F tipi yapılanma: Hastane, mahpushane, okul

Dediler ki “Sağlık hak değil ödevdir. Ödevini yapmayan cezalandırılır.” Duymak istemeyen nüfus ekseriyetteydi. Ne de olsa “kendisinin ve yakınlarının orada işi olmazdı”. Aynen sağlık sigorta kapsamı daraltılıp devamı isteğe bağlı kılınmış ülkelerde büyük kalabalıkların “bana kanser uğramaz”  dediği gibi.

Sağlık hakkının  bir yasa maddesi ile ödev olarak tanımlanmaya çalışıldığı o yılllarda ilgili kurumlar alfabenin ilk harfi ile başlayan bir sınıflamaya çoktan başlamıştı bile: A, B, C, D, E... Bu ayrımcılığa ve sonuçlarına, işin orada durup durmayacağına yeterince ilgi duyamadı geniş yığınlar. Ne de olsa oralara işi düşmezdi değil mi?

“Oralar” denince ilk hatırladığınız umarım hastaneler olmamıştır. Bu söylediklerim cezaevlerine dairdir. Mahpushanelerde ilk anda ayrıntı gibi algılanabilecek bu gelişmeler yaşanırken içeridekiler / dışarıdakiler hiç akıllarına getirir miydi ki koca ülke benzer bir girdaba alınacak?

Halklar ruh hallerini özlü sözlerle dışa vurur: “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”  misali...  Oysa yılan dediğimiz bin yıllardır tıbbın yani sağlığın simgesi olagelmişti.  Şimdi onu diriltme zamanı.

1995 yılında Ceza İnfaz Yasa’sı TBMM’de tartışılırken taslağında yer alan “Sağlığını korumak mahpusun ödevidir; korumayan cezalandırılır” sözüne milletvekilleri şerh koyduklarında “sağlık ödev değil haktır” diyorlardı. Bu cümle zamanında kamuoyunda yeterince algılanamadı ve (kötü)niyet meclisin arşivlerinde “kuluçkaya” yatırıldı.

İşte  o kuluçkadaki  cümle sonrasında bir başka yasa taslağına sirayet etti: “Genel Sağlık Sigortası ( GSS)”.  Yaklaşık aynı tarihlerde SSK’nin devri ardından mecliste görüşülmeye başlanan bu yasanın dördüncü taslağına kadar “Hekimin tedavi ve önerilerine uymayan hastaların ilgili hastalıkları GSS kapsamı dışına alınır (yani hasta cepten öder)” deniyordu. Ne benzerlik ama!

Totaliter toplum inşası ve panoptizmin (büyük gözaltı) yeniden tartışılmaya başlandığı ve sağlık / sosyal güvenliğin bu bağlamda sacayağı kılındığı günümüzde, tüm ülkeye cezaevleri gerçeği üzerinden bakmakta yarar var.  Dışarının içerileştirilmesi sürecinde algıyı kolaylaştırabilecek bir başka araç yasalardan  ziyade taslakları olup bu alanda daha titiz taslak okumalara ve topluma tercüme işini dert edinmeye gereksinim var.

Evet, cezaevlerinde başlayan sınıflama oralarla sınırlı kalmadı. Mahpusların farklı cezaevlerinde özgürlüklerinden mahrum bırakılmaları bazıları için ikinci bir cezalandırmaya dönüşürken demokrasi güçlerinin çabaları engellemeye yetmedi.

İşte o yüzdendir ki dün cezaevlerini sınıflayanlar, katliama “hayata dönüş “ diyebilenler  bugün de hastaneleri sınıflama cesaretini kendilerinde bulabildiler. Evet şimdi devlet hastaneleri A’dan E’ye beş ayrı grupta sınıflanırken varsılların aklına otel tipi, yoksul ve emekçilerin aklına ise cezaevi tipi sınıflama düşmekte.    Ama hatırlatmakta yarar var; cezaevleri sınıflaması hastaneler gibi E’de kalmayıp “ H, K, L, M,T” diye devam ediyor.  Diyebiliriz ki “Sağlıkta Dönüşüm” olarak adlandırılan yıkım sürecini önleyebilmenin yolu cezaevlerindeki sorunların çözümünün bir parçası olabilmekten geçiyor.

Bu bağlamda geçtiğimiz pazar günü İstanbul Tabip Odasının ev sahipliğinde yapılan “Cezaevinde Sağlık Hizmeti ve Hekimlik”  çalıştayı son derece verimli olmuştur.  Katılımcısı olduğum bu çalıştayın sonuç bildirgesi yakın zamanda kamuoyu ile paylaşılacak. Bu vesile ile oradaki konuşmamdan bir alt başlığı sizlerle paylaşmış oldum.

Cezaevi ve sağlık denince ölümcül hastalıktan muzdarip mahpusları anmamak olmaz.  Her birinin “yaşama huzurla veda” hakkını  talep etmek, çabayı yaygınlaştırmak gerekiyor.  Unutmamak gerekiyor ki  ölümcül hastalıktan muzdarip mahpusların özgürlüklerini savunamazsak yakın gelecekte geniş halk kesimlerinin “fark” adı altında alınacak cepten ödemeleri ödeyemediği için “hastanelerde rehin kalabileceği” bir sürecin de sorumlusu olmuş olacağız.

Olası  F tipi hastanelerden ve okullardan  korunmanın yolu kanımca F tipi hapishaneleri kapatacak sosyal ve siyasal bir iklimle mümkün. Bu bağlamda Michel Foucaul “Büyük Kapatılma”, İvan İliiç “Sağlığın Gaspı” adlı kitapları ile bizi geçmişte uyarmışlardı. Mücadelede yine de geç kalmış sayılmayız.

Sağlıcakla kalın...

Kaynak: evrensel.net