Çoğu zaman ‘Çocuktur bir şey olmaz’ diyerek onlardan taşıyamayacakları yükler üstlenmelerinin bekleyip ne hissettiklerine karşı kayıtsız kalabiliyoruz. Fakat onların masum ve bir o kadar da derin dünyaları var; çok incitmemek gerek. İşte o çocuklardan bir kesim var; ebeveynleri cezaevlerinde. Suçları her ne olursa olsun; çocukları için onlar sadece anne ve baba, sığınacak bir liman, sevginin adı; hayattaki karşılığı...
Fakat şu günlerde oyun oynamak, bisiklete binmek ya da ders çalışmak yerine anne ve babalarının hasretiyle, kaygı dolu günler yaşıyorlar. Seslerini de sosyal medyada ‘Tutsak Bebek’ler isimli hesaptan duyurmaya çalışıyorlar. Bir de ebeveynleriyle cezaevlerinde yaşamak zorunda olan çocuklar var. Peki her iki durumun yasal bir karşılığı var mı? Ve bu çocukları nasıl bir gelecek bekliyor?
1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ‘Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi hazırladı. İnsan Hakları Hukukçusu Kurtuluş Baştimar’a göre bu sözleşmenin üzerinden 30 yıl geçmesine karşın Türkiye’de çocuklara dair yasal ihlaller devam ediyor.
Baştimar, “Çocuğun yaşam hakkı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda ve Uluslararası Çocukların Haklarının Korunması’na Dair BM Sözleşmesi'nde en temel hak olarak tanımlanır. Türkiye’de anne ve babası cezaevinde olan çocuklarla alakalı ya da çocuklu tutuklu kadınlarla alakalı olan yasal düzenlemeler, Birleşmiş Milletlerê ait sözleşmelerle tamamen uyumlu" diyerek şu bilgileri verdi:
"5275 Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun; cezaevi güvenlik ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında bir kanun. Burada hamile olan ve gebe olan kadınların veya 0-6 yaş aralığında olan çocukları olan kadınların infazını ertelenmesi maddesi var. Annesi ve babası ciddi anlamda suçlu olsa bile yargılama sonucu hem BM hem de Türkiye Cumhuriyeti yasaları çocuğun yararına bir karar vermesi gerekiyor. Bunlar kağıt üzerinde var ama uygulanma da ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Bu da yargıdaki liyakat eksikliğinden kaynaklanıyor. Yasa uygulanmıyor, hatta tam tersi yönünde uygulama yapılıyor. Yasal düzenlemelerin ivedilikle uygulanması, keyfiliğin kaldırılması gerekiyor. Türkiye’nin altına imzasını attığı, onayladığı, bağlayıcı hükümlülüklerini kabul ettiği sözleşmelerin ilgili kanunlarına uyması gerekiyor."
‘BU ÇOCUKLAR HİJYENİN OLMADIĞI, IŞIKLARIN SÖNDÜRÜLMEDİĞİ HAPİSHANE ORTAMINDA KALMAK ZORUNDALAR’
“Çocuklara ya da onlara bakan yakınlarına da herhangi bir sosyal yardım yapılmıyor. Tam tersine bu insanlar kendi imkânları ile bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Devletin burada bir yükümlülük alarak oluşturduğu bir merkez yok" diyen Baştimur, "BM’de hapishanedeki çocuklar için belirlenmiş maddeler var. Fakat Türkiye’de bunlar da ihlal ediliyor. Oyuncak hakları, cezaevine çiçek girmesi gibi. Bunların yasak olduğunu ve çok ciddi mücadelelerle elde edebildiklerini biliyoruz. Etraftan soyutlanmış durumdalar, kendilerini ifade edebilecekleri alan yok. Tamamiyle yetişkinler için dizayn edilmiş hapishanelerde kalıyorlar. 15 Temmuz 2016 OHAL dönemiyle birlikte hapishaneler kapasitelerinin çok üstünde. Bu çocuklar hijyenin olmadığı, ışıkların söndürülmediği hapishane ortamında, yetişkinlerle bir arada kalmak zorundalar. Bu Türkiye için çok ciddi bir imaj kaybı. Ben bu kararlara imza atan yargıçların, hakimlerin takdir yetkisi adı altında bu tür hukuksuzluğa imza atmamalarını talep ediyorum” çağrısını yaptı.
'ÖNCELİĞİMİZ ÇOCUKLARA ODAKLANMAK OLMALI'
Psikolog Narek Karasu ise anne ve babası cezaevinde olan, cezaevinde annesiyle ya da babasıyla yaşayan çocuklarda birçok psikolojik rahatsızlık görülebileceğini söyledi ve devam etti:
"Bu çocuklarda depresyon, tükenmişlik sendromu görülebilir. Travma geçirmiş olabilirler ve bu travmanın etkisiyle hayata bakabilirler. Bir içe kapanma karşımıza çıkabilir. Ayrıca özgüven sorunu ya da öfke duygusu oluşabilir. Agresif bir kişilik görüntüsü geliştirebilirler. Dolayısıyla; birinci derecede ailesi onunla ilgilenmediği için değişik şeylere yönelebilir. Mesela madde kullanımına, zararlı alışkanlıklara, kötü arkadaşlıklara yönelebilirler. Bunların etkisiyle de başka sorunlar karşımıza çıkabilir. Bir çocuk; bir ailenin bir toplumun geleceğini temsil eder. O çocukların iyi ya da kötü olması, geleceğe dair olan bakış açısı, geleceğinin nasıl olacağı konusunda iyi ya da kötü sonuçlar çıkartır karşımıza. Önceliğimiz çocuklara odaklanmak olmalı. Ruh hallerine, onların toplumsal hayattaki; mesleki, sosyal ilişkilerine ve bunların yapıcı bir yönde geliştirilmesine yönelik kararlar alınması gerekiyor. Çocukların neşeli, güvenli bir ortama ihtiyacı var. Bunu sağlayacak her şey yararlı olur. Mesela oyun parkı ya da oyun oynamaları gibi ve en önemlisi de ilgisi. Sevgi ve özen gösterilmesi gerekir. Cezaevleri bir çocuğun ihtiyacı olan duygulardan çok uzaktır."
2019 RAPORUNA GÖRE 800 ÇOCUK CEZAEVİNDE ANNE BABASIYLA YAŞIYOR
Türkiye’de cezaevindeki anne ve babasının yolunu gözleyen kaç çocuk var bilinmiyor. Ancak MAZLUMDER’in 2019’da ‘çocuk hakları’ çerçevesinde cezaevinde büyüyen çocuklar adlı raporunun -resmi olamayan- sonuçlarına göre; Türkiye’de halen 0-6 yaş grubu 800’ü aşkın çocuk cezaevlerinde anne ve babasıyla birlikte yaşıyor.
DÜNYA’DA ÇOCUK HAKLARINA DAİR GELİŞMELER NASIL YAŞANDI?
Çocukların haklarının uluslararası ortamda korunması amacıyla bir sistemin gerekli olduğu düşüncesi ilk defa 1894 yılında Jules de Jeune tarafından ileri sürüldü. Ancak Birinci Dünya Savaşı nedeniyle çalışmalar askıda kaldı. 26 Eylül 1924’te Cenevre Çocuk Hakları Bildirisi ile tekrar şekillendi. Bu kez de İkinci Dünya savaşı nedeniyle bildiri kâğıt üzerinde kaldı. Savaş sonrasında, Birleşmiş Milletler tarafından 1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde çocuklara ilişkin hakların bulunduğu belirtilmiş ve 20 Kasım 1959 tarihinde 10 maddelik ‘Çocuk Hakları Bildirgesi’ yayınlandı. Yayınlanan bildirgelerin uluslararası bağlayıcılığının bulunmaması nedeniyle çocukların kötü yaşam koşullarını ortadan kaldırmak amacıyla 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ‘Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi hazırladı.
Tutsak Bebekler Twitter hesabına ulaşmak için tıklayın
Kaynak: Artı Gerçek
- 8 gösterim