6 Ocak 2013
Merhaba,
...Mektubuma öncelikle kendimi tanıtarak başlamak istiyorum. Fakat bir yandan da henüz adım bilinmese de eminim ülke koşullarında ve düşünen , sorgulayanların başına gelenlerden gözünüz bir yerlerden hatta çok yerlerden ısırıyordur.
Çukurova Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümü 4.Sınıf öğrencisiyim.Katıldığım 1 Mayıs, 8 Mart, Maraş Anması, KESK gibi sayılabilecek yasal, demokratik eylemler gerekçe gösterilerek 13 Kasım 2012 tarihinde yaklaşık 13 kişilik 'terörle mücadele' polisi ve 3 araba ile birinin de elinde uzun namlulu silah olmak kaydıyla Mersin'deki ailemin evinden sabahın kör karanlığında yapılan bir 'operasyon'la gözaltına alındım. Ve 16 Kasım 2012 tarihinde tutuklanma kararıyla Karataş Hapishanesi'ne getirildim. Benimle birlikte aynı dava kapsamında Dilek Hoş ve Gönül Dinç arkadaşlarım da tutuklanarak aynı koğuşa getirildik.
Ne yazık ki paylaşmak istediğim çok şey var. Ne yazık ki diyorum çünkü keşke ülkemizde hem içeride hem dışarıda yaşanan olumsuzluklara dair paylaşacağımız şey olmasa. Milletvekillerinden, gazetecilere, aydın-yazarlardan, akademisyenlere, hukuk savunucuları avukatlardan tutalım da biz öğrencilere kadar içerisi siz de hak verirsiniz ki bir hayli kalabalık. Kalabalık yerine istif kavramı daha uygun sanırım. Neyse ki devlet yeni hapishaneler inşa ediyor da bu sorunu da böylece aşıyoruz. Daha düzenli yerleştirirler artık düşenleri!
Tarihte bir aydının sözü şöyleydi sanırım ' Bir ülkede ne kadar çok hapishane varsa o kadar az adalet vardır.' Galiba tam da bu süreçten geçiyoruz. Yaşamın her alanında; öncelikle benim bulunduğum mekan olan üniversitelerde öyle uygulamalar ve düzenlemeler yapılıyor ki karşı koymamak adeta insanlığımız adına 'suç' işlemek gibi geliyor bana.
Bugün gençleri bir yandan 'gelecek' olarak görürken; bir yandan da o gençleri anti-bilimsel, adeta ticaret yuvalarına dönüşen binalarda düşünüp, sorgulamalarını, fikirlerini söylemelerini engellemek, engellemenin de ötesinde soruşturmalar açıp, sahip çıkmayıp kolluk güçlerinin hayal ürünü fezlekelerinin, operasyonlarının 'kucağına atarak' eğitim haklarını ellerinden aynı düşüncenin rektörleri ve hükümetleri değiller midir?
'İllegal örgüt üyesi' gerekçesiyle tutuklu bulunmaktayım. Bugün tutuklu olan diğer tüm üniversite öğrencileri gibi. Gösterilen deliller; yasal dergi, kitap, gazeteler ve yasal oluşumlara katılarak etkinliklerde bulunmak. Şimdi sahne tanıdık, birkaç ay tutuklu kalacağım ve ilk mahkemede serbest ( tahliye yada) bırakılarak dava devam edecek. Mahkeme 'üye'likle ilgili delil bulamadığı için farklı bir formatta birey üzerinde bir şekilde baskı unsuru olarak varlık gösterecektir. Nereden biliyorum, çünkü ülkemizde son yıllarda tutuklanma modası bu, revaçta. Peki ne oluyor? Şu oluyor, ülkemizin düşünen öğrencileri evet sırf düşündükleri için kendi yasalarını çiğneyen operasyonlarla, hukuksuzluklara ve haksızlıklara maruz kalarak asılsız iddialarla aylarca belki yıllarca hapishanelerde tutulup eğitim hakları ellerinden alınarak halkımızın ve kamuoyunun ''gençliğine'' karşı suç işleniyor.
Karşılaştığım bu haksız ve hukuksuz uygulama bana katıldığım eylemleri sorgulatmaz, yasal demokratik eylemlere katılmam hakkım olması bir yana ben insani sorumluluğum gereğidir. Bu yaşadıklarım bana şunu sorgulatıyor; bunca hukuksuzlukla acı birikmişken vicdanlarımızda ve yaşamlarımızda nasıl olur da suskunluğumuz devam eder? Aslında buna da verilecek yanıt var ya, kastettiğim koşullarımız ölçüsünde bu hukuksuzluğa, baskıya karşı tavrımızı bir şekilde gösterebilmek. Sessizliğimiz, bu uygulamaların önünü daha da açacaktır, o yüzden sessiz kalmamak adına duyarlı olacağınızı umarak paylaşıyorum yaşadıklarımı. Siz bu anlatılanları binlerle çarpıp ve aynı duyguları paylaşıyorsak eğer 'dışarıyı da' koca bir hapishaneye benzetirsek duyarlılığın aciliyetini daha iyi anlamış olacağız. Sizlere sansürsüz bir çalışma alanı diliyorum. Sevgi ve saygılarımla...
Ayşe KAYA
- 12 gösterim