldınız mı?

Sevginizi, öfkenizi, kızgınlığınızı, sevinçlerinizi iletmenin heyecanıyla kaleme sarılınan günleri yaşadınız mı?

Cevap gelmesini, ya da gönderdiklerinizin alınıp alınmadığını öğrenmek için; haftalar geçmesi gereken zamanları yaşadınız mı?

Bu güzellikleri yaşayıp, unuttunuz mu? Yani “ooooo mektup yazmayalı yıllar” mı oldu?

Tam geçmişe bir yolculuk yaparken, Adil Okay’ın sayfasından; elle yazılmış satırlar, çizilmiş Hasan Hüseyin resmi bahar çiçekleri gibi üzerime serpildi!

Tam mektuplu asırlara doğru yolculuk yaparken - hoş biz bu asırlara hiç veda edememişleriz-; Bedri Rahmi’nin Aşık Veysel’e bir ses kayıt cihazı alınabilsin diye hazırlayıp satışa çıkardığı kartpostalı görürken!! “Bu kadar tesadüf olmaz” diye nasıl gülümsedim!

Satırlar; elle ve yürekle yazılmıştı. İnternette birbirimize ulaştığımız satırlar gibi uçuşmuyordu. “Hücreleri parçalayıp tecriti yıkmak ne güzel!”, “YOLDAŞLARLA KUCAKLAŞMAK NE GÜZEL!” diyenlere, ben de eşlik etmeye başladım. "Ne güzel" diye bir ses de ben gönderdim Görülmüştür Ekibi'ne.

50 adet kartpostal gönderiyorum. Her ay yapıp göndermeye devam edeceğim” yazmış Selime Tuğba! “Bunlar gerçek mi?” diye gözlerimi ovuşturuyorum derin derin daldığım-geçmişe yaptığım yolculukta. Bedri Rahmi’nin Aşık Veysel’in sanatını-sesini kayda almak için kartpostal yapışı daha şimdi gözümün önündeydi!! Selime’de, politik tutsaklara dışarıdan “kayda alınmış” bir nefes - emek taşımayı gerçekleştirmişti!!

Sürgünde yaşarken, biraz geç haber alıyoruz oralardan. İş Sanat’ta ‘Biz Mektup Yazardık’ başlıklı bir sergi açılmış. “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar” biraraya getirilmiş orada. Nazım Hikmet’ten Orhan Veli’ye, Fikret Mualla’dan Aşık Veysel’e mektuplu tarih biraraya getirilmiş.

Okurken buruk bir gülümseyişle; “bizim de mektuplu, tıpkı o asırlar gibi mektuptan başka hiçbir iletişim aracı olmayan bir zindan tarihimiz var” diyorum. Ve üzerindeki “Görüldü” damgasından birtürlü kurtulamayan bir tarihimiz!

Ben de tüylerim diken diken, Selime Tuğba’nın yürekten satırlarıyla sesleniyorum Adil Okay’a, Serdar Türkmen’e ve Görülmüştür Ekibi’nin diğer gönüllülerine:

Şimdi sen (siz) tutup da; ‘Sizin hala bir mektup arkadaşınız yok mu? İnanamıyorum! Oysa onlar sizin için hapisteler! Unuttunuz mu?’ diyerek,   onurlu bir dayanışmaya davet ediyorsun(uz) ya bizleri... Can’sın(ız)...”.

Onlar; “Biz Mektup Yazardık” diye sergi açmışlar. Biz hep mektup yazdık - yazacağız, ta ki Hasan Hüseyin’in dediği gibi; “kısa çöp uzun çöpten hakkını alana \ uyanmakla, anlamakla, bilmekle \ direnmekle kurtularak barışa varana” dek.

 

*Selda Bağcan’ın “Tahliye Olanın Ardından” şarkısından.