33 yıldır tutsak olan hasan Gülbahar'dan yeni mektup var

15 Eylül 2017
 

Sabah rüzgârlarına yol gösterir ırmaklar
Gelincikler salınır dağlarda seher vakti
Kırlangıç sürüleri havalanır içimizden
Biter yorgunluğu yarının, diner kanamaları
Kurulur tanımı düşlerle misalli kardeşlik evi

Mircan Karaali

Merhaba Sevgili Adil Hocam,

Özlem ve de sıcak duygularla kucaklıyor, içten selamlarımı iletiyorum.

Kapınızı çalmayalı bir hayli zaman oldu. Özlendiniz, merak edildiniz bilesiniz. İhmal değil de ortamın absürtlüğü, senden taraf sıkıntı yaratmama çekincesiydi yazmamam. Açıkçası insanların sohbeti, paylaşımı adeta nadasa bırakma zorunluluğunun hissedildiği bir tarih diliminde soluk alıyoruz. Keşke insanlar buna karşı durabilmenin yol-yöntemlerini geliştirebilseler. Kolektif bir ruh kazandırabilseler. Söylenmeyen her söz, yazılmayan her satır insanı kendi gerçekliğinden de uzaklaştıran bir pratiğin içine iter. Erkçibuyurganlığın sarmaşık gibi hayatı sarıp sarmalamasının önünü de açar. Onda özünde olmayan bir güç vehmine de yol açar. Elbet hayatın doğal akışı toplumsal açıdan da mecrasını bulur, akışın yönü çevrilmeye çalışılsa da. O nedenle negatif hiçbir şeye kalıcı gözüyle bakmamak gerekir ha Adil Hocam! İnsan denen canlı varsa sadece umutlu olmakla kalmaz, umut da yaratır. Bireyselliği kadar toplumsallığıyla da. Gelişimin bu dinamiğini görmeyenlerdir, ona engel olabileceğini düşünenler. 

(…)

Geçen aylarda senin de yeni bir kitabı daha okuyucuyla buluşturduğunu okudum Güney’de. Sevindim. Kendi adıma da artık kitap almadıkları için içeri, üzüldüm. Geç de olsa nasıl olsa okuruz elbet. Tanıtım yazısı da dikkat çekiciydi. Bu kitabın içeriğiyle de birebir ilgili mutlaka. Şiir ve öykünün dışında kalan şekilde kimi toplumsal sorunlara ve anlayışlara dair eleştirel, sorgulayıcı olduğu tanıtımda görülebiliyor. Dilerim hak ettiği ilgiyi de görmektedir. O sıra fazlaca festivaller ve kitap fuarı da vardı. Sen de katılmış olmalısın. Dikkatli takip ediyorum, kültür sanat etkinlikleriyle ilgili haberleri. Kitap tanıtım eklerini. Bu tür etkinliklere ilginin artışı kadar özellikle belediyelerin festivallerinde de bir artış ve çeşitlilik gözüme çarptı. Kanımca insanlar bunaltıcı atmosferden sıyrılma adına da edebiyat ve sanatın o umut ve direnç aşılayan yanına sarılma ihtiyacı duyuyorlar. Albert Camus’nün “Elbette sana tek başına özgürlük ve doğruluk getirecek bir dirilişi, dönüşümü sağlayamaz ama sanat olmadıkça bu diriliş biçimini bulamaz. Dünya aydınlık olsaydı sanat olmazdı” sözü geliyor aklıma. Velhasıl hocam, mevcut olumsuz koşullara karşı durma biçimleri değişse de asıl olan umutla geleceği sahiplenen bir tutumu var edebilmektir.

(…)

Sevgili Adil Hocam, nasılsın dersen, ben de iyiyim. İyi kalma çabasını eksik etmeksizin olur elbet bu da. Çünkü yaşamın doğal sorunlarının dışında cebelleşmek demektir,mahpusluk. Dışarıyla kesişenleri olsa da içerisi daha bir özel kalır çoğu şeyiyle, bilirsin. Basit bir duvar, tel örgü ile sınırlanmışlık değildir, onunla kalmaz. İsteklerin, duyguların, düşüncelerin bir cenderede sürekli yabancılaşmaya itilir. O nedenle koşulları aşmak çabaları özünde kendin olarak var olmayı becermek olup çıkar. Gün geçtikçe kalkan olanlar bunu sınırlandırdıkça sınırlandırıyor. Bırakalım arkadaşlarla haftalık sohbet hakkı, sporla hücre dışına çıkma ve paylaşımda olmayı; kitap alımı yasağına şimdi de tümüyle dergi, gazete eklenince zamanı değerlendirmek mümkün olmaktan da çıkıyor. Günleri ve yirmi dört saati üç kişi olarak tecrit ortamında geçirmekle yüz yüzeyken, bu zamanı kullanma olanağı da iyice ortadan kalkmış olur. Bir de tek tipe büründürme gündeme getirilince insan tarihin bu kadar çok tekrar ettiği bir ülkede yaşamak düştü bize de demekten alamıyor kendini. Cuntanın yaşattığı ve işlemez kılınan bir uygulamadaki ısrar, içeridekilere bakışın ortak tezahürü olsa gerek. Oysaki zaman değişse de muhatapları aynı kalan her sorun, yaklaşım benzer refleksler üretir. Unutulan bu! Ya da muktedir olma duygusunun gerçeklikten kopartan hâli! Oysa hayat dinamiktir ve gerçeklikle yüz yüze gelmekten kaçılamaz. Muktedir olduğunu düşünenlerin de bir sınırları olduğunu hatırlatır bu gerçeklik.

Hayat bir taraftan da beklentilerle akıyor Adil hocam. Benim davamın karara bağlanması da uzadıkça uzadı. AYM 3 dönemi bitirip 4. Döneme girdiğim bugünlerde de bir şey bildirmiş değil. Kasım seçimleri sonrası atmosferden bu yana iyimserliğimi yitirdim bu yönlü. İnsan yine de küçük de olsa bir ihtimal bırakıyor. O değil, bir de infazımı yakıp üç yıl daha eklediler, yaşananlara sesle, sözle tepki verdiğimiz için verilen hücre cezalarıyla. Avukatım ilgileniyor bu konuyla. İsabetsiz cezalar. Yasanın yorumlanışıyla ilgili tamamen. Düzeltilir sanırım. Tabii hukukun varlığının siyaset arenasında bile tartışılır olduğu koşullarda ne denli olanaklı ise! Normalleşme gerekliliğini bakkalı, manavı da duyuyor; iş adamı, çiftçisi de. Akademisyeninden siyasetçisine kadar. Elbet bizler, içeridekiler de. Bunun daha olanaklı hâle gelmesi mutlaka halkın talep olarak sahiplenme kararlılığına ve içeride, Suriye’de suların durulmasına da bağlı kanımca. Bakalım neler yaşayıp göreceğiz daha.

(…)

Kendinize çok iyi bakın lütfen. Yüreğimde yeriniz hep sıcak ve özel, bilesiniz. Güzelliklerle ve umutla, neşeyle kalın.

Tüm ortak dostlara da selamlar, sevgiler. 

Hoşça kalın

Hasan Gülbahar