"Bakırköy hapishanesinde kadınların mahremiyeti sıfırlandı..."

Bu Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’nde tutulan mahpus (öykü yazarı) Remziye Meral Turmuş’un sesi. Sesleniyor Meral duvarların ardından: “Tüm yaşamınızın bir odada olduğunu ve haftada iki kere bir hırsızın girip odayı yerle bir ettiğini düşünün” diyor…

Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’nde neler oluyor? Hapishanelerdeki hak ihlallerine her gün bir yenisi eklenirken bir haber de Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’nden geldi.

B-6 koğuşunda kalan Remziye Meral Turmuş, Görülmüştür Kolektifi’nden yazar Adil Okay’a yolladığı 30 Ocak 2025 tarihli mektubunda, başlarına gelen hak ihlallerini aktarırken kadın mahpusların “mahremiyet alanlarının” nasıl yok edildiğine bizzat kendi yaşadığı deneyimler üzerinden ışık tutuyor…

Haftada iki gün arama: Taş üstünde taş bırakmıyorlar

“Yaklaşık sekiz ay öncesine kadar ayda bir arama yapılır, ne insan onuru çiğnenir ne de işkence olarak kullanılırdı. Şimdi ise haftada iki kere aramaya geliyorlar, taş üstünde taş bırakmıyorlar” diye yazan Meral mektubuna şöyle devam ediyor:

“Tüm yaşamınızın bir odada olduğunu ve haftada iki kere hırsızın girip odayı yerle bir ettiğini düşünün. Neredeyse her geldiklerinde böyle yapılıyor. Çıktıklarında bize ahır gibi bir yer bırakıyorlar. Artık iki gün sonra gelip yine aynısını yapacaklar diye odayı toplamıyorum. Her hafta, iki günde bir aramanın mantıklı ne açıklaması olabilir?”

Hak ihlalinin “arama sıklığının” yanı sıra bir başka yeni boyutu da mahpusların “eşyalarına sürekli el konulması” Hapishanede kalanlar ve hapishanelerde tutulan mahpuslarla iletişimde olanlar çok iyi bilir ki hapishane kantini pahalıdır ve mahpuslar temel ihtiyaçlarını dahi karşılamak için kantin alışverişi listesi yaparken ince eleyip sık dokurlar. Kimisinin durumu yoktur, kimisinin vardır; ama siyasi mahpuslar arasında tam da bu nedenle bir dayanışma olur ve herkes bu ortak bütçeyi büyük bir hassasiyetle kullanır. Meral da bu kısıtlı-zorlu bütçe ile dört duvar arasında kendi imkanlarıyla aldığı eşyalarının ve astım krizinin tetiklenmemesi için büyük önem taşıyan çarşafının alınıp götürülmesinden her anlamda çok etkileniyor:

“Son aylarda her geldiklerinde eşyalarımıza el koymaya başladılar. Zaten az eşyamız var. Bir de iki günde bir gelip bir şey almadan gitmiyorlar. Bir buçuk ay önce yorgan ve battaniyeyi sardığım çarşafları aldılar. Kendi imkanlarımla kantinden aldığım çarşaflara el koydular”

Battaniye niye çarşafa sarılır, bu çok mu önemli diye soranlarımız için bunun önemini “alerjik astım” hastası olan mahpus Meral açıklıyor:

“Açıkta kalan, tozlanan, kirlenen yorganla yatmak zorundayım. Normal insan için bile olmazken, astım hastaları için kabul edilebilir değil. Sağlığımı bozduklarını çok iyi biliyorlar. İtiraz ettiğimde mavi olan idare çarşafını çamaşır suyu ile mor yaptığımı, amaç dışı kullandığımı söylediler. El koymalar sırf sağlığımızı bozma için değil. Moralimizi, psikolojimizi de bozma hedefli, kesinlikle bilinçli. Görüş sonrası aramada başgardiyan baştan aşağı beni süzüp kulağımdaki küpeleri bile almak istedi. Sınır yok. Başımızdaki bereler, kıyafetler… Her şeyi istiyorlar.”

Kurumun düzen ve güvenliğine tehdit: Bornoz kemeri

Mahpusların ailelerinin dışarıdan getirdiği “kıyafetlerin de türlü gerekçelerle bütünlüklerinin bozulması, sökülmesi, ve tahrip edilmesi” de Meral’in mektubunda dile getirdiği hak ihlallerinden biri:

“Eşya alımı sırasında ailelerimizin getirdiği kıyafetler tahrip ediliyor. Yani makas ailemezie verilerek şurasını sök deniyor. 12 yıl sonra ilk kez bornoz istedim. Bir yıldır koğuştayım. Kışın aşırı soğuktu (Silivri’den daha soğukmuş). Ben de kış için bornoz istedim ailemden. Eşya alımında aileme makas verilerek kemerini söktürtmüşler. Bu alenen kıyafetlerimizin tahrip edilmesi, parçalanmasıdır. Yarın da elbise, etek diye devam eder. Dün bir örneğini başörtü kesmelerinde gördük. Ne kadar rahattılar. Burada da aynısı. Üç aydır uğraşıyorum, gerekçeleri çürütüyorum. Bornoz bir bütündür, kolları ve kemeriyle. Ama en son da silaha soktular (CGTİK 86/2).”

CGTİK, yani Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun. Bu kanunun 86. maddesinin 2. fıkrasından bahsediyor Meral. “Ziyaret ve görüşlerde uyulacak esaslar” başlığı taşıyan bu maddenin ilgili kısmı bakın ne diyor: “Kurumun düzen ve güvenliğini, hükümlülerin sağlığını bozabilecek nitelikteki eşya ve maddeler ile her türlü iletişim araçları ve taşıma izin belgesi olsa da silâhlar kuruma sokulamaz. Ziyaret ve görüşlerde hükümlülere para, kıymetli evrak ve eşya verilemez.”

Yani Meral’in bornozunun kemeri bu madde gerekçe gösterilerek kesilmiş; bornoz kemeri Bakırköy Hapishanesi’nin düzen ve güvenliğini, hükümlülerin sağlığını bozabilecek bir bir eşya, madde veya silah kategorisinde ele alınmış…

Ama yine de ekliyor Meral “Sorun bornoz değil” diye: “Sorun rahatça kıyafetlerimizi kesmeler, biçmeleri, sökmeleri.”

‘Arama sayısı arttıkça mahremiyet sıfırlandı’ 

Meral’in sıraladığı tüm bu hak ihlallerinin en çarpıcı boyutuysa insanlık onuruna yakışmayan bir rutin “mahremiyet alanı tacizi”… Bakırköy Kadın Hapishanesi’nde “kapı çalınmadan kadın mahpusların duşlarına, tuvaletlerine baskın yapılması” hapishanelerde insanların insan olmaktan gelen haklarının artık askıya alındığı anlamına gelmiyorsa başka ne anlama geliyor? Meral bu durumu mektubunda şöyle özetliyor:

“Arama sayısı arttıkça mahremiyet sıfırlandı . Kadın hapishanesinde sık arama ve mahremiyet yan yana durmaz. Tuvalete gitmek bile sorun artık. Kapı vurulmadan, müsait misin diye sorulmadan kapıyı açıyorlar. Aramalarda kadın hapishanesi özeni gösterilmiyor. Mahremiyet, insan onuru her defasında çiğneniyor.”

Tüm bu sorunların çözülmesi için sürekli bir dilekçe ve itiraz trafiğinde olduğunu aktaran Meral sürekli çabalarının sonucu kimi sorunları çözebildiğini ekliyor, bunlardan biri de “basılı yayınlara ulaşma sorunu”:

“Edebiyat dergisini bile altı aydır alamıyorduk. Fiilen yasaktı. Ocak ayı itibariyle alabiliyoruz. Kafa, Bavul gibi…Diğerlerine itirazlarım devam ediyor. Ama gerekçe bile sunulmadan onaylanabiliyor ya da usulüne uysun diye herhangi bir madde gerekçe yapılıyor.”

‘Nefes bile alamaz haldeyiz’ 

Mektubunun sonuna gelen Meral kamuoyunun kendisi şahsında hapishanelerde artık “yaşayamaz hale gelen” mahpusların sesinin duymasını talep ediyor:

“Saldırılar çok fazla. Artık nefes bile alamaz hale geliyoruz. Bu dönem yoğun saldırı altında hiçleştirilmeye, yok edilmeye çalışılıyoruz. Bazı saldırılar o kadar ince işçilikler yapılıyor ki ince işçilik var desek yeridir. Sadece sizi rahatsız etmedim. Bir çok yere yazdım. Yapılanlar meşru görülüyorsa sıkıntı yok zaten.”

Meral’in mektubun girişinde yazdıkları ise son söz olsun:

 “Yapmayı sevmediğim bir şey yapacağım. Sizlerin biraz canını sıkacağım. Dışarısı yangın yeri, yaşam çok zor biliyorum. Ama artık desteğe ihtiyacımız var…” 

  • 14 Şubat 2025

Kaynak: İlke TV