"Böylesi durumlarda direnmek; yaşama tutunmak, anlamlandırmak, anlamlandırılan yaşamı ileriye taşımak, hakikat yolunda mücadele içinde olmak. Günler geçer, aylar geçer, yılların es geçtiği zamanın daralttığı bir yaşamda minik bir kuş ürkekçe pencere demirlerine konunca, işte o zaman Karadeniz’in nemli havasında bahar kokusunu ciğerlerimize aktarırız."
Kinyas Ataman
T Tipi Cezaevi A-6
Bafra-SAMSUN
***
18.10.2016
Sevgili Adil Okay;
Karadeniz’in nemli havası, her mevsim vakitsiz yağan yağmuruyla boğuyor insanı. Yaz kış demeden yağan yağmurlara giderek alışıyoruz. Yaşadığımız zindan hayatı da çoğu zaman mevsimleri fazla önemsetmiyor. Kederlendiğimizde, acılarımız çoğaldığında, bir parça sevinç geliştiği zaman veya yaşam, paylaşım esintileri aldığımızda; yaz veya kış veyahut da ilkbahar, sonbahar... İçeri ile dışarıdaki yaşam arasında köprü kurabilmenin insan duyguları üzerinde nasıl bir değişiklik yarattığını, belki şairane diliniz anlatır!..
Tekrardan sizlerden mektup almak onur ve gurur vericidir. Her bir kelimeniz bile bana büyük moral ve azim vermiştir. Özellikle ailece emeğinizin olduğu doğal ve güzel kartları alabilmenin sevincini yaşıyorum. Elinize ve yüreğinize sağlık, emekle yapılan her işin bizim için kutsal bir yeri vardır. Ailece sağlıklı ve mutlu bir yaşam içerisinde olmanızı temenni ederim. Çalışmalarınızda, emeğinizin karşılığını almada her şeyin gönlünüzce olmasını dilerim.
Durumumuz iyidir, daha ziyade iyi etmeye çalışıyoruz. Çünkü zindanda yaşamak ruhsal özgürlüğü yaşamaktır. Hani yaşamak güzeldir ya; fakat bu güzelliği doldurmak için özgürce, sağlıklı, huzurlu yaşamak olursa tabii. Öyle bir mekândayız ki bunları yapabilmek için, devletin cezaevlerinde bize dayattığı rehabilitasyon sistemine karşı olmak için, büyük irade gücünü gösterebilmek önemlidir. Ne kadar sağlıklı, iyi olsak da; irademiz, özgürlüğümüz olmadıktan sonra yaşamın güzelliği de anlamı da olmaz. Sade içeriyle ilgili bir durum da değil; çünkü devlet politikaları her mekânda farklı yöntemlerle kendini gösterir. Buna karşı da irade lazımdır. Bizler için asıl olan zindanın dört duvarının olmadığıdır. Ruhsal özgürlük kadar, insanın kendi içine kapanmamasıdır. Kendini kimseye açmadan asosyal yaşamak beraberinde dört duvarın yansımasını kendinde bulacaktır.
Zindanların amacı hakikat için savaşan tüm güzelliklerin dokularını sonsuza kadar susturmaktır. Hani derler ya “Güllerin filizlendiği yerde, bitimsiz özgürlük kavgası başlar çatal yüreklerde.” Biz siyasi tutsaklar da bu duyguda, her gün umutla yarınlara dair, yüreklerimizi peygamber sabrıyla yükleriz.
Daha önceki mektupta sanırım söyledim. Böylesi durumlarda direnmek; yaşama tutunmak, anlamlandırmak, anlamlandırılan yaşamı ileriye taşımak, hakikat yolunda mücadele içinde olmak. Günler geçer, aylar geçer, yılların es geçtiği zamanın daralttığı bir yaşamda minik bir kuş ürkekçe pencere demirlerine konunca, işte o zaman Karadeniz’in nemli havasında bahar kokusunu ciğerlerimize aktarırız.
Değerli Adil Okay, öyle bir süreçten geçiyoruz ki ne katliamlarla her gün talan ve yıkım edilen Kürt şehirlerini ve her gün yüzlerce siyasi soykırım tutuklamalarını dile getirebilecek bir basının, bir TV’nin olduğu -olanların da kapatılıp ekranlarının karartılarak topluma olanların yansıtılmadığı- ne de ezilenlerin, muhaliflerin sesini duyurabilecek bir özgür basının bırakıldığı tarihin karanlık, diktatoryal süreçlerden geçiyoruz. Böylesi bir ortamda cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini ya da sistematik işkencenin sesini nasıl duyabilecek bu toplum? Oysa zindanlar, bir toplumun yaşayan lanetli yerleridir. İletişimin bu denli hızlı ve etkili olduğu bir dönemde basın sorumluluğunu, her gün yüzlerce kanallarıyla iktidar için haberler verirken ne yazık ki gerçeklerden saptırarak yapıyor. İktidarlar için olmazsa olmaz; olmayan, yaşanmayan bir şeyi olmuş gibi yansıtmasında çıkarını bulur.
Medyanın özgür olmadığı bir toplumda, topluma yanlış bilgiler empoze edilir. Kendi medyasına göre toplumun haber alma psikolojisini hazırlatır. Toplum da olduğu gibi alınca; kutuplaşma, linç kültürü, sevgisizlik başlar. Halklar, ya da insanın, insanlarla ilişkilerine sevgi, şefkat, merhamet değil; zarar ve çıkar duygusu egemen kılınıyor. Bu düşünceler insanlar arasındaki sevgiyi, yardımlaşmayı, dayanışmayı ve sevgi yüklü duyguları köreltiyor.
Medya halkın dilidir, öğretmenidir, yol göstericisidir. Özgür basın, kutsal görevini yapabilmek için halkın yüreği, sevgisini alabilmelidir. Medya büyük gücü ve etkinliğiyle topluma egemen olan kutuplaşmaların, çıkar duygusunun yerine; barışı, özgürlüğü, dayanışmayı kullanmalıdır. Barış olacaksa medyanın özgür sesiyle olacaktır. Fakat şimdi savaşı köreltebilmenin yanında haklar arasında duygu kırılmalarına, kin ve ayrıştırmacı dil ile yaklaşıldığında; bugün güncel olarak toplumun nasıl parçalandığını görüyoruz. Medya, toplumun her kanayan yarasına ses-cevap olamayarak kardeşlik duygularını da her geçen gün yaralamaktadır. Duygusal kopuştan farklı bir kopuşa zemin aramaktadırlar. Böylesi iletişimden, medyadan kopuk ve hakkımız olan gazeteler ile doğru haberlerden yararlanamadığımız ve sesimizin kısıldığı bu süreçte; siz değerli şair, yazar insanlarla sesimizi dışarıya yansıtmanız büyük kazanımdır. Düşüncelerimizi, sorunlarımızı, sorularımızı İnternet aracılığıyla insanlara ulaştırmanız kutsal bir iş olsa gerek.
İlk mektupta da bazı bölümleri paylaşmanızdan dolayı teşekkürlerimi iletiyorum. Sesimize kulak vermeniz ve farklı yöntemlerle insanlara ulaştırmanız bize büyük moral ve güç vermiştir. Bu duygularla sizleri ailece, sevgi ve saygıyla selamlıyor; yaşam ve çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
Kinyas
- 14 gösterim